Çarşamba, Mayıs 23, 2007

ÜLKÜ DEVLERİ AĞABEYLERİMİZ...

Bunlar; bir nesiller, birlikte büyümüşler.
Bunlar; bir nesiller, birlikte nesiller büyütmüşler.Büyütmüşler, büyütmüşler büyüttükleri tarafından öğütülmüşler!...
Büyüttükleri nesillere, bunlar; küsmeyi unutturup, küsmeyi lügatlerinden sildirmişler ama ne hikmetse bu nesilden, yetiştirdikleri nesiller hep küsmüşler!...
Bunların omuzlarında ayak izleri, hep vardır ve hiç eksik olmaz!... Bunlar, arkadaşlarına veya yetiştirdikleri nesillere omuz vererek yükseltmişler ve hiç yüksünmemişler!...Bunlardan şikayetlenmeyi duyan yoktur.
Bunların kendi aralarındaki olayların, -camiaya fayda sağlayacak keyiflileri hariç- başkaları tarafından duyulması da mümkün olmamıştır...
Emsalim Ülkücüler arasında, bunların sayıları birbirine eşittir.Sağdan da saysan, soldan da saysan bunların sayısı, iki elin parmaklarını biraz geçer... Lazım olduklarında çağrılmalarına, davet edilmelerine gerek yoktur bu neslin!... Nereye, ne zaman lazım olurlarsa, lazım oldukları şekilde orada hazır olurlar...
Hesap adamı değillerdir!...
Kapalı kapılar ardında pazarlık adamları değillerdir... Herhalde bu adamlar; sadece arkadaşlarını ve yetiştirdikleri halde kendilerini öğüten nesilleri düşünmek için yaratılmışlardır...
Yıllardır "Ülkü Devleri" diye seslenmeye çalıştıklarım, bu istisna adamlardır...
Aklımda kaldığı kadarıyla; Yılma Durak, Ahmet Ali Garipkafkaslı, İlhami Kafkas, Cazim Gürbüz, Tırt Osman Yapıcı, Degol Ergin, Pala Hüsnü, Deli Necmi, Deli Halit, Deli Tahir, Nihat Çetinkaya, Komando Mustafa, Ayıboğan Ahmet, Nail Orhun,Adnan Demircioğlu, Yusuf Dizdaroğlu,Hüseyin Tuncer, İpsiz kemal, Memet Bozkurt, Mustafa Gökdoğan, Mustafa Uygur, Kürşat karanis, Pala Fikret.... isimlerinden oluşur bu istisna nesil...
Bu isimler, benim bildiklerim. Bilmediklerimin de sayıları -sanırım- bu kadar olur veya olmaz...
Ülküdaşlık kavramını; bizim kuşak, bu nesilden öğrendik.Vefayı, dostluğa sadakati, dostluğun kan bağının önüne geçişini ve bu güzel duyguların bir tek isimle, ülkücülükle isimlendirilmesini de bu nesilden öğrendik...
Bu isimler; Türkiye'nin her yerinde ve zamanların en zaliminde bile bizim "ağabeylerimiz" olarak kalabildiler. Kalan ömrümüzce de "ağabeylerimiz" olarak kalacaklar elbet...
Bunların her birini, tek tek konuşturup yazmak, tek tek destanlaştırmak aslında görevimiz olmalı ama bilirim ki izin vermezler!... Ayrıca rahmetli olanlara da ulaşma şansımız kalmadı. Allah(c.c.), taksiratlarını affetsin.
Burada zikrettiğim, zikretmekten de ayrıca şeref duyduğum "ağabeylerimiz"den biri ile kan bağımın olması da ayrıca şükür nedenlerimdendir. Ahmet Ali Garipkafkaslı; hem "ağabeylerimiz"dendir, hem de özbe öz amcam oğludur.
Cazim Gürbüz Ağabeyimiz'le aynı gazetede refiklik etme şerefini de ayrıca yaşarım.
Ahmet Abim; şiirlerini, duygularını benim sütunuma taşımama, kan bağımızdan dolayı asla izin vermedi.
Abim'in şiir ve duygularını; Cazim Ağabeyim'in sütunundan okurken iki kere coştum. İki kere özel gururlandım. Ağabeylerimiz, hala birlikteydiler. Hala birbirleriyle hem-haldiler!...
Biraz önce arz ettiğim gibi; bizler bu nesilden, kan bağının önüne geçen bir gönül bağını öğrenerek devraldık. Ülküdaşlığın kan bağının önünde olmasını, bizler bu nesilden öğrendik...
Bu neslin arasındaki iç çekişmelerden, birbirleriyle olan çekişmeli münasebetlerinden, kimsenin haberi olmadı şimdiye kadar...
Bu şimdiye kadar diye tarif ederken çok kolay gelen zaman, tam tamına 40 yıldır. Hatta 42 yıldır...1965 yılından beri, birlikte telaffuz edilen, birlikte zikredilen bu Ülkü Devleri; kendi aralarında muhteşem bir bütündür. Bütünlüklerini korudukları kadar da muhteşemliklerini koruduklarının da farkındadırlar...
Önce cazim Gürbüz Ağabeyim'den, sonrada Ahmet Ali Garipkafkaslı Ağabeyimden, yani Ahmet Abim'den özür dileyerek; asıl söylemek istediğimi söylememe, onlardan öğrendiğim edebimin engel olduğunu açıklamak zorundayım!...
Her ikisini de, hem de isimlerini yukarda saydığım, diğer "ağabeylerimiz"i de; şimdiye kadar hep sevdik, şimdiden sonra da hep seveceğiz... Kendi adıma, hepsini öz ağabeyimmişçesine sevdiğimi açıklamaktan şeref duyarım...
Fikri yapımı, fikir karakterimi onlardan aldım ben!... Susarak nara atmayı, yalnızken kalabalıklaşmayı, onlardan öğrendim... Kalabalıktayken etrafımı kollamak için sakinleşmeyi, yalnızken kendimden başkasına zararım dokunmayacağını bildiğimdem saldırmayı, onlardan öğrendim... Korkularımı, tam kırk yıl önce "ağabeylerimiz"e emanet ederek cesaretin adının saygı olduğunu da onlardan öğrendim!...
Cesaretimizi de onlardan öğrendik, dik duruşumuzu da, saygımızı da...
Hepsinin tek tek ellerinden öperek, varlıklarıyla müftehir olduğumuzu bilvesile tekraren ilan etmek isterim."Ağabeylerimiz", iyi ki varsınız. Sizin varlığınız, birilerinin susmalarının tek sebebidir.
Kabul ederseniz bu seslenişim, sizlerin Tanrı Dağları'ndan yankılanan kendi sesinizdir!..
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN