Pazartesi, Eylül 24, 2007

VALLAHİ RÜYA DEĞİL...

Hayal etme hakkımı kullanacağım!...
Kurduğum ve dünyalara sığması mümkün olmayan ama Vallahi gerçekleşmesi asla zor olmayan hülyalarımı paylaşacağım...
Kimin, kimden, niye ve ne kadar korktuğunu ve korkması gerektiğini, elbette her kes kendince yorumlayacak ve anlatacaktır. Böyle oluyor, böyle de yapılıyor...
Savaş; karşı ordunun çok güçlü olması yüzünden, karşı ordunun silahlarının çok modern olması yüzünden kaybedilmez. Savaş, karargahtaki bütünlüğün-insicamın olmaması, bozulması yüzünden kaybedilir...
Eğer güçlü ordu, güçlü silahlar ve güçlü ittifaklar savaş kazanmaya yetseydi; imanından ve komutanına itimadından başka gücü olmayan Anadolu Türklüğü'nün, şimdi olmaması gerekirdi...
İmanın, inanarak bir birine kenetlenmenin doğurduğu bedeni güçle neler yapılabileceğini, yedi düvel adındaki Haçlı'ya öğrettiğimiz tarihle günümüz arasında seksen yıl var. Çok eski bir tarih değil yani. Hala o savaşların gazilerinden hayatta olanlar var...
Hayattaki bir kaç gazimizin, sayılarını net bilemediğimiz sayısız şühedamızın hatırına, onların emeklerini miras olarak algıladığımızı göstermek mecburiyeti adına bir şeyler yapmamız lazım...
Bu yapmamız gerekenlere, -belki de ilk- başlangıcı olsun diye hayallerimle başlamak istiyorum...
Ben de, biz de, hasımlarımız da, siyasi muarızlarımız da, düşmanlarımız da bu memlekette en az 1.000.000 (bir milyon) ülkücünün var olduğunu ve evlerinde, lazım olduklarında hesap yapmadan, gerektiğinde hesap sormak için çıkmak üzere müteyakkız beklediğini biliyoruz....
Bildiğimizi; ülkücüler olarak, evlerinde nöbette bekleyen ülkücülerden haberdar olduğumuzu belli etmemiz lazım.
Bir davet lazım çok yiğitçe...
Bir davet lazım; çok Türkçe, çok erkekçe, çok Bozkurtça, çok Ülkücüce...
Bir bayrağın altına, bir sancağın altına, bir çatının altına çağırmak üzere, çok inandırıcı bir Ülkücü Ağızdan, çok inandırıcı bir ülkücü davet lazım....
Türkiye Cumhuriyeti'nde Türk Milliyetçiliği siyaseten sahipsizliğe terk edildi!... Milliyetçiler ve ulusalcılar aynı şeyleri farklı ağızlardan söyledikleri için milletin iki yakası bir araya getirilemiyor...
Türk'ün sağcısını-solcusunu, ülkücüsünü-ümmetçisini, mezhepçisini-cemaatçisini; birbirlerinden asla rahatsız olmayacakları şekilde bir söylem etrafına, Kelime-i Tevhid etrafına, Nizam-ı Alem Ülküsüne, Turan Ülküsüne çağırabilecek inandırıcı bir davet lazım...
Bir Anadolu yiğidi hayal ediyorum: Yalansız, riyasız, özü ve sözü bir; yaşadıkları, korkuyu unuttuğunun tanığı olabilecek...
Bir Yiğit Ülkücü hayal ediyorum: Zorluklar karşısında devleşmiş, zalimlerin zulmü karşısında azametiyle kendine işkence edenleri teslim almış, bütün işkencelere rağmen kendinden önce ülküdaşlarını kurtarmayı planlamış ve başarmış...
Bir Savaşçı Ülkücü hayal ediyorum: Verdiği mertçe mücadelelerde kaybederken büyüyerek kazanmış. Riyakarlıkla, yalancılıkla kazanırken ülküdaşlarını kaybedeceğini bilerek asla yalana-riyaya tenezzül etmemiş. Hiç bir yerde, hiç bir zaman kendine ihtiyacı olan hiç bir Ülküdaşını yalnız bırakmamış. Vefanın, vefalılığın, dostluğun, ülküdaşlığın yaşayan timsali olmayı başarmış...
Bir Başkan hayal ediyorum: Sadece inandığı doğru yolda yürüyen, davet eden ve davetine gelenlerin olup olmadığını asla merak etmeden, asla gelenleri-gidenleri saymaya tenezzül etmeden sadece ileriye-ileriye bakarak yürüyen ve bu net duruşu dolayısıyla da bütün ülküdaşlarını ve onların heyecanıyla Türk Milletini arkasına almayı başarmış bir Başkan...
Bir toparlayıcı Başkan hayal ediyorum: Sözü ile kimliği birbirine yakışan, yapamayacağı hiç bir şeyi söylemeyen, söylediğini yerine getirebilmek için sermayesinin karakteri-şahsiyeti ve canı olduğunun farkında olan. Sözlerinin ve verdiği sözleri tutabilmesinin verdiği inandırıcılık kadar kişiliğinin olacağının farkında olabilen bir Başkan...
Özetle şimdiye kadar söylediğini yapmış, şimdiden sonra da söylediklerini yapabilecek, yapamayacaklarını asla söylemeyecek kadar iman sahibi, karakter sahibi, yürek sahibi kişilikli-karizmatik bir Türk...
Bu tarif ettiğim Başkanı tanıyorum. Biliyorum aslında.
Kimi kastettiğimi beni tanıyan herkesin bildiğini de biliyorum ama münakaşa sebebi etmemek için adını söylemiyeceğim!...
Şu kadarını söylememe ise hiç bir güç mani olamaz: Bu tanıdığım Başkan'a inanıyorum. Bu tanıdığım Başkan'a tarihin bir görev yüklediğinin farkındayım. O'da farkında...
Yüzüne karşı her kesin kendisiyle beraber olduğunu söyledikleri ama gününde -defalarca- terk ettikleri halde; asla hiç bir arkadaşına küsmeye tenezzül etmeyecek kadar gani gönüllü... Kendinden dilenecek özürü, hiç düşünmeden kabullenecek kadar yiğit. Kendini terk edenlerin asla listesini tutmayacak kadar hoş görülü...
İçerde Yunus, dışarda bütün şer odaklarına karşı Yavuzca duruşlarında eksiği olmayan; ibadetlerini, -kulluğu gereği yaptığını bildiği için- elinden geldiğince gözden uzak ifa eyleyecek kadar edepli; ibadetleri adetleştirmemiş, adetleri asla ibadetleştirmemiş ihlaslı bir mü'min bir Türk ...
Her şeyi var bu tanıdığım Başkan'ın...
İnşallah kısa sürede davetleri de duyulacaktır.
Bu ehil insanın gününden önce başlatacağı sefer için davetine de bütün arkadaşlarının artık geleceklerini zannediyorum. Bu davete her uyanla kervan irileşecek ve kervanın irileştiği kadar da teşkilatlar dirileşecek...
Bu irileşme ve dirileşme de Türk Milleti'nin makus talihini yenmenin başlangıcı olacak inşallah...
Dedim ya hayal kurma hakkımı kullandım. Ama söylediklerim Vallahi rüya değil...
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: