Pazar, Ağustos 01, 2010

AKAN KANLAR HELÂL OLSUN DİYE...

Bağın bağbanı olur, bostanın bekçisi yoksa korkuluğu; apartmanların özel güvenlikleri, barların, gazinoların, pavyonların bodyguardları, fedaileri var.
Başbakan'ın, bakanların yakın korumaları; Cumhurbaşkanı'na, Başbakan'a yakınlıklarıyla bilinen yandaş "Dolma Kalemler"in de resmî görevli korumaları var...
Okulların koruması, güvenlikçisi, bekçisi yok, velîlere emânet! Camilerin koruması, güvenlikçisi, bekçisi yok, Allah'a emânet...
Bir de evet bir de Devlet'in bekçisi yok! Devleti-Cumhûriyeti-vatanı korumakla yükümlü Türk Silahlı Kuvvetleri'nin koruması, güvenlikçisi, bekçisi yok!
Şaka, espri, ironi yapmıyorum! Canım yanıyor!
Pentagon'la, NATO'yla irtibatlı generaller, terfide sıkıntı yaşamıyor, emekli olduktan sonra trilyonluk zırhlı makam araçlarıyla tatil keyfinde emeklilik yaşayabiliyorlar ama "Asker millet" tarifli milletine sâdık, "Mevzu u bahs vatansa gerisi teferruattır." vasiyetiyle Vatan'a sâdık Paşalar'ın terfîleri tehlikede, güvenlikleri yok!
Millete, Devlet'e, Cumhûriyete, Atatürk'e sâdık Paşalar; Pentagon'a, NATO'ya, alçak taşeron terör örgütüne, NATO'dan-Pentagon'dan veya ABD'nin ön bürosu AB'den gıdalanan işbirlikçi-demokrat maskeli-entel- Dolma Kalemler'e karşı korumasızlar, savunmasızlar! Sadece terfî ettirilmemekle yetinilenlerin dışındakiler, ya yakalama emri çıkarılarak firârî durumdalar, ya da; "Dördüncü tayin yerlerinde Cumhuriyeti koruma gövleri ile Paşa-paşa yatıyor"lar!...
Huzûrlu yaşamak için ailelerin birleşerek sülâle, sülâlelerin birleşip kabile, kabilelerin toplanarak halk, hakların birleşerek-birleştirilerek millet ve milletin de teşkilatlanarak Devlet olduğunu biliriz.
Biliriz de gerektiğinde; milletliğimizin devâmı, devletimizin bekâsı, Vatanımızın bölünmez bütünlüğü ve savunması için -olmazsa olmaz- Ordumuzu korumak adına ne yaparız?
Davul-zurna çalarak "En büyük asker, bizim asker." nidâlarıyla Vatan'a-Millet'e-Devlet'e kurban gönderdiğimiz; terhîslerinde şükrederek ikinci kere sevindiğimiz, şehâdetlerinde gözyaşlarımızı içimize hapsederek; "Vatan sağ olsun." diye vatan toprağına gömdüğümüz Kınalı Mehmetçikler, bizim çocuklarımız değil mi? Çocuklarımızı önce Allah'a, sonra onların şefkâtli kucaklarına teslîm ettiğimiz ve çok sevdiğimiz için ünvanlarını çocuklarımıza ad olarak verdiğimiz Paşalar, bizim evlâtlarımız değil mi?
Ya hu! Yoksa biz artık millet değil miyiz? Kırk yıldır diye diye bizi halklara mı ayırdılar bir daha?Daha düne kadar bir astsubayımızla görüşebilmek için saatlerce elpençe divan bekleyen, bizim pasaportumuzla seyâhat edebilen; eşkiya, hırsız, harami aşiret ağalarının; Dışişleri Bakanımız tarafından yoluna kırmızı halılar serilerek ve "Ağabey!" iltifatıyla karşılandığı günümüzde, Paşalarımız'ın gördüğü muâmeleyi, sâdece seyir mi edeceğiz?
Eşkiya dünyaya hükümran mı oldu?
"Nush ile uslanmayanı etmeli tekdîr/ Tekdîr ile uslanmayanın hakkı kötektir" diyen millet, biz değil miyiz? Veya biz, o milletin ahfâdı değil miyiz? Bir lokma için tasmayla köpekleşmektense aç ve hür bozkurtça ölümü göze alanlar bizim ceddimiz değiller mi? Hepimizin dedelerimizden; Çanakkale'de, Galiçya'da, Yemen'de rûhlarına uzaktan Fatiha gönderdiğimiz şehîtler yok mu? Hemen hemen hepimizin son otuz yılda bir yakınımız veya yakınımızn çocuğu bölücü terör belâsına şehît değil mi?
Mâdem bu kadar kolay, savaşmadan; Demirci Efe gibi, Çakırcalı gibi, Sütçü İmam gibi, Karayılan Gibi, Topal Osman gibi, Nene Hatun-Kara Fatma gibi çarpışarak değil vuruşmadan teslîm olacaktık o kadar çocuğumuzun kanını niye akıttık? O akan kanlar bize helâl midir? Şühedâ rüyamıza girmez mi?Allah aşkına hadi! Hep berâber ABD'ye, AB'ye, israil'e ve Haçlı'ya rağmen bu dayatma referanduma "HAYIR" diyerek teslîmiyete, işbirliğine, BOP Eş Başkanlığı'na baş kaldıralım!...
"TÜRK'E DURMAK YAKIŞMAZ, TÜRK ÖNDE, TÜRK İLERİ."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: