Pazartesi, Ağustos 30, 2010

SABREDEN MURADA ERER...

Huylu huyunu yapmaya, aldatanlar aldatmaya devam edecekler!
Hain bölücüler ve işbirlikçilere rağmen imparatorluk vârisi -inadına büyük- Devletin BOP Eş Başkanı-Başbakanı da görevi gereği, bir şeyler yapacak!
Öküz altına buzağı yerleştirip ihbârı meslek edinmiş Yaygın Basın'ın fırçalandıkça parlayan dolma kalemleri de alkışlayacak!
Ya da Cumhurbaşkanı'nı, Irak'a demokrasi getireceğim diye bir milyon müslümanı katleden, yüzbinlerce müslüman kadına-kıza tecâvüz eden Haçlı'ya dua ettiren Müslüman BOP Eş Başkanı'nın; "Bîtaraf, bertaraf haaa!" uyarılarıyla, sloganlarını bağıracaklar!...
BOP Eş Başkanı, "AB yolunu Diyarbakır’dan geçirme"yle yetinmeyip, "Genişletilmiş Ortadoğu'da Diyarbakır parlayan yıldız olacak!" diye müjdelemişti! Dolma Kalemler de; "İşte buuu!" diye vuvuzelaca hep beraber ötmüşlerdi!
Okşandıkça dikelen at zekerleri de buna; "Has...tir!" diye mukabele etmişti ağızdan yellenerek!
Bu, ölümle korkutup sıtmaya razı etme operasyonudur!
Bu, kendini darı ambarında gören aç tavuk rüyasıdır!
Bu, yürümesini bilmeyen itin ürümesine kurt çağırmasıdır!
Bu, hamsinin balinaya, tilkinin kurda kafa tutmasıdır!
Türk Milletinin Türk'üne de, Kürdüne de; "Kürt Sorunu" dedirtemezsiniz! Bu milletin asla kürt sorunu olmadı, olmayacak… Milletin, bölücü PKK sorunu var. Milletin PKK ile kan davası var! Son PKK'lı itlâf edilmeden ya da tamamı teslim olmadan da bu kan davası bitmez!
Devlet; bu kanlıları cezâlandırmazsa, mahkûm bebek katili caniyi cezaevinde susturamazsa; pazarlarda satılan "celep keklik"leri pahasından fazla bir fiyata alarak ibret olsun diye hemen orada boynunu koparttırmazsa, milletin "kısas hakkı" doğar!
Bu millet, kırk bin insanının kanından vaz geçmez!
Bu kadîm milletin; PKK sıkıntısı devam ederken bir de demokrasi sayesinde ve Haçlı dikteleriyle onları şımartan, demokrasi aracıyla bir yerlere tırmanmış, BOP Eş Başkanı Recep Tayyip Erdoğan gibi bir sıkıntısı daha çıktı!...
Devlet millete; "Çekemem bu derdi bölek seninle." diye mırıldanarak söylenmeğe başladı!
Millet; yevmiye ile toplandığı söylenen bindirilmiş kıta kalabalıklara tek tip beyaz şapka giydirerek, TRT'nin paket yayınlarındaki gibi işaretle alkış vurdurulan, serinlesinler diye püskürtülen su ile daha dün tazyıkli foseptik suyuyla yerlerde süründürüldüğü, coplatıldığı, biber gazıyla ağlatıldığı unutturulmak istenen millet, BOP Eş Başkanı'na mesajlar vermeğe başladı!
"Güüüüç bende artııııık!" mantığıyla öfkeyi de hitâbet sanatı sayan-saydıran, herkese küfreden Potamyalı Recep Bey de öfkeden çıldırdı!
Sayın BOP Eş Başkanı; siyaset adamı milletten aldığı yetkiyle, millet adına doğru işler yapmakla mükelleftir. Siyaset adamı millete rağmen iş yapamaz. Yaparsa yaptıkları, yanına kalmaz!...
Milletin dişini sıkarak öfkeyle izlediği; polisi zırhlı aracında yakmaya çalışan, gencecik kızları diri diri yakan, subayımızın eşini evinde katleden, sokakları cehenneme çeviren PKK’lı piçleri, gündüz bağda-gece dağda olan PKK'lı alçakları, siz de görmez misiniz?
Bu şerefsizlerin istekleri daha fazla demokrasi midir? O daha fazla demokrasiyi, aynı yöntemlerle Türk Milleti de isterse ne yaparsınız?
Bu şerefsizler, silahla her isteklerini yaptırırsa, Devlete sadakatten başka yol bilmeyen, iş başa düştüğünde kazma-kürekle yedi düveli alt eden Türk Milleti’nin istekleri başlamaz mı?...
Millet hesabını yaptı! Önüne gelecek ilk sandıkta AKP'yi, yerine görevlendireceği hükümetle de PKK'yı halledecektir! Kırk bin kişinin katili PKK’ya, Kürtlerinin hatırına katlanan Millet, ilk seçim sandığına kadar sabreder!…
Türk milleti sabrı, binlerce yıllık tecrübesiyle bilir. Tarihin her döneminde var olan bu millet, içindeki ayrık otlarını da kısa sürede temizler, atar!
Deniz, Anadolu ve Türk milleti içinde kir barındırmaz!
HAYIR'lısıyla daha nice 30 Ağustos'lara, nice-nice kalıcı zâferlere...
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cumartesi, Ağustos 28, 2010

KEKLİK AVI...

Keklik hep düz ovada avlanmaz!
Bazı yörelerimizde, yalçın kayalık dağlarda, kafesle tüfeksiz keklik avı yapılır. Yabâni keklikler, iki evcil keklik yardımıyla tuzağa çağırılır. Celep denen keklik, çok güzel öter. Robat denilen keklik ise kavgacıdır. Celep'in sesine gelen keklikler, Robat'la kavgaya başlayınca da üstlerine uzaktan ipi çekilen sepet düşer ve av tamamlanır. Sabra dayalı, keyifli bir avdır.
Her on yılda bir, Silahlı Kuvvetler'e yaptırılan darbelere alışkın Türkiye'de otuz yıldır farklı bir yöntem var ve biz, otuz senedir anlayamadık!
Onlarca yıl; "Baskıcı-Zorba-Cuntacı-Faşist-İşgâlci" sıfatlarıyla millete yabancılaştırılan ve defalarca on yıl öncenin kahramanı hain, haini kahramanlaştırılarak bir bilinmeyen haline getirilen Devlet, tarifsizleşti! "Halklar-halkların kardeşliği-halklara eşitlik-haklara özgürlük" terâneleriyle millet ayrıştırılarak, isimsizleşti! Hukuksuzluğun, zorbalığın Devlet eliyle yapıldığını veya yaptırıldığını çağrıştıran olaylarla, ayrışan halka; "Nerde bu Devlet?" isyân soruları dillendirildi! Canlı yayınlarda, başbakanları tehdit edebilen "baba" savaşlarını izledik yıllarca!
Bu yıllarda, Celep'lik işini, hep hükümet adayı partiler yaptı! Bol vaatlerle, Allah'lı-Billah'lı yemînlerle ağlayıp yalvararak camilerde cemaatlerden oy topladılar! Kavgacı Robat'lık ise hep muhalefet partilerine kaldı! Hükümet ne kadar güzel öterse ötsün gelen kekliklerle kıyasıya kavga ettiler!
Bu sürek avında yaşlananların yerine hemen yeni Celep ve Robatlar öttürüldü!
Son on yılda; Celep'lik eden AKP'yi ve Robat rolündeki CHP'yi hep şüpheyle izledim! Olaylara, keklik avcısı endîşesiyle baktım hep!
Meselâ; Deniz Baykal'ın, ötüşüne milyonları çağıran AKP Genel Başkanı'nın siyasal yasağını kaldırttırmasındaki mantığı, hiç anlayamadım! Keklik avcısının Okyanus ötesinden olduğu belliydi! Sepetin ipinin ucu, Pensilvanya'daki Ilımlı İslamcı Fetullah Gülen'deydi ve çok belliydi!
... De; Robat görünümlü Deniz Baykal'ın, Recep Tayyip Erdoğanla kavga etmesi gerekirken ona verdiği destek, ya avcının aklını karıştırdı, ya da bu başka bir av şekli! Çünkü yasağını kaldırttıktan sonra Deniz Baykal, Recep Tayyip Erdoğan'la kavgaya başladı! Biz meraklı avcı heyecanıyla avı seyrederken ipi çektirilen sepet, Baykal'ın başına düştü ve kafese koyuldu!
Baykal'ın yerine avlağa sürülen Gandi Kemal'e yoğunlaştık bu kere! Sesi güzel! Rak rak rubarak diye ötüyor, nerdeyse Recep Tayyip Erdoğan kadar keklik topluyor! Robatlığı ise bu sefer Recep Tayyip Erdoğan yapıyor! Bu, ezber bozan bambaşka bir av şekli!...
Celep sandığımız Gandi Kemal, birden bire hiç beklenmeyen bir şekilde gürültüyle kanat çırparak topladığı keklikleri kaçırmak istedi sanki! ABD ve AB'den beslenen-desteklenen terör örgütüyle mücâdelede canı yanmış, yaslı/yaralı yüzbinlerce Şehit Ailesi ve yakınlarını ve onlara destek veren milyonlarca Devlet'e-Millet'e-Vatan'a sâdık insanın öfkesini kabarttı! Sona yaklaşılan Referandum adlı keklik avında, tam AKP-PKK işbirliği ispatlanacakken "Genel Af" diye haddinden fazla bir gürültü kopardı!
Bu av şekli yeni!... Galiba onlarca yıl Celepler ve Robatlar görev yaparken avcı, sepet yerine çok büyük ve geniş bir ağ kullanmış ki gürültüyle havalanan keklikler, uçuyor ama kaçamıyor!
Bir Emekli General ile İstihbaratçı bir Emniyet Müdürü'nün kopardığı gürültü de seyircilere; geniş ağ altında keklik avının sürdüğünü zannettirmek için gibi!...
Keklik, bu sefer toptan sepetlenmek isteniyor galiba!
Bir millî avcı çıkmalı, avlağımızda onlarca yıldır avlanan bu yabancı avcıları döverek avlarını ellerinden alıp geldikleri gibi geri göndermeli artık!
Yoksa; Robat'a aldanan Paşalar'ın sepetle kafeslendiklerini fark edemez ve altında kalacağımız ağın içinde, bir kaç askerimizin başına geçirilen çuvalı çok ararız vesselâm!...
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Perşembe, Ağustos 26, 2010

MİLLETİN İHBÂRI!...

Kimlikleri şüpheli, şaibeli "gizli tanık" adlı karanlık adamların ihbar ve ifâdeleriyle kıyâmetler koparıldı!
Karakterleri "itirafçı" olan karaktersiz PKK'lıların iftiralarıyla fırtınalar koparıldı! Bu itirafçılar, itiraflarından ve iftiralarından sonra PKK'nın itibarlılarından olmağa devam ediyorlar ama bu ihbâr ve iftirâlarla kıyâmet koptu!
Ay ışığı-gün karası, deve nalı, minare gölgesi-kubbe tozu, eldiven-çekiç-kerpeten-balyoz, nataşa hamamı-fin saunası, Türeyiş-Dokuz Oğuz On Uygur, Ergenekon v.s. kod adlarıyla, tarihi operasyonlar, bu ihbârlarla oluşturuldu!
Dünyanın öbür ucundaki bir eşcinsel'in canlı yayın ihbârıyla anlı-şanlı Paşaların, Profesörlerin, dünyaca ünlü Doktorların, Gazetecilerin, Yazarların, Aydınların itibarları yerle bir edildi! Üstün Hizmet madalyalı Kahraman Albaylar intihâr etti! Teröristler serbest, teröristle mücâdele eden Kahraman Subaylar hapis! Bu ihbar ve itiraflar yüzünden özel mahkemeler, mahpushâneler yapıldı!
Şimdi ortalarda kimlikleri belli, "gizli tanık"lıktan, "itirafçılık-Pişmanlık Yasası"ndan istifâde etmek istemeyen; ikbâl ve istikbâllerini risk eder görüntüde iki adam var!
Biri, emekli bir general! Emsalleri sayısız darbe, AKP ve Fetullahçı Cemaati yok etmek-yasal olmayan yollardan devirmek suçlamasına muhatapken bu; "Faili meçhûller devlet politikasıydı! Hepsi verilen emirler üzerine yapılıyordu!" mealli açıklamalar yapıyor, Özel Yetkili Savcı'ya saatlerce ifâde veriyor galiba ihbarda bulunuyor veya itiraf ediyor ama kimsenin kılı kıpırdamıyor! İnadına her yer, her kurum sâkin!...
Diğeri, halen görevde olan Birinci Sınıf bir Emniyet Müdürü! Devletin en deneyimli istihbaratçılarından! Şu anki istihbarat ağ-araç ve yöntemlerinin epeyinin kurucusu diye bilinen biri! Daha önce; bilirkişi olarak Meclis Araştırma Komisyonları'nda bilgisine, uzamanlığına baş vurulan biri!... Adam, bir haftada bilmem kaçıncı baskısı yapılan ve hâlâ yok satan, bulunamayan bir kitap yazdı! "Anlattıklarımın hepsi belgedir çünkü bizzat gözlemlenmiş kesin bilgidir." diye de târif etti yazdıklarını! Bir hafta-on gündür hâlâ inadına bir sükûnet var!
Hâla bu uzman emniyet müdürünün ifâdelerine, Türkiye'nin birkaç sene önceki bilirkişisi Uzman İstihbaratçısının yazdığı fillerin faillerine karşı tık yok!
Hadi sistem çökertildi diyelim! Cumhuriyet ve kazanımlarına karşı galip olsunlar! ... Da çökertilen, hesaplaşılan, haddi bildirilen sistem yerine düşünülen sistemin adâleti, hukuku, hakimi-kadısı, savcısı-müddeî umûmisi falan yok mu? Olmayacak mı?
Teröristin, caninin, hırsızın, kahpenin, karı pezevenginin, mafya tetikçilerinin, şerefsiz itirafçıların; kendilerini kurtarmak için yaptıkları iftiralarla yeri yerinden oynatan, Cumhuriyete-Genel Kurmay'a korkunç itibâr kaybettirebilen Savcılar, nerdeler? Özel Yetkili, güç yetmez, Paşaları, itibarlı kocaman-kodaman adamları, yaka-paça tutuklatan Savcılar, nerdeler?
İsimsiz, sahte internet ihbarlarıyla, telefon kayıtlarıyla, gizli çekim ve yasal olmayan şantaj filimleri benzeri kasetlerle, cezaevleri dolduran savcılar yok ise, müddeî umûmîler de mi yok?Doksan yıllık Cumhuriyet, Türk devleti çöktü mü? Gücü yeten yetene mi? Orman kanunları mı geçerli artık?
Bir söyleyen olsa da Türk Milleti bir daha, milletleşme-devletleşme-bağımsızlık sevdasıyla teşkilatlansa, "Karakol"ları yeniden kursa ve hainler, bölücüler, işbirlikçiler, eğer ele silah alınırsa, hak silahla aranırsa neler olacağını, görseler! Bu gidişat oraya doğru!...
İlgililere, yetkicilik oynayanlara, bir ihbâr da milletten olsun! Millet; "Biraz daha üzerimize gelinirse biz de itirafçı oluruz! "Pişman değiliz! Dağdan inmedik, Efeler daha yeni çıkacak! Devlet Yanlısıyız! Başkanımız Gâzi Atatürk! Rüyamıza giren Sarı Paşamız'ın talimatıyla bir daha dağa çıkacağız! Özel seyyâr mahkeme filan da tanımayız!" diye söyleniyor artık, bindirilmiş kıta kalabalıklardan bunları duymuyor musunuz?
Gene de HAYIR'a yoralım, HAYIR'lara vesîle olsun. HAYIR'lı günlere...
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Çarşamba, Ağustos 25, 2010

İZ İZE, BİZ BİZE...

Çok bilen, çok yanılır ya, bilenler biraz daha bilsin ve biraz daha yanılsınlar diye gündem gündem üstüne!
Açılımdı, saçılımdı, daha fazlası da yetmeyince, BBP ağzıyla "24 Saat Kesintisiz Demokrasi" falan derken; sağcılar solla, solcular sağla, dinciler sağlı-sollu vurarak referandum adlı bir dayatmayla muhatabız diyecektim ki yıllardır susmuş, dağları hiç bilmeyen bir emekli general, şakır şakır şakıdı! Şaşırdım! "Şimdiye kadar neden susmuş?" diye sorguladım...
Bu şekilde sorgulayan ve şakımaları ciddiye almayanın sadece ben olmadığımı da görünce teferruattan bile saymayarak unutmaya niyetlendim ki bu sefer halen görevde olan bir İl Emniyet Müdürü, gündemin baş köşesine pimi çekilmiş bomba gibi oturuverdi!
Derin devletin, cemaatin, askeri ve sivil istihbaratların izleri, istihbaratta da Millî İstihbarat ve Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesinin izleri, karman çorman! En bilen için bile çıkılmaz bir labirent! Bu labirentte en çok bilen, en çok yanılmaz mı? Emekli bir istihbaratçı; bu işin devamı gelir diyor ki gelir herhalde!
Üzüm üzüme baka baka kararır, iz de ize karışarak labirentleşirmiş! Öğrendik şükür! Demokratik ülkelerde hukuk ve basın, hep sağlam kalır! Biz de basın, epeydir mevtâ, hukuk can çekişiyor! Arada bir hür akıllı, vicdanlı kalemlerin hoşa giden naralarına tesadüf eder, alkışlardık. Epeydir alkışlamadığımız gibi, alkışlanacak bir şey de yazamadık! Neyse...
Bir zamanlar, dilekçe denilen bir uygulama vardı. Yazılı imzalı resmi müracaatın aracıydı dilekçe ve verildiği makamdan onbeş gün içinde cevap alınırdı. Dilekçenin hâlâ var olduğunu, Hanefi Avcı'nın telefonlarının dinlendiğini şikâyetlerinin resmileşmesi için dilekçeyle sabitlemeğe uğraşmasından anladım. Bürokratlar veya uygulayanlar bilirler, bir üst makama yazılan dilekçeler, mesela bir ilçedeyseniz, bağlı olduğunuz valiliğe "Vilâyet Makamı'na iletilmek üzere Kaymakamlık Makamı'na" şeklinde yazılırdı...
Mevtâ yaygın basının, yüksek tirajlılarından birinin eski kaptanı, şarap eksperi Ertuğrul Özkök; "Fethullah Hoca'ya iletilmesi ricasıyla" başlığıyla bir dilekçe/yazı yazmış! Lâ havle velâ guvvete!... Fetullah Gülen, ABD'de mûkim bir Dinler Arası Diyalogcu... Ertuğrul Özkök; Türkiye'de yıllarca istediği anda gündem değiştirebilecek bir Gazeteci, demokrat, açılımcı!... Hiç birinin bir diğerine dilekçesi gerekmez! Ertuğrul yazar, ABD'de mukim Fetullah Hoca okur.
Acaba Hoca, Ertuğrul'un yazdığı gazeteyi para verip al/dır/mıyorsa, Ertuğrul'un iletmesini rica ettiği merci, Türkiye'den okuyarak Fetullah Gülen'e haber veren biri midir? Fetullah Gülen'in Türkiye temsilcisi, sağ kolu diye diye tarif edilen bir gazeteciyi de biliyoruz!
...........
Emekli bir general, hiç te zamanı değilken;"Faili meçhûller devlet politikasıydı!" diye itirafta bulunur, yıllarca teröriste dağları dar etmiş bir emekli Paşamız; "O, hangi dağı, hangi çatışmayı bilir?" diye anında yalanlar! Bir Emniyet Müdürü; "Devleti cemaat ele geçirmiş!" diye feveran eder hemen emeksiz emniyetçiler; "Daha önce de ergenekoncuların aleyhindeydi!" diye akıl karıştıracak bilgileri servis etmeğe başlarlar!
İz ize, diz dize, göz göze, biz bizeyiz!
Görüntümüz samimi ama iz süren sürene, göz süzen süzene! Diz dizeler, dizinin dibindekini kaçırmamak için elli oyun yapıyor! Çok biz bizeyiz çoook!
12 Eylül'de, ithal dananın kuyruğu kopar! Bu tek delikli kutudan keklik mi yoksa kuş mu çıkar hep berâber görürüz...
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

i

25 Ağustos 2010 Çarşamba

İZ İZE, BİZ BİZE...
Çok bilen, çok yanılır ya, bilenler biraz daha bilsin ve biraz daha yanılsınlar diye gündem gündem üstüne!Açılımdı, saçılımdı, daha fazlası da yetmeyince, BBP ağzıyla "24 Saat Kesintisiz Demokrasi" falan derken; sağcılar solla, solcular sağla, dinciler sağlı-sollu vurarak referandum adlı bir dayatmayla muhatabız diyecektim ki yıllardır susmuş, dağları hiç bilmeyen bir emekli general, şakır şakır şakıdı! Şaşırdım! "Şimdiye kadar neden susmuş?" diye sorguladım...Bu şekilde sorgulayan ve şakımaları ciddiye almayanın sadece ben olmadığımı da görünce teferruattan bile saymayarak unutmaya niyetlendim ki bu sefer halen görevde olan bir İl Emniyet Müdürü, gündemin baş köşesine pimi çekilmiş bomba gibi oturuverdi!Derin devletin, cemaatin, askeri ve sivil istihbaratların izleri, istihbaratta da Millî İstihbarat ve Emniyet Gen. Müdürlüğü İstihbarat Dairesinin izleri, karman çorman! En bilen için bile çıkılmaz bir labirent! Bu labirentte en çok bilen, en çok yanılmaz mı? Emekli bir istihbaratçı; bu işin devamı gelir diyor ki gelir herhalde!Üzüm üzüme baka baka kararır, iz de ize karışarak labirentleşirmiş! Öğrendik şükür! Demokratik ülkelerde hukuk ve basın, hep sağlam kalır! Biz de basın, epeydir mevtâ, hukuk can çekişiyor! Arada bir hür akıllı, vicdanlı kalemlerin hoşa giden naralarına tesadüf eder, alkışlardık. Epeydir alkışlamadığımız gibi, alkışlanacak bir şey de yazamadık! Neyse...Bir zamanlar, dilekçe denilen bir uygulama vardı. Yazılı imzalı resmi müracaatın aracıydı dilekçe ve verildiği makamdan onbeş gün içinde cevap alınırdı. Dilekçenin hâlâ var olduğunu, Hanefi Avcı'nın telefonlarının dinlendiğini şikâyetlerinin resmileşmesi için dilekçeyle sabitlemeğe uğraşmasından anladım. Bürokratlar veya uygulayanlar bilirler, bir üst makama yazılan dilekçeler, mesela bir ilçedeyseniz, bağlı olduğunuz valiliğe "Vilâyet Makamı'na iletilmek üzere Kaymakamlık Makamı'na" şeklinde yazılırdı...Mevtâ yaygın basının, yüksek tirajlılarından birinin eski kaptanı, şarap eksperi Ertuğrul Özkök; "Fethullah Hoca'ya iletilmesi ricasıyla" başlığıyla bir yazı yazmış! Lâ havle velâ guvvete!... Fetullah Gülen, ABD'de mûkim bir Dinler Arası Diyalogcu... Ertuğrul Özkök; Türkiye'de yıllarca istediği anda gündem değiştirebilecek bir Gazeteci, demokrat, açılımcı!... Hiç birinin bir diğerine dilekçesine gerek yok! Ertuğrul yazar, ABD'de mukim Fetullah Hoca okur.Acaba Hoca, Ertuğrul'un yazdığı gazeteyi para verip al/dır/mıyorsa, Ertuğrul'un iletmesini rica ettiği merci; Türkiye'den okuyarak Fetullah Gülen'e haber veren biri midir? Fetullah Gülen'in Türkiye temsilcisi, sağ kolu diye diye tarif edilen bir gazeteciyi de biliyoruz!...........Emekli bir general, hiç zamanı değilken;"Faili meçhûller devlet politikasıydı!" diye itirafta bulunur, yıllarca teröriste dağları dar etmiş bir emekli Paşamız; "O, hangi dağı, hangi çatışmayı bilir?" diye anında yalanlar! Bir Emniyet Müdürü; "Devleti cemaat örgütü ele geçirmiş!" diye feveran eder hemen emeksiz emniyetçiler; "Daha önce de ergenekoncuların aleyhindeydi!" diye akıl karıştıracak bilgileri servis etmeğe başlarlar!İz ize, diz dize, göz göze, biz bizeyiz!Görüntümüz çok samimi ama iz süren sürene, göz süzen süzene! Diz dizeler, dizinin dibindekini kaçırmamak için elli oyun yapıyor! Çok biz bizeyiz çoook!12 Eylül'de, ithal dananın kuyruğu kopar! bu tek delikli kutudan keklik mi yoksa kuş mu çıkar hep berâber görürüz...TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.Selâm, sevgi, dua...Mustafa ASLAN

Pazar, Ağustos 22, 2010

YAĞCI-YALAKA CAZGIRLAR...

Hz. Peygamber(s.a.v.)'imiz; "Size Allah'ı hatırlatan, konuşması ilminizi, amelinizi artıran kimselerle oturun." Yani insanın hayırlısı, Allah'ı hatırlatandır buyurmuşlar.
Atalarımız da; "Arkadaşını söyle, kim olduğunu söyleyelim." demişler. Bu hatırlatmadan sonra; yağ-yağcı, yalaka-yalama, dönen-dönek, değişen-gelişen, takıyyeci-mürâi sıfatlarını söylersek bize kimi-kimleri hatırlatır?
Hemen peşine de; "Yağlı güreşlerin yavan cazgırları" diye bir yazı başlığını alarak, kimi-kimleri hatırlattığını sorsak mı?
Yağlı güreşin bol yağlı, yağcı-yalaka cazgırları; dünün mücâhit, günün müteaahhitleri BOP Eş Başkanlığı ile üstlendikleri, Türk Milleti'ni yok etmek, halklara ayrıştırmak, sonra da demokrat maskesiyle; dolma kalemlere "Türkiye, sadece Türklere bırakılmayacak kadar önemlidir." dedirtenler, çıldırdılar!
36 halk'a bölmeğe uğraştıkları millet; "Kaçacam diyecek yerde s..acam!" diyen acemi vuvuzelalar sayesinde ikiye ayrıldı!
Birinci 12 Eylülcü 'Bizim çocuklar'ın başlattıkları bölücü operasyonlara demokrasiyi araç seçerek devam eden İkinci 12 Eylülcü, BOP Eş Başkanlığı'na terfi edenler ve Haçlı Müslümanlar'ca millet, iki kutuplu edildi!
Millet; Devlet'ten bağımsızlıktan, şühedâ ve emânetlere sadâkatten yana olanlar ve Haçlı ABD mandasına evet diyen BOP Eş Başkanı'na, işbirlikçilere yağcılık edenler diye ikiye ayrıldı!
Bindirilmiş kıtalar, sivil polisler, görevli kamu personeliyle doldurulan alanlarda, tek tip beyaz şapkalara, Millet Bütçesi'nden büyük paralarla kurulan serinletici düzeneklere rağmen BOP Eş Başkanı'nın morali, her geçen gün biraz daha bozuluyor ve "Öfke de bir hitâbet şeklidir!" tezini ispatlarcasına ; "Şerefsiz! Alçak!" hakâretleri havada uçuşuyor!
Alıştıra-alıştıra, hazmede-hazmettire, geceyarısı dikte yasalarla ülkeyi bir çıkmaza sokup Haçlı'ya "Çanakkale geçilmez!" dedirtmek için 253.000 şehit vermiş Gâzi Millete, 12 Eylül'de tek mermi patlatılmadan teslîm olması onaylatılmak isteniyor!
Kanla-canla Vatanlaştırılmış toprağa sahip kalabilmenin tek bedeli canı, hiç yüksünmeden veren Milletin, şehîtleri sıradanlaştırılıyor!
"CeHaPe, MeHaPe, BDP aynı safta!" iftirâsı; Kandil'den yapılan; "Hükümetle görüştük!" açıklamasıyla, BDP'nin çark edişi ile BOP Eş Başkanı'nı, iri ve saygısız sözlerinin altında bıraktı!
Kendi gayretleri ve yılların alışkanlığı ile "maskeli demokrat" denildiğinde; "Demokrasi araçtır, bir tramvaydır. Gereken durakta ineriz!" diyen Potamyalı İrecep gelmiyor mu akla? Dinci ile yalancının bu kadar eşleştiği, tarihte hiç görülmüş mü?
AKP'ci denince akla; demokrat maskeli, bölücü, ötekileştirici, zorba, işbirlikçi ve en hafifi ile ve kendi sözleri ile BOP Eş Başkanı ve Haçlı Müslümanlar gelmiyor mu?
Potamyalı İrecebin öfkesi boşuna mı?
"Yağlı güreşlerin yavan cazgırları" da, yandaş kanallarda sabahtan akşama kadar çıkınca hem sözleri bitti, hem de artık mide bulandırıyorlar! Ücretli, süslü, Taraf Amigoları da duydukları ağız dolusu iltifât(!)lardan doydular!
Kimin, neyi hatırlattığı o kadar net ki; Yola, yolmağa devaaam! Yalanlı-dolanlı, yollu-yolmalı, yemînli-rüşvetli bütün işler Türk Milleti'ne sizi hatırlatıyor!
Fotoğraf bu kadar netken, milletin gördükçe surat astığı Potamyalı İrecep çâresizce bağırırken; tam konuşulacak zamanda, meydanların tozunun atılacağı zamanda susanları anlamakta da sıkıntı var!
BOP Eş Başkanı ve "Yağlı güreşlerin yavan cazgırları" ağızlarına almasalarda, dilin zekâtı HAYIR söylemektir. Bu gidişat HAYIR'lı bir gidişat ve kesinlikle HAYIR'lara vesîle olacak...
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Salı, Ağustos 17, 2010

AKP'NİN SİYÂSİ TSUNAMİ KEHANETİ...

Türk Milliyetçilerinin bir daha Hirâ Dağı gibi nûr, Tanrı dağı gibi vakûr bir duruş sergilemeleri zamanı! Allah'tan, Peygamber'den, din'den geçinmeği meslek edinmişler, son günlerde; "Önemli olan soydur soooy!" diye soyculuk rolüne soyundular!...
BOP Eş Başkanı; islâmî ve ahlâkî edebi bir tarafa bırakarak; "MeHaPe' li Kardeşlerim!" diye seslenmeğe başladı! Birkaç gün önce de camdan okuduğu sözler, candan olmayan tavırlarla, 30 yıl önce; "Mustafa'lar ölür, Allah davası ölmez, milliyetçilik yaşar. Kellemi verdiğim bu yolun zaferi yakındır. Zafer her zaman Allah'a inananlarındır." diyerek darağacında efsâneleşen ve ölümsüzleşen Mustafa Pehlivanoğlu'nun mektubundan, nişanlısı ve ailesine yazdığı vedâ satırlarını okuyup gözyaşı gösterisi yapmıştı!
Milliyetçiliği dinsizlik diye tarif eden, "Önemli olan takvâdır!" diyen ve takvânın şâhidinin olmadığını bile bile dinle oynamaktan çekinmeyen zihniyet; şimdi de; "Önemli olan soydur." diyor! Desinler! Bu da olumlu bir adım milliyetçilik adına! Ama soyculuğa soyunan kişi, öncelikle soyunu söylemek zorunda! "Aslını inkâr eden harâmzâdedir." tarifiyle soyculuk-milliyetçilik yaptırmazlar adama!
Takîyyeyi ilm-i siyâset etmeleri yetmedi! Yapacakları bitmedi ki Türk Milliyetçiliği'nin siyâseten tek adresi MHP'ye hayâsızca saldırmaya başladılar! Kehânetler peşpeşe! Aslında kehânet te değil! Aba altından sopa gûya! Yandaş-yoldaş-candaş "dolma kalemler"e; "Deniz Baykal hal'edildi! Sıra Bahçeli'de" mealli yazılar yazdırdılar, yetmedi!
AKP'nin, adâletsiz uygulamalarının mûcitlerinden, hukuk mezunu okumuşlarından Ahmet İyimaya; "Bu referandum olmasa bile zaten MHP tabanında siyasal tsunami olacak." diye sayıklamış! İnsan, herkesi kendi gibi zanneder ya!
Bu AKP adlı teslîmiyetçi tehdîte karşı; fikrî hayatına Türkeşçi olarak başlayıp ne zaman Ülkücüleştiğini bilemeyen Ülkü Devleri'nin, Milliyetçi Türk fıtratları gereği tavırlarını açıkça koymaları vâcipleşti!
Hey! Ufacık bir çalkantıda şıratlaşan ayran fikirliler! Bre mayasızlar!
Türk Milliyetçiliğini yaşama biçimi olarak benimsemiş ülkücüler, Bozkurt karakterlidir! Birbirini yese bile kemiklerini saklarlar! Üç kuruşluk ikbâl-istikbâl uğruna fikirlerini, karakterlerini, şahsiyetlerini satmayı; dönmeyi, dönekliği mahâret sayan ve sizin temelsiz yapınızın köşe taşlarını oluşturan dönüp değişenlere benzemezler!
Bir Türk; "Ülkücüyüm." demişse Türk Milletinin geleceği, vatan ve milletin bütünlüğü, Tek Millet-Tek Vatan-Tek Bayrak ve kıyâmete kadar Ezan-ı Muhammedî'nin inleyeceği Bağımsız Türkiye için canından vaz geçmiştir! Bu uğurda verdiği bedeller, vermeğe hazır olduklarının da teminatıdır!
Bu "Ülkü Devleri"nin, parti içi politikasını beğenmeseler bile Parti'nin mevcût Genel Başkanını sizin karşınızda yalnız bırakacaklarını mı zannedersiniz? Bininizi, Devlet Bahçeli'nin kestirip attığı, traş artığı saçının teline kurban etmez mi en kızgın Ülkücü?
Yanında olmasak da, yakının da görünmesek de bu gibi hallerde Teşkilat söyler, biz Bozkurtça kükreriz ve Türk duruşumuzla sizin gibi işbirlikçilerin ödünü koparırız!
Ülkü Devleri'ni; başka yerlerde siyâseti seçmiş arkadaşlarını tek tek, kırk yıllık hatırla ziyârete mecbûr etmeyin! Daha önce MHP'ye gelmek isteyenleri ve Devlet Bahçeli'nin ahlâkî edeple kapattığı kapıyı, özellikle hatırlayın! Bilin ki MHP de aynı, AKP de... Akıllı olun!
Siz herkesi kendiniz gibi mi zannettiniz? Ülkü Devleri, bilinen tek suçu dürüstlüğü olan Devlet Bahçeli'yi size yem eder mi yamyamlar?
12 Eylül'e kadar sabredin, görürsünüz siyâsi tsunamiyi!...
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
AKP'NİNMustafa ASLAN

Pazartesi, Ağustos 16, 2010

"ÇUVAL AĞZI"...

Çuval ağzı, konuşturuldu!
Anadolu'da özellikle muhtar adaylarının taktiğidir bu. Kendileri çuval olur, birilerini ağız ederler. Biri hakkında söyleceklerini bu "çuval ağzı" tarifli adamlarına söyletir, nabız yoklarlar.
BOP Eş Başkanı'nın "çuval ağzı" tarifli yoldaşının adı Bülent Arınç! Fısıltı söylentilerini, ortam kıvamına geldiğinde Bülent Arınç'a söyletir genellikle! Alınan tepkiye göre de ya sözü savunur, ya da sözden cayarlar! Genel Kurmay'a sataşmaları Bülent Arınç'la başlatmışlardı! Yüksek Yargı'ya sataşmalar da -hukuk mezunu olması hasebiyle- bu çuval ağzı vasıtasıyla yapıldı!Referandum'un, AKP Hükümeti'ne Genel Güvenoylaması olduğunu; muhalif kalemler olarak biz ilk günden beri söyledik, muhalefet partileri de söyledi. BOP Eş Başkanı ve yandaşları ise ısrarla bunun bir güvenoylaması olmadığını savundular!
Ortam ziyâdesiyle gerildi! 36 etnik farka ayrıştırılmak istenen millet; "HAYIR"cı ve "EVET"çi diye iki net ve sert gruba ayrıştı! Siyâsiler, birbirinin soyuyla, boyuyla ilgili haddi aşan sözler sarf ettiler ve BOP Eş Başkanı, Genel Güvenoylaması'nda geri düştüklerini sonunda fark edince de anında çark ettiler!
Çuval ağzı Arınç; " Muhalefet bu demokrasi adına yapılan Anayasa değişikliğini bir güven oyu gibi kullanıyor. Tüm muhalefet Ak Parti'ye karşı tek başına mücadele veriyor ve 'Hayır' çıkarttırmaya uğraşıyor. ... Farklı 'Evet' çıkması bize moral dopingi olacaktır. 'Evet' çıkarsa bize yazar ama 'Hayır' çıkarsa bunu kendi aralarında paylaşırlar." diye itirâf etti!
"Nalıncı keseri mübârekler!" demiştik!
Kaybederlerse "HAYIR" çıkarsa; "Dünya bir oldu, biz tek!... İsrail, Ergenekoncular, siyâset vesâyetçileri, derin devlet, muhalefet birlik oldular! Bu 12 Eylül Darbe Anayasası'nı değiştirmeğe gücümüz yetmedi!" diye ağlayacaklar dedik!
Ufacık bir farkla da olsa "EVET" çıkarsa, bu sefer de; "Dünya bir araya geldi ama bize güç yetiremediler! Güüüç bizde artııık! Ne Ordu takarız, ne Yüksek Yargııı!" diye zâfer naraları atacaklar, dedik!
"Mahşer günü bize soyumuz sorulmayacak! Takvâ'ya bakılacak!" diye milliyetçiliği ırkçılık ve harâm sayarak reddedenler, bu gün; "Önemli olan soydur, sooooy!" diye soyculuğa döndüler ama millet daha BOP Eş Başkanı'nın soyunu bilmiyor!
Kendilerine gelince soy önemsiz, takvâdır önemli olan ama iş Gandi Kemal'in soyuna gelince annesinin ermeniliği de mezhebi de çok önemli! Bu önemi vurgulamak için Atatürk'e de saldırırlar, İsmet İnönü'ye de... Dersim İsyânı'na mezhepsel açıdan yaklaşırmış gibi görünüp Gandi Kemal'in Kızılbaşlığını, Türk olmadığını vurgular, sorgularlar!
Bize de; "Bari soyumuza dil uzatanın, soyunu bilsek..." demek kalır!
Dedeleri ihânetten i'dâm edilmişlerin intikam duyguları, Yeniden Osmanlıcılık iddiasındakilerin Cumhûriyet ve Atatürk'le hesaplaşma duyguları, "Vatanı bir çift kadın memesine" değişecek entellerin, "Türkiye sadece Türklere bırakılmayacak kadar kıymetlidir." diyenlerin Türk'ten intikam duyguları, elbirliği ederek saldırıyorlar!
ABD adındaki 21.yy. Haçlısı'nın desteğinde, AB adlı 21.yy. Haçlısı'nın lojistik destekçileri önderliğinde; "24 saat kesintisiz demokrasi" sloganıyla kiralık ağızlarla da vuruyorlar! Sonunda korku bacayı sardı ve "Çuval ağzı"na düşünceleri söyletildi!
Şimdi "çuval ağzı"nın seslendirdiği düşünceye verilecek tepkiyi bekliyorlar ve cevaba göre yeni gündem oluşturacaklar!
Milletin-devletin-cumhuriyetin hayrını düşünen HAYIR'cılar, Allahınızı severseniz uyanık olun! Muhalefet partileri bu tuzağa düşerlerse Allah aşkına siz düşmeyin! Vallahi HAYIR'da çok hayır var... Şeytana HAYIR diyemeyenler, Bezm-i Elest'te "BELÎ" diyenlerden olabilir mi?
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazar, Ağustos 15, 2010

BAHCADA YEŞİL HIYAR...

"Yalan söylemeyin ki akılda tutmak zahmetine düşmeyesiniz." diye bir söz var.Yalan için müthiş bir pratikzekâ ve hafıza gerekir. Yalancı, söylediği sözü, sözün yalan olduğunu, mutlaka hatırında tutmak zorundadır ki kendi yalanını kendi farş etmesin!
Bir de kendilerinden başkasında hafıza ve akıl olabileceğine ihtimâl vermeyen ukalâ fıtratlı yalancılar olur! Onlar, yerine ve zamanına bakmadan yalanı söyler geçerler. Bir önceki yalanlarıyla, şimdi söyledikleri ve yarın söyleyecekleri yalanlar arasında irtibat kurmak zahmetine tenezzül bile etmezler! AKP adıyla Türkiye'de siyâset yapan BOP Eş Başkanı ve yakın mesâi arkadaşları, bu son gruptan!
BOP Eş Başkanı, Gazi Antep'te "bindirilmiş kıta" kalabalığa; "Önemli olan boy değil, soy'dur soooy!..." diye kükredi! Bu boy ve soy neden icabetti mutlaka bakmalıyız da önce sormalıyız; soy'u önemsemek, soyculuk, ırkçılık değil midir? Hani takvâ?
Devlet adamının soyuna bakmak gerek diye fikirler vardır ama boya bakmayı tavsiye, ancak mankenlik ajanslarından veya "medyâtik serçe"lerden çıkar!
Bir kaç gün önce AKP ve BOP Eş Başkanı'nın kurmaylarından Bülent Arınç; "Bacak kadar boyuyla ortalığı karıştırdı!" diyerek Gandi Kemal'in boyunu tenkît etmişti! Kendi boyunu da -neye lâzımsa- bu vesîle ile öğrenmiştik! Gandi Kemal de boyunu savunurken; "Keramet boyda olsa devede de boy var ama arka arkaya sıralanmış kırk deveyi bir eşek çeker." diyerek talip olduğu yerin ne olduğunu gûya açıklamıştı!
Şimdi BOP Eş Başkanı, hatasından rücû etti ve; "Önemli olan boy değil, soy'dur soy..." diyor!
Kısa boyu tenkîd eden kendileri, sonra işin boyla değil soy'la ilgili olduğunu söyleyen de kendileri! Yıllardır defalarca sorulmasına rağmen soylarını söylemeyen de kendileri! Bazen gürcü, bazen arap, bazen kürt olduğunun işâretini veren ama asla soyunu açıklamayan, "Önemli olan takvâdır." diye kaçak güreşen de kendileri! Elbette "Aslını inkâr eden harâmzâdedir." biliriz de soyculuk-ırkçılık yapmaya niyetlenen BOP Eş Başkanı'nın soyunu bi öğrenebilsek! "Dinime küfreden bari müslüman olsa!" bi diyebilsek...
BOP Eş Başkanı, Gazi Antep'te soyculuğa, ırkçılığa soyunarak ABD ve AB dayatması Referandumun propogandasını yaptı ve tabiki Gandi Kemal'in boyuna, soyuna saldırırken "MeHaPe"yi de atlamadı!
İstifa eden MHP'li Belediye meclis üyelerini propoganda malzemesi ederken; sadece açılım ve referandum yüzünden AKP'den istifa eden Bakanları ve milletvekillerini nedense unuttu!
Ya unuttu ya da kendilerinden başka hiç kimsede hâfıza ve aklın olmadığına inanıyor!
Yaşım gereği kaç başbakan gördüğümü hatırlayamıyorum ama sekiz yıldır hükümet olmalarına rağmen hâlâ BOP Eş Başkanı ve iki-üç yakın kurmayı haricinde kabinesi tanınmayan, seçim bölgelerinde tanınmayan milletvekilleri olan böylesine silik bir hükümet hatırlamıyorum! Bu kadar silik olmalarına rağmen bu kadar merhâmetsiz bir hükümet te hatırlamıyorum!
Hedefe aldıkları kişi veya kurumu posasını çıkartacak derecede hırpaladıktan sonra yerine atama yapan, kurulan ve bunlara rağmen hâlâ mazlûm edebiyâtından vaz geçmeyen bir hükümet te hatırlamıyorum!
İç politikada demokrat maskesiyle, dış politikada diplomat maskesiyle sekiz yılda dünya devleti bir Millî Cumhûriyeti, şamar oğlanına çevirdiler! Demokrat maskesiyle milleti zorla 36 halka ayırıp şimdi de soy'un önemine vurgu yaparak soyculuğa, ırkçılığa soyundular!
Celâl Güzelses rahmetlinin; "Bahcada yeşil hıyar/ Boyu boyuna uyar" türküsünü kime ve niye yaktığı belli artık!
Yalancının mumu bu sefer 12 Eylül'e kadar yanacak! HAYIR'lısı Allah'tan...
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cumartesi, Ağustos 14, 2010

SÖZÜN SÖZE SÖZÜ...

Yaratılan her canlıda ses olur ses etsin diye
Ses, insanda söze döner sözü dosta yetsin diye.

İkrâr sözle, inkâr sözle, sözsüz yemîn edilemez
Sözün eri de olur ki muktedîr söz etsin diye.

Bin gönülü bir söz ile bir hizâya sokar insan
Bazen küfürler de eder hasmını incitsin diye.

Duâ sözlerle yapılır, sevdâ söz ile söylenir
Acı sözle anlatılır, feryâd olup yitsin diye.

Ana-baba can der, çor der, sözü söz içinden seçip
Can da çor da evlâdadır yarını eğitsin diye.

İnsanı sözün kudreti üstün kıldı meleklerden
Sözüne sığınır insan, şeytânı alt etsin diye.

Bülbül öter, kurtlar ulur, arslan kükrer seslenirken
Sesinde söz gücü olur, insan da kükresin diye.

Sesi toplar söz ederiz sözle selâm göndeririz
Sözden anlayan söz ehli yeni söz eklesin diye.

Kur'ân sözle, âyet sözle, hâdisler sözden oluşur
Söz olur sesler insanda Hak adın zikretsin diye.

Sözü söze dökmek için sözün gücüne sığınıp
Sözü söze ekledim ki zikrimi fikretsin diye.

14 Ağustos 2010/ İzmir
Mustafa ASLAN

İSLÂMCI'NIN BED-DUÂSI...

Rahmetli Anam, her Türk Anası gibi; "Allah belânı versin." sözünden çok korkar ve çok kızardı! Ola ki ağzımızdan kaçıracak olsak; "Belâ okuma! Dilin zekâtı hayırdır." diye hiddetle uyarırdı! Belânın, dilin zekâtı olan hayrın ne olduğunu bilemez, şaşırırdık! Ki bu sözü, mahallede, camide saydığımız-sevdiğimiz büyüklerden duyarak öğrenmiştik! Ama Anam, kızar ve belâ okumamıza izin vermezdi!
Anam, ümmîydi. Yâni okur-yazar değildi. Çile ve yoklukla büyüttüğü yedi çocuğu ile yâni bizimle ayrı-ayrı tahsîl yaptı! Ne okuyup yazdığımızı bilmeden dikkatle ödevlerimizi kontrol etti! Ortaokula geçtiğimizde Anamı kandırmanın yolunu da bulmuştuk! Herhangi bir ders kitabımızın arasına sakladığımız resimli romanı okur, Anam merak edip geldiğinde sayfalar arasına saklardık ama ümmî Anam; ders kitabı okurken ki hâlimizle, resimli roman okurken ki hâlimiz arasındaki farkı, anaca yakaladığı için bu kurnazlığımızı da çok kısa sürede yakalamıştı!
Yedi çocuğunda, yedi farklı kurnazlığı sadece analık içgüdüsüyle yenen Anam, okuma-yazma öğrenemedi! Ölene kadar câhildi! Ama asla belâ okumamıza izin vermedi!
Şimdi sizinle islamcı-dinci-Allahçı bir yazarın, ciddi manada kanaat önderi tarifli bir yazarın bed-duâsını paylaşacağım: "Allah Cezânızı Versin!.. İSLAMCILIĞIN cıcığını çıkarttınız, Allah belânızı versin!.. Ben çoğunuzun o eski mücâhitlik günlerini bilirim, ne nutuklar atıyor, mangallarda kül bırakmıyordunuz. Sonra mücâhitlik postunu çıkardınız müteahhit oldunuz. Müslümansan, hangi meşreb ve mezhepten olursan ol, mutlaka doğru ve dürüst olmak zorundasın. Siz yıllar var ki, doğruluk şişesini taşa vurup paramparça ettiniz. Allah bin kere belânızı versin!" Dahası var bitmedi!
Biz çocukken bilyelerimizi alıp kaçan, bizden büyük olduğu için yakalayamadığımız, yakalasak ta gücümüz yetmediğinden ağlayarak sadece belâ okuduğumuz mahallenin yaramazlarına bile bu kadar öfkeyle, hiddetle belâ okumamıştık! Anamızın korkusundan okuyamamıştık!
Devâm ediyor Kanaat önderi İslamcı yazar ilençine;"Namaz kılıyor, günde onlarca defa Allah'tan sirat-ı müstaqime (doğru yola) kılavuzlamasını lisan ile niyâz ediyorsunuz ve hayatta tam tersini yapıyorsunuz. Bre uğursuzlar!.. İslam'da devlet ve belediye bütçelerini hortumlamak var mıdır? Rüşvet almak var mıdır? Haram yemek var mıdır? Her türlü emânete hıyanet etmek var mıdır? Yalan söylemek, halkı aldatmak var mıdır? Arsa ve arazileri yapılaşmaya açarak, binalara fazla kat çıkma izni sağlayarak haram komisyonlar almak var mıdır? İhalelere fesat karıştırmak var mıdır? Haram yollarla süper zengin olmak var mıdır? Size beddua ediyorum. Allah belanızı versin!.. İki yakanız bir araya gelmesin!.. Haram servetlerinizi huzur içinde yiyemeyin emi!.. Müslümanların yüzünü kara çıkarttınız... Başınız belâdan kurtulmasın!" Rahmetli Anam'ın mânevî varlığından çekinerek bu bed-duâlara "Âmîn!" bile diyemiyorum! Çünkü ümmî Anam, müslümandı İslâmcı değildi! Ümmî Anam, câhildi ama en sert bed-duâsı; "Allah seni iyi etsin!" şeklinde duâydı. "Allah seni ıslâh etsin"e de itiraz ederdi çünkü ıslâh için bir ceza gereğine inanır ve Allah'ın cezâlandırarak ıslâhını istemeye kıyamazdı!
Bu bed-duâları eden, ûlemâdan Mehmet Şevket Eygi!... Bed-duânın muhatabı ise başta Başbakan olmak kaydıyla mevcût hükümetin tamamı!
Bu bed-duâlara muhataplar, her zaman o kadar çokmuş ki Muhammed İkbâl, bu ve benzerlerinden şikâyetini; "Müslümandan kaçıp İslâmiyet'e sığındım!" şeklinde mîras bıraktı bizlere!
Biz; "Birinci Oniki Eylül" öncesi îmâni aklımızla küfr ve her türlü emperyalizmle mücâdele ederken, ölüp öldürürken top oynayan, camilere, tekkelere saklanan mücâhitler; "İkinci Oniki Eylül" öncesi, M. Şevket Eygi ve benzeri alkışçılarının nelerini alıp kaçtılar ki böylesi bed-duâya muhataplar?
Müslüman Türk Milleti! İkinci Oniki Eylül'de ki HAYIR'ın ne kadar hayırlı olacağı, bu bed-duâdan da belli değil mi?
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Perşembe, Ağustos 12, 2010

KAHVERENGİ'NİN AÇILIMI...

"Bu Anayasa değişikliği darbelerle bir hesaplaşma değil. ... hukûki olarak çok fazla bir anlamı yok, çünkü Anayasa değişiklikleri geriye doğru işlemez, bu bir. İkincisi 'mürûr-ü zaman' denilen bir süreç var, o bakımdan 12 Eylül’ü yapan faillerin yargılanması hukuken oldukça zor." Mir Dengir Fırat
Bu beyânatı, muhâlefet parti genel başkanlarından biri söylese AKP'liler hemen itiraz eder; eskiden ülkücü-eskiden devrimci-eskiden şucu/bucu olan eskimiş ama şimdilerde BOP Eş Başkanı ve işbirlikçi avânesine yakın olmak, yalakalaşmak, talandan nasiplenmek uğruna "Netekim Paşa'dan hesap soracağız, o yüzden evet!" diyen birini de çıkarıp vuvuzela gibi öttürürlerdi!
Ama AKP'nin, Açılımcı-Demokrat-Kürtçü kurmaylarından Mir Dengir; dengirdedi ve böyle dedi!Yeşil mürekkepli "dolma kalemler"in, "HAYIR" diyenleri münkirlikle suçlayarak kendi imanlarını tehlikeye atmayı göze almaları ve yeşil dolar-eurolarla alınan kırmızı mürekkeple doldurulan "dolma kalemler"in dinci-dinsiz ittifakıyla, kinci-özürcü demokratlar sayesinde renkler karıştırıldı!
Edip eyleyenin hikmetine elbette sual olmaz! Kırmızı ile yeşil karıştırıldı ve ortaya kahverengi çıktı!
Dengir ve benzerlerinin kinci-dinci takımlarıyla, yeşil euro-dolarla kırmızı mürekkep alınıp enjekte edilen kinci-işbirlikçilerin acele oluşturdukları ortamda, adına referandum denilen ABD-AB dayatması oyalamada, "HAYIR"ın rengini de kahverengi seçtiler!
Bu yüzden de ne yaparlarsa yapsınlar; ne kadar tehdît, ne kadar vaat, Ağustos'ta kömür, Ramazan'da pazarlıkla kumanya dağıtırlarsa dağıtsınlar oy pusulasının rengi her geçen gün biraz daha kahverengileşiyor! Renk kahverengileştikçe Recep Bey morarıyor, boyun damarları çatlayacak hâle giriyor!
Yüce Divan'dan korkuyu anlarım! Dokunulmazlığın kaldırılmasından korkuyu da anlarım! Verilecek hesâbı olanın, elbette korkusu olmalı! Korkan da paniklemeli! Recep Bey'in dediği gibi; "Abdestinden emîn olan"lara da bir sözüm yok ta müezzînin davetkâr hoş sedâsı ile cami kapısına kadar gelip ikileme düşen şarhoş müslüman görünümündeki BBP yönetimini anlamaya çalışıyorum! 12 Eylül'de ABD'nin "Bizim çocuklar"ının dayanılmaz zûlmüne rağmen; "Ben Türk'üm. Varlığım Türk varlığına armağan olsun!" diye kükrediği için ABD'nin yeni çocukları 28 Şubat üretimi, Haçlı Müslümanlar'ca katledilen Muhsin Yazıcıoğlu'na yapılanları görememelerini anlayamıyorum!
Türkiye'de 28 Şubat'a en net karşı çıkan Türk siyâsi, Muhsin Yazıcıoğlu değil miydi? O'nun yakın mesai arkadaşlarının; 28 Şubatçıları ödüllendirenlere, Mir Dengir'in de itiraf ettiği gibi bir şeye yaramayacak 12 Eylül'ü ağızlarından düşürmeyenlere verdikleri desteği de anlayamıyorum!Anlayabildiğim, Muhsin Yazıcıoğlu adlı Türk'ü başka yolu olmadığını bildikleri için canlı yayında öldüren/öldürten güç, vârislerine de siyâseten intihâr rolünü yazmışlar!
12 Eylül akşamına kadar BBP hakkında bir şey yazmamaya kararlıydım, dayanamadım!
Çok sevgili Yalçın Topçu; zararın neresinden dönülürse kârdır! Vicdân ve karakterinizi bizzat bilen biri olan beni Allah aşkına yanıltmayın! Çok ama çok üzülürüm! Bu üzüntüm de Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu'nun sizin hakkınızda söyledikleriyle şu anki davranışınız arasındaki tezâta olur!
Türk Milleti'nin Büyük Birliği hayâliyle, Tûran'a kilitlendiğini bildiğim ve hâlâ öyle zannettiğim birinin; ABD-AB direktifli bir senaryoya gönüllü figûranlığını anlayabilmem mümkün değil vesselâm!
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cumartesi, Ağustos 07, 2010

BEYAZ GİYME SÖZ OLUR...

"Biz, bu yola beyaz gömleğimizi giyerek çıktık." Diyen Tayyip Erdoğan, sanki savaş ilânı yaptı! Öyle bir savaş ki Malazgirt'te Sultan Alparslan'ın Haçlı Bizans Ordusu'yla yaptığı savaşa eş! Demek çok kanlı olacak ki Sultan Alparslan gibi kefen yerine beyaz gömleği de giymiş!
İyi gömlekçidir mübârek Recep Bey!
Gömlek modasını yakından takip eder! Yedi-sekiz yıl önce "Millî Görüş" markalı bir gömleği vardı. O gömleğin rengi yeşildi, bu gömlek beyaz! Referandum süresince giyileceği için de kirlenip renginin değişmesi önemli değil! 12 Eylül'den hemen sonra bu gömleği de değiştirir! Çünkü gömlek, çok çabuk demode olur! Recep Bey de değişmeyi-gelişmeyi severler!
Nedir bu beyaz gömlek? Savaş ilânı açıklanırken giyilen gömlek, neden beyaz?
Ellibin kişilik ordusu ile ikiyüzbin kişilik Haçlı Ordusu'na karşı tarih yapmak için savaşan Sultan Alparslan; beyaz bir ata binmiş, baştan aşağı beyazlar giyinmişti. Müslüman Türk'ün Komutanı, Selçuklu Hakanı Alparslan, savaşta şehâdeti düşünerek kefenini giyinip savaşa girmişti!
Zaman geçti, çağ değişti.
Çağdaşlığı; Sultan Alparslan'ın kefen renkli beyaz kıyafetiyle târ u mâr ettiği Haçlı'ya benzemek zanneden 'şuuraltı aşağılık kompleksliler', bin sene sonra "Beyaz giyindik!" diyorlar!
Kefenimizi giyinerek savaşa girdik diyorlar! Yüce Divan'dan falan korkmayız! Çünkü referandumdan sonra Yüce Divan da YAŞ'tan sonra Genel Kurmay Başkanlığı da bizim olacak diyorlar!...
Alparslan tepeden tırnağa beyaz giyinmişti, Recep Bey sadece beyaz gömlek... Sultan Alparslan, beyaz giyinerek Haçlı'ya karşı savaşmıştı. Bin yıl sonra, Allah adıyla milletten aldığı oylarla kendinde yenilmez güç vehmeden Recep Bey ise beyaz gömlekli BOP Eş Başkanı! Yani 21.yy. Haçlısı ABD Başkanı ile aynı görevi paylaşıyor! Yani Haçlı Müslüman!... Hamâset yaparak, millî duygulara hitap ederek; hor gördüğü, suç saydığı, dinsizlikle ithâm ettiği, Hz. Peygamber(s.a.v.)'e "Allah'ın süvârileri" diye Miraç'ta takdîm edilen Türk'ün Türklüğüne saldırıyor!
ABD'nin AB'nin dikte ve direktifleriyle BOP Eş Başkanı ünvânıyla tek yönlü saldırmasına rağmen "Beyaz giyindik!" diyor... Ölümüne bir savaş ilân ediyor!
BOP Eş Başkanı olarak Türklüğe saldırının adı, 21. yy. Haçlısı ABD ile ittifak halinde kendi ordumuza saldırının adı da tuhaf: Demokrasi!... Ayrıştırmacı açılım uğruna kendinden olmayanları yok etmenin adı demokrasi, Haçlı ile işbirliği yaparak BOP Eş Başkanı ünvanıyla Müslüman Türk Milleti'ne saldıranlar: Demokrat!...
Sultan Alparslan, Haçlı ile savaşta şehîd olmak heves ve düşüncesiyle beyaz giyinmişti! Recep Bey ise Haçlı ile işbirliği yaparak Müslüman Türk Milleti'ne saldırırken beyaz gömlek giyinmiş!Giyilen iki beyaz ve beyaz giyinen iki kişi arasındaki fark, bu kadar açık, bu kadar net!
Millete aptal muamelesi yapmayı akıllılık sayan Haçlı Müslümanlar'a göre kendilerinden olmayan, Haçlı ile işbirliğine girmeyen; bin yıldır berâber yaşadığı kardeşlerini gözeten herkes, "Ne mutlu Türk'üm diyene." diyen herkes tehlikeli, darbeci, cuntacı ve yok edilmeli! Konuşan susturulmalı! Yazan hapsedilmeli! Muhalefet yapan partiler bölücülerle aynı kategoriye sokulmalı!
Haçlı ile işbirliğinin, bölücü açılımın adı demokratlık, bölünmez bütünlüğü savunmak münkirlik! Beyaz gömlek giyip devlet araçlarıyla, belediye araçlarıyla nakledilerek hepsine beyaz şapkalar giydirilen "bindirilmiş kıta"larla gövde gösterisi yapmak; devletin resmi Güvenlik Güçleri sayesinde sağlanan disiplinle miting yapmak demokratlık; şehît cenâzesinde atılan slogan tahrîk!Ve bu mürâilerin istikbâl ve siyâsetlerini yalan üzerine inşa etmişlerin, demokrasiyi araç ederek kendilerini koruyacak yeni faşist yasaları hazırlayanların, referandum adıyla millete dayattıkları oylamaya "HAYIR" demek darbecilik, cuntacılık!
Yemezler Recep Bey! Hür karakterli îmanlı Türk Milleti; "Beyaz giyme söz olur." türküsünü söylüyor duyuyor musunuz? HAYIR olsun hayırlı olsun...
TÜRK TÜRK'Ü KORUSUN Kİ TANRI TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Perşembe, Ağustos 05, 2010

REFERANDUM MUŞ!...

Ey Türk gençliği! Türk Milleti! Duy beni! Duyun beni!
Beni bugün duymazsanız, yarın siz üzülürken ben olmayabilirim! Millet yaşasın, Devlet ebed-müddet sürsün diye, Vatanım bölünmesin-bir tek çakıl taşım gitmesin diye, Bayrağımın vakûr ve nazlı dalgalanması, Ezânımın inlemesi eksilmesin diye, kanımı akıttırmış olabilirim!
Türk Milleti'ne mensûp Türklüğün ne demek olduğunu bilen, Allah'tan gayrıya kulluğu esâret sayan Müslümân bir Türk olarak; "Ve dirildik ölümü öldüren bir ölüşle!" diyen kervâna katılmış veya evimde öfkemden ölmüş olabilirim!
Türk Milleti, Türk Gençliği! Oğlum, kızım, torunlarım, emmi oğullarım, akrabam, hısımım, kabîlem, aşîretim, komşularım; zindansa zindan, hapisse hapis, ölümse ölüm, Türk Milleti adına payıma ne düşerse hazırım! Allah aşkına duyun beni!
Elbette; "Yaşasın Vatan! Yaşasın Türk Milleti!" Vatan'ın yaşaması için can bedeli gerekmez mi? Can bedelinin verilebilmesi için kırk yıldır halklar diye kırka bölünen toplumun yeniden birleştirilip millet edilmesi, milletin yaşaması-yaşatılması gerekmez mi? Halkların bir daha, yeniden birleşmesi-birleştirilmesi için başlının baş eğmesi, dizlinin diz çökmesi gerekmiyor mu? Başlıya baş eğdirecek, dizliye diz çöktürecek Devlet Erki'nin oluşabilmesi için Devlet'e bir baş gerekmez mi? Devlet'e baş olacak kişinin de demokratik, diplomatik, stratejik yol ve yöntemlerle iş başına geçmek mücâdelesinde bizzat görülmesi gerekmez mi?
Bu mücâdeleye katılım, propoganda veya dâvetle olmaz! Taşlamayla sürüye giden it, koyunu kurda verir! Sancağı gören, mücâdeleyi duyan, sancaktârı görüp seven Türk koşar katılır mücâdeleye! Katılanlar sayılır, katılıp kaçanların, yolda dönenlerin çetelesi tutulmaz! Kaçan kaçar, dönen döner, ölen ölür; kalan sağlar bizimdir!
Türk Milleti! Sadece dua ile Tanrı Türk'ü korumaz! Tanrı Türk'ü Türk'e korutur! Yani Türk'ün, Türk'ü koruması farzdır-şarttır! Türk'ün Türk'ü korumak adına, ölümü öldürmesi şarttır! Yiğitleri kahramanlaşmadan, kahramanları ölmeden bir topluluk millet olabilir mi? Millet kalmaz, alçak oyunlarla halklara ayrışmadan bir olamazsak, "BİZ" olamazsak işimiz zor!
Bu gayret var diyorsanız veya varsa demek ki yetersiz! Yanlış yapmak değil, az yapmak hiçbir şey yapmamaktan daha iyidir!
Çocukluğumuzda, körebeye başlarken; "Anam bana kör dedi, gelip gidene vur dedi! Başlı başını, gözlü gözünü saklasın!" diye bir tekerlememiz vardı! Elli sene sonra; ABD ve AB adındaki Haçlı'nın "Kör, gelene gidene vur!" diye öğütleyip siyâsi arenâya sürdüğü gözleri bağlılar; "Daha fazla demokrasi, Açılım, Kürt açılımı, Millî Birlik Projesi" diyerek, Miraç'ta Cebrâil tarafından; "Allah'ın süvârileri" diye Peygamber(s.a.v.)'e takdîm edilen Türk Milleti'ni 36 etnik parçaya ayırıp gelene-gidene vuruyor ve biz, neye yarayacaksa demokratlaşarak havanda su dövüyoruz!Elbette; "Tanrı Türk'ü korusun." Türk'ü korumak için 21.yy.'ın Kürşâd'ı, bir daha kaç kişi bulabilirse o kadar Türk'le, Türk'ü korumak uğruna ölmezse; verdiği "Ülkücü Pehlivaoğlu"ca kellesi ile dâvânın yaşamasına katkı vermezse, Tanrı Türk'ü nasıl korur?
Nuh Tufanı'ndan bu yana; Tanrı Türk'ü hep Türk'e korutmamış mı? Bir daha Türk, Türk'ü korumazsa; bir daha Türk başlıya baş eğdirip dizliye diz çöktürmezse; demokrasiyi araç edinen, dîni çimento sayan dünyacı, simyâcı, Allahçılar, Haçlı Müslümanlar Türk Milleti'ni kırka ayırmaz mı? Her ayırdığını da kolay lokma ederek Haçlı'ya meze diye sunmaz mı?
Referandum muş!
Şeytâna; "HAYIR" demeden, Allah'a; "BELÎ" diyilmez!
Türk'e kast ediyorlar! Türklüğü yok ediyorlar ve Türk te demokrasiyi araç edinmiş mürâilere, Allah ile Aldatanlar'a kanarak, fıtratında var olan şahşiyetçilik ile düşmanla değil kardeşiyle meşgûl!
Duymuyor musunuz Bilge Kağan-Kültigin Kardeşler ne diyor? "Türk Budun, ÖKÜN!"
TÜRK TÜRK'Ü KORUSUN Kİ TANRI DA TÜRK'Ü KORUSUN!
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Salı, Ağustos 03, 2010

BASINDA ARILAR VE KARASİNEKLER...

Türk Milleti olarak; "Fermân padişahın dağlar bizimdir." diye haksız fermâna kafa tutacağımızı ilân ettiğimiz günden beri; hiç bir kuvvet ne elimize, ne dilimize bağ vuramadı, hiç bir güç, hiç bir ortamda sesimizi kısamadı!
Kimi aptal dedi deli cesâretimize, kimi Azrail'e kafa tutup sonra pişmân olan Deli Dumrul'umuzu bilmediği veya takliti en-tellek-tüellik zannettiği için Don Kişot diyerek tavrımıza gûya bilgisini ispatladı!
Hain, destekçisinden; işbirlikçi, patronundan; taşeron, müteahhidinden; müteahhit, yıkım mühendisinden aldığı direktiflerle ve başkalarının öğrettiği, ezberletip sahneye çıkardığı rontçu talebe görünümlü papağanlar vasıtası ile saldırdılar edâmıza, tavrımıza! Hâlâ devâm ediyorlar saldırmağa, saldırsınlar!
Arkalarını döndükleri güneş sâyesinde gölgelerinin boyu ile kendilerini dev zanneden bu karakter cüceleri; "Mağdur Müslümanım!" diye mütedeyyin müslümana ağlayıp-yalvarıp oyunu aldıktan sonra Haçlı ile işbirliğini, BOP Eş Başkanlığı'nı mahâret sayan ve takdîm eden bu kapı kulları, istediklerini söylemeğe devâm etsinler!
Ne aklımıza, ne vicdânımıza, ne îmânımıza, ne takvâmıza, ne de Allah Korkusu ile besli cesâretimize güçleri yetmez! Bizi korkuturlarsa -hâşâ- Allah(c.c.)'ı korkuttuklarını zannederler bu Kelime-i Şehâdet'ten "Muhammeden resulullah"ı kaldırmaya niyetlenecek kadar diyalogcu Haçlı Müslümanlar!
Daha fazlasının enâniyet olarak algılanmasından korktuğum için işbirlikçinin, bölücü taşeron ve kalfasının, BOP Eş Başkanı ve a'vânesinin, sesi İsrail'den gelen Okyanus ötesi Haçlı'sının, cemaatçi F Tipi emniyetçinin, sorgucunun, telekulakçının, röntgencinin bizi korkutmasının, dilimize pranga vurmasının mümkün olmadığını, olamayacağını belirttikten sonra kendi kendime koyduğum bir yasağımı açıklayıp yiğit kalemlerden, cesûr yüreklerden de bir ricam olacak.
Binbir çiçek dolaşıp polen toplayan, topladıklarını bal eden arı hem dolaşır, hem tohum taşır; binbir pislik dolaşıp pislik toplayan sinek te hem dolaşır, hem de mikrop taşır!
Türk Milleti adına ağız olan, söz olan yüreklerin balarısı olmaktan başka niyetleri, olmaz olamaz, çiçekten başka yere de konmazlar onlar! Dolayısıyla da taşıdıkları, aktardıkları bal olmaya müsait çiçek özleridir.
Diyarbakır'da, yetmezmiş gibi BOP Eş Başkanı ve işbirlikçilerden cesâretle Tunceli'de yellenmeğe devâm eden, "uzuvları yer değişmiş", ağzından yellenen yaratık mâlum!... Bu yaratığın benzerleri de var! Yandaş-yoldaş-candaş basın ve medya da bu karasinekleri ekrandan ekrana taşırlar! Bu yaratıkların etrâfı kokutan ağız yellenmelerini, her eve taşırlar! Görevleri, aldıkları dolar-euroların bedeli bu, yapmak zorundalar! Yapsınlar!
Millî ağızlar, millî kalemler; bu ağızdan yellenmeleri asla dünyâlarına taşımamalılar diye düşünmekteyim. Bu düşüncemle de bu zâviyesiz kuduz it necâsetlerinin ağız yellenmelerini asla sütunuma taşımam. Kendime sansür uygulayarak bu pis necâset kokularıyla kalemimi, sayfamı pisletmem. Fakîri okuma zahmetine katlanan hiç bir gönüldaşım da bu sansürüm sâyesinde pis necâset kokularını, ağızdan yellenen, necâset yiyicilerin pis ağız kokularını, benim satırlarımda göremezler!
Bu yasağı bana, ben uyguluyorum! Onlar nerede, nereleriyle yellenip rüzgâra karşı duruyorlarsa dursunlar! Bize düşen onları pis kokularıyla başbaşa bırakmaktır! Onların ağız yellenmelerini, tenkîd etmek, karşı çıkmak için bile olsa, asla taşımamak gerekir.
Gene biliyorum ki; yandaş-candaş-yoldaş medyanın güya zıt görüşlüleri bir araya getirip konuşturdukları programlarda, bizi çağırmayışlarının nedeni, bizden korkularıdır! Biliyorlar ve biliyorum ki balımıza üşüşen karasinekleri bir el hareketimizle dağıtırız!
Biz balarılığımıza, onlar karasinekliklerine devâm etsinler! Bataklık mutlaka ama mutlaka kurur-kurutulur ve bataklığın yerinde binbir çiçek çıkar! Gübreli yerin çiçeği bol olur ve en kuvvetli gübre de necâsettir!
Şeytan'a, Allah ile aldatanlara HAYIR diyerek hayırlara doğru arıca uçuş dileklerimle,
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazar, Ağustos 01, 2010

AKAN KANLAR HELÂL OLSUN DİYE...

Bağın bağbanı olur, bostanın bekçisi yoksa korkuluğu; apartmanların özel güvenlikleri, barların, gazinoların, pavyonların bodyguardları, fedaileri var.
Başbakan'ın, bakanların yakın korumaları; Cumhurbaşkanı'na, Başbakan'a yakınlıklarıyla bilinen yandaş "Dolma Kalemler"in de resmî görevli korumaları var...
Okulların koruması, güvenlikçisi, bekçisi yok, velîlere emânet! Camilerin koruması, güvenlikçisi, bekçisi yok, Allah'a emânet...
Bir de evet bir de Devlet'in bekçisi yok! Devleti-Cumhûriyeti-vatanı korumakla yükümlü Türk Silahlı Kuvvetleri'nin koruması, güvenlikçisi, bekçisi yok!
Şaka, espri, ironi yapmıyorum! Canım yanıyor!
Pentagon'la, NATO'yla irtibatlı generaller, terfide sıkıntı yaşamıyor, emekli olduktan sonra trilyonluk zırhlı makam araçlarıyla tatil keyfinde emeklilik yaşayabiliyorlar ama "Asker millet" tarifli milletine sâdık, "Mevzu u bahs vatansa gerisi teferruattır." vasiyetiyle Vatan'a sâdık Paşalar'ın terfîleri tehlikede, güvenlikleri yok!
Millete, Devlet'e, Cumhûriyete, Atatürk'e sâdık Paşalar; Pentagon'a, NATO'ya, alçak taşeron terör örgütüne, NATO'dan-Pentagon'dan veya ABD'nin ön bürosu AB'den gıdalanan işbirlikçi-demokrat maskeli-entel- Dolma Kalemler'e karşı korumasızlar, savunmasızlar! Sadece terfî ettirilmemekle yetinilenlerin dışındakiler, ya yakalama emri çıkarılarak firârî durumdalar, ya da; "Dördüncü tayin yerlerinde Cumhuriyeti koruma gövleri ile Paşa-paşa yatıyor"lar!...
Huzûrlu yaşamak için ailelerin birleşerek sülâle, sülâlelerin birleşip kabile, kabilelerin toplanarak halk, hakların birleşerek-birleştirilerek millet ve milletin de teşkilatlanarak Devlet olduğunu biliriz.
Biliriz de gerektiğinde; milletliğimizin devâmı, devletimizin bekâsı, Vatanımızın bölünmez bütünlüğü ve savunması için -olmazsa olmaz- Ordumuzu korumak adına ne yaparız?
Davul-zurna çalarak "En büyük asker, bizim asker." nidâlarıyla Vatan'a-Millet'e-Devlet'e kurban gönderdiğimiz; terhîslerinde şükrederek ikinci kere sevindiğimiz, şehâdetlerinde gözyaşlarımızı içimize hapsederek; "Vatan sağ olsun." diye vatan toprağına gömdüğümüz Kınalı Mehmetçikler, bizim çocuklarımız değil mi? Çocuklarımızı önce Allah'a, sonra onların şefkâtli kucaklarına teslîm ettiğimiz ve çok sevdiğimiz için ünvanlarını çocuklarımıza ad olarak verdiğimiz Paşalar, bizim evlâtlarımız değil mi?
Ya hu! Yoksa biz artık millet değil miyiz? Kırk yıldır diye diye bizi halklara mı ayırdılar bir daha?Daha düne kadar bir astsubayımızla görüşebilmek için saatlerce elpençe divan bekleyen, bizim pasaportumuzla seyâhat edebilen; eşkiya, hırsız, harami aşiret ağalarının; Dışişleri Bakanımız tarafından yoluna kırmızı halılar serilerek ve "Ağabey!" iltifatıyla karşılandığı günümüzde, Paşalarımız'ın gördüğü muâmeleyi, sâdece seyir mi edeceğiz?
Eşkiya dünyaya hükümran mı oldu?
"Nush ile uslanmayanı etmeli tekdîr/ Tekdîr ile uslanmayanın hakkı kötektir" diyen millet, biz değil miyiz? Veya biz, o milletin ahfâdı değil miyiz? Bir lokma için tasmayla köpekleşmektense aç ve hür bozkurtça ölümü göze alanlar bizim ceddimiz değiller mi? Hepimizin dedelerimizden; Çanakkale'de, Galiçya'da, Yemen'de rûhlarına uzaktan Fatiha gönderdiğimiz şehîtler yok mu? Hemen hemen hepimizin son otuz yılda bir yakınımız veya yakınımızn çocuğu bölücü terör belâsına şehît değil mi?
Mâdem bu kadar kolay, savaşmadan; Demirci Efe gibi, Çakırcalı gibi, Sütçü İmam gibi, Karayılan Gibi, Topal Osman gibi, Nene Hatun-Kara Fatma gibi çarpışarak değil vuruşmadan teslîm olacaktık o kadar çocuğumuzun kanını niye akıttık? O akan kanlar bize helâl midir? Şühedâ rüyamıza girmez mi?Allah aşkına hadi! Hep berâber ABD'ye, AB'ye, israil'e ve Haçlı'ya rağmen bu dayatma referanduma "HAYIR" diyerek teslîmiyete, işbirliğine, BOP Eş Başkanlığı'na baş kaldıralım!...
"TÜRK'E DURMAK YAKIŞMAZ, TÜRK ÖNDE, TÜRK İLERİ."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

TAHRÎK TE ANLAMSIZLAŞTI!

Teyzenin evinden zampara çıkarken görülür, dedikodu ayyûka çıkar. Komşular, evin delikanlısını yakalar ve sorarlar. Evin delikanlısının da morali çok bozuktur. Dert yanmaya başlar: "Ula gardaş! Ezemin yanından çıhdi, o bene goymir! O ki çıhanda gapıyı sufatıma çaldi ya, o bene goyir!" Teyzenin yanından çıkan zamparanın, kapıyı suratına çarpması tahrîk etmiş nâmuslu delikanlıyı!
Referandum öncesi, benzer tahrîkler yaşıyor demokratik açılımcı enteller ve onların rehberliğinde "Milli birlik projesi" sahibi demokrat maskeli AKP'liler!
Hükümete "Has..tirin!" çeken Belediye Başkanı ünvanlı KCK mensûbu; "Belediye binamızın önünde ay yıldızlı Türk Bayrağımızla (....) paçavramız dalgalansa ne olur?" diye sorabiliyor, "ezemin yanından çıktı" kapıyı çarpmadı -Türk Bayrağımız dedi ya- ve tahrîk sebebi değil!Vatanımızı korumak, sınırlarda asayişi sağlamakla görevli askerimize işgalci demek; kırsalda, karakollarda, göbeğimizin ortasında kalleşçe saldırılar, şehît etmeler, "ezemin yanından çıktı" ve tahrîk sebebi değil!
Şehrin göbeğinde polisimizi dörder dörder, lojmanda subay eşini kahpece katletmek tahrîk sebebi değil! Gencecik kızlarımızı, belediye otobüsünde diri diri yakmak, tahrîk sebebi değil!Türk'e, Atatürk'e, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne, İstiklâl Marşımız'a, tarihimize sövülmesi; Ordumuza olmadık hakaretlerin yapılması, tahrîk sebebi değil!Başımıza çuval geçirilmesi, "N'olur faydalanın foseptik deliğine süpürmeyin!" diye yalvarılması, maç bitinceye kadar kapı önünde bekletilmek tahrîk sebebi değil!
Vatana ihânetten idam edilmiş bir âsînin heykelinin resmî(!) törenle açılması; itlâf edilmiş PeKaKalı leşlerinin resmî araçlarla taşınması tahrîk sebebi değil! Artık haritalarla vatanımızın bölündüğünü gösteren toplantıların yapılması tahrîk sebebi değil! Daha bir sürü onursuzluk; bir süğrü kahpelik, bölücülük, işbirlikçilik var ama sütunum yetmez ve bütün bunlar tahrîk sebebi değil!
Amaaa! "Dünyayı Türkçe Okuyan" Gazetemiz Yeniçağ'ı vitrine asmak, "HAYIR" diyeceğini belli etmek, tahrîk sebebi! "Gaydemir"in "Has..tirin!" ini hak etmiyorlar mı?
Milletin ne dediğini duyuyor, biliyoruz! Muhataplarının bildiğini de biliyoruz ama yazmaya sadece bize işleyen Basın Yasaları izin vermez!
Aslında millet olarak artık biz çok tahrîk oluyoruz! Yandaş televizyonlarda, kiralık "Dolma Kalemler"in tahsisli köşelerinde; "Kürt kimliği tanınsın!" diye yırtınanlar, Türk Milleti'nin ufacık bir ayran kabarmasında da anında; "Doğu Kökenli veya Güneydoğu Kökenli" diye kıçlarını yırttıkları kimliği reddedince; korkakların, mürailerin, yüzsüz renksizlerin bu yaptıklarından, tahrîk oluyoruz!
Kalemden başka silahımız yok! Emrimizde cemaat yetiştirmesi kuvvetlerimiz yok! "Devlet Yanlısı Çete"yi de çökettiklerini söylüyorlar! Milleti tahrîke uğraşıyorlardı ve artık tahrik oluyoruz!
Ceddimiz şühedâ, bu emânetleri bize böyle çar-çur edilirken sessizce seyredelim diye bırakmadılar! Şüheda; kizirsiz köylerde kuduz itler başıboş dolaşsın, millete saldırsınlar diye can vermediler!
Rengini ceddimizin kanından alan, ha bire rengi solmasın diye can bedeli, kan bedeli ödediğimiz şanlı bayrağımızın yanına paçavraların asılmasını hayâl edenlerin akıllarını başlarından almayan devlet erki de milleti çok tahrîk ediyor artık!...
Sükût ikrârdan değil hekes biliyor! Fırtına öncesinin sessizliğini herkes fark ediyor! Fark ediyorlar etmesine de hem BOP Eş Başkanı, hem de işbirlikçi demokratların kimi-kimleri tahrîke çalıştıklarını da Türk Milleti çok net olarak biliyor!
Azıcık aklı, ferâseti olanlar da milletin ne çok şey bildiğini bilsin artık!"
TÜRK'E BAŞ OLAMAZ TÜRK'ÜM DEMEYEN."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN