Salı, Aralık 05, 2006

SİZİ BENDEN SORANLARA, NE DEYİİİİM?!...

Zor günlerden, zor dönemlerden fire vermeden geldik...
Asıldık, çoğaldık!...
Vurulduk, öldürüldük, çoğaldık!...
Bu gün şehid edilen il ve ilçe başkanlarımızın yerleri, daha şehitlerimizin cenazeleri defnedilmeden dolduruldu!...
"Son nefer, son nefes..." diye yeminler ettik!... "Rehberimiz Kur'an, hedefimiz Turan.." diye andiçtik... Yeminimizde de durduk Elhamdülillah. Bu yüzden de herkesin "Tamam! Bittiler." diyerek sevinmek istedikleri zamanlarda bütün vakarımızla karşılarına dikildik!...
Hücrelerde hürriyetimizi sınırsız kullandık!...
Ülkü Devleri'nden Yusuf Ziya Arpacık'ın "Baş Eğmediler" isimli muhteşem kitabında; hücredeki bir Ülkücüye ateş verebilmek için şekilden şekile giren gardiyanın şahsında, ezdiğini zanneden düzenin nasıl ezildiğini, müşahede ederek iftihar ettik...
Yalpalamadık.
Diz kırmadık. "Baş Eğmedik"... Dik durduk bizi eğmek isteyen güç göstericilerine karşı...
Çünkü bizleri, Ülkücüleri siyasete çağıran ses çok cezbeliydi. Çünkü Ülkücüleri birer bayrağa benzeten Başbuğ Türkeş'in tarif edilemez bir inandırıcılığı vardı.
Türkeşçi olarak yola çıkıp sonradan nasıl olduğunun bile farkına varılmadan Türkeş tarafından Ülkücüleştirilen nesil, "Altın Nesil" olarak, asla hesap içinde olmadık...
Armudun sapıyla, elmanın çöpüyle hiç işimiz olmadı!...
"Erzurum'da kar yağsa Rize'de üşüdük." Türkiye'nin değil dünyanın neresinde bir Türk varsa ve O'nun bir sıkıntısı varsa bizim meselemiz oldu...
"Türkiye'nin Cumhurbaşkanından genelev kadınının meselesine kadar bütün insanının meselesi, meselemizdir." şeklinde öğütlendik ve örgütlendik...
Sayısı milyonlara varan ve akrabalık bağından daha güçlü bir "Gönül Bağı" ile bağlandık birbirimize...
Bize ne oldu?...
Dünyanın hakim güçlerinin -nerdeyse- tamamının beşinci kol faaliyetlerine muhatap ve hasım ilan edilen ama asla güç yetirilemeyen Biz'e ne oldu?...
Dünyanın tek iskeletsiz yaratığı olan "kurtçuk"un meyvemizin özüne girmesine, nasıl izin verdik?!:::
Konuşan dilimize, işleyen elimize, düşünen beynimize prangalar mı vuruldu? Yoksa bu prangaları kendimizin vurduğumuzun farkında mı değiliz?!...
Türkiye'de Türk Milliyetçiliği'nin siyaseten ne kadar sahipsiz kaldığının ne zaman farkında olacağız?...
Evet!.. Israrla söyledik; "Kim MHP'li olursa olsun kabul ederiz ve rahatsız olmayız. Aksine memnun oluruz. Çünkü biz MHP'yiz..." şeklinde haykırdık ve haykırmaktayız!...
Ama işgalde olduğumuzun, beyinlerimizin, akıllarımızın kiralanmak üzere olduğunun farkında olamayacak mıyız?
Türk Milleti'nin siyasi refleksi olduğuna iman ettiğimiz Ülkücü Hareket'in mensupları, Ülkücüler olarak bu sinsice vurulan prangalara baş kaldırmayacak mıyız?...
"Dünyanın en doğru, en güçlü insanı, -hatta Hz. Ömer bile olsa- yanlış safta durursa yanlış tarifi alır." diye haykıran biz değil miydik?...
Yoksa bu haykırışlarımızda mı samimi değildik?... Yapılan yanlışlara, yanlışlıklara bigane kalarak yanlışa "aferin!" mi diyeceğiz yoksa?!...
Kendimi yargılıyorum!...
Kendimle beraber Ülküdaşlarımı, Ülküdaşlarıma şikayet ediyorum!...Birimizin tırnağına kıymık batsa acıyan yüreğimize ne oldu?...
Emeklerin, ikballerin, canların, kanların, cezaevlerinde devleşerek biten ömürlerin hakkının inkarına, bizden başka itiraz edecek kimse mi var?...
Allah aşkına birisi, birileri artık bize ses versin! Cevap versin!...
Sizi benden soranlara ne deyiiiiiiiiim?!...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua...
,Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: