Pazartesi, Mayıs 18, 2009

SEVGİYİ ARIYORUM!

Sevdâyı özlüyor, aşk'ı arıyorum. Leylâ vü Mecnûn'lar, Aslı ile Kerem'ler, Ferhât ile Şirin'ler icâd eden sevgileri arıyorum.
"Niçin kılmaz bana dermân, beni bîmâr sanmaz mı?" diye feryâd eden Fuzûli'nin; bütün dertlilere devâ dağıtabilecek güçteki, derdine sebep olmasına rağmen dermân vermeyen sevgiliden şikâyetlenişinin nezâketini arıyorum.
"Fuzûli rind-i şeydâdır, hemîşe halka rüsvâdır/ Sorun ki bu ne sevdadır bu sevdâdan usanmaz mı?" Sevdâsı ve sevdâsını saklaması yüzünden halk içinde rüsvâ olan, kendini rüsvâ eden sevdâdan usanmayacak bir yürek tanıyanınız var mı? Var mı yaşadığı sürede böyle bir sevdâ erini gören?
İnsâni değerlerimizi, bir yerlerde düşürdük!
Evimizdeki televizyon denen sihirli bir kutunun içine hapsolduk töremizle, türemizle! Seksi aşk diye, şehveti sevdâ diye değiştirdi hapsolduğumuz sihirli kutu!
Hepimiz sevmeyi unuttuk! Biz unutunca bizi unutanlar da çoğaldıkça çoğaldı! Hepimiz, her kese unuttuğu için küstük ve unuttuğumuz için bize küsenlere de küfrettik hayâsızca!
Kızdık olmadık hakaretler ettik! İnsana, eşref-i mahlûkata, Allah'ın halîfelerine olmadık sıfatları hiç çekinmeden yakıştırdık! En aşağılık tariflerle saldırdık kızdıklarımıza ve onlar da aynı üslûpla mukabele edince; insanlık dışı davranışlarda, nefsine yenik insanların hırsıyla yarışa girdik! Yer yüzü cennetimizi cehenneme; huzûrlu hülyâlı rüyalarımızı kâbuslara çevirdik kendi ellerimizle!
Sevmedik, sevenimiz kalmadı!
Güvemedik, bize de güvenilmedi!
Terk ettik, terk edildik; tek bıraktık, tek bırakıldık!...
Sonunda çok zor oluşturulan "biz"i, milleti ben'leştirdik, halklaştırdık! Ben'leri çoğalttığımız dünyada ben'lerin yaşamasına imkân bırakmadık ve eşkiyanın en doğru ben'leri yok etmesine zemîn hazırladık!
Hâlâ kızıyor, hâla küsüyoruz! Aklımızı başımıza ölmeden toplamayacağız galiba! Hâlâ tanıdıklarımızı kızdırmaya, küstürmeğe devâm ediyoruz! Yalnızlığı, ben'leşerek kendimiz seçtik ve yalnızlığımızdan dolayı terk ettiklerimizin bizi terk etmelerine kızmaya, küsmeğe devam ediyoruz!
Noksanımız sevgi! Eksiğimiz, sevmek için var olan insanlığımız! Nefret ettiklerimizin bizden nefret edebileceklerini hiç akıl etmedik!
Hısım-akrabalığı, arkadaşlığı-komşuluğu, sırrı-sırdaşlığı, evimizi işgâl eden bir teknolojik kutuya kurban ettik ben'leşmek uğruna! Sırrımız yok artık! Kutu ile telekulak adındaki kötünün ortaklığıyla saklımız yok! Sevdâmız da, sevgimiz de, öfkemiz de, kinimiz de bir kutucuk marifetiyle elin dilinde!
Evlerimizi yutan sihirli kutu gençlerimizi de yuttu, beyinlerini işgâl etti!
"Desem dile düşürürler/Demem adını adını" türkümüze inat gençlerimiz; duvar sahibi, her gördüğünde küfretsin diye sevdiğinin adını, rengârek yazıyor duvarlara!
"Salındı bahçeye girdi/ Çiçekler selâma durdu/ Mor mevşe boyun eğdi/ Gül kızardı hicâbından" tarifli cânanın yerini; "Gel, sokağıma gel/Pencereme gel/Yatağıma gel/Ama onursuz olmasın aşk" hezeyânlarıyla seks partnerleri aldı! Şehevî arzû, hasreti; seks aşk'ı, nefret sevgimizi yedi-yuttu bir sihirli kutu sayesinde!
Yitirdiğimiz, bir sihirli kutucuğa yendirdiğimiz insanlığımızı hâlâ insânî duygularda aramaya çalışıyorum!
"Naçar kalacak yerde/ Nagâh açar ol perde/ Derman erişir derde/Mevlâ görelim n'eyler/ N'eylerse güzel eyler" diyen gönül ehli insanların tesellilerine sığınıyorum yıllarca sonra bile!
Sevdâ ve sevdalıyı, sevgi ve sevgiliyi, aşıkı ve mâşuku arıyorum korkunç kalabalıkların ıssızlıklarında vesselâm!...
"VE TEVEKKEL A'LALLAH"
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: