Cuma, Aralık 11, 2009

BU YOLUN SONU YOK!...

Yıllarca seslendik. Yanlış yoldasınız, yanlış yerlerin dolduruşuyla büyük yanlışlara itiliyorsunuz dedik. Siz artık işlerine yaramayınca, birden bire sap gibi ortada bırakılacaksınız dedik. Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan da olacaksınız ve o zaman size el atacak komşularınızı da bulamayacaksınız dedik. Çok söyledik, az işitildi ve bizi ötekileştirmekle suçladılar!
Bin yıllık kardeşliğe itiraz etmediğimiz gibi, kardeşlikten daha önemli gördüğümüz komşuluk, arkadaşlık, yoldaşlık, ülküdaşlık, dostlukla besleyerek süsleyerek seslendik Kürtlerimize! Bin dört yüz yıldır aynı Kıble'ye döndüğümüzü, aynı Allah'a el açtığımızı, aynı âyetlerle ve dualarla ibâdete durduğumuzu, aynı camilerde, aynı saflarda omuz omuza birbirimizi tamamladığımızı haykırıp durduk.
21.yy.da Haçlı silahşörlüğüne, dünya jandarmalığına soyunmuş ABD'nin, dünyanın her yerindeki müslümanları düşman ilan ettiğini ve ulaşabildiği her yerde müslümanlara ettiği zûlümleri hatırlatarak müslüman Kürtlere dost olmasının mümkün olmadığını, bu iş birliği ve Haçlı taşeronluğu ile Kürtlerimizi çok zor durumlarda bırakacaklarını söyledik durduk. Dinlemediler!...
Kundak bebeklerini kurşunlayarak, köy basıp kadın, yaşlı, hasta demeden Kürtleri topluca katlederek, gençleri zorla götürerek, gencecik kızları zorla götürüp elden ele seks malzemesi olarak kullanarak Kürtçülük yaptığını söyleyen kan içicilerin, ilk zorlandıklarında Kürtleri terk ederek kaçacaklarını, canlarını kurtarmak aczine düşeceklerini söyleyip durduk. Duymazdan geldiler!...
Haklara özgürlük dediler. Eşitlik dediler. Daha fazla demokrasi dediler. İnsan hakları dediler. Kulağa hoş gelecek, duyanın ilgisini çekecek her şeyi söylediler ama farklı davrandılar!
Marksist olarak dağa çıkıp inancımızı, törelerimizi, ahlâkî değerlerimizi küçümseyerek, inkâr ederek örgütlendiler! Köy bastılar, yol kestiler, iş makinalarını yaktılar, köprüleri bombaladılar, okulları-sağlık ocaklarını yaktılar, hemşire öldürdüler, öğretmen öldürdüler, doktor öldürdüler, Kürt olduğunu bile bile yol işçilerini katlettiler, imam öldürdüler, müezzin öldürdüler, dağa götüremedikleri hayvanları öldürerek Kürtlere zarar verdiler. Tarlaları, çayırları yaktılar. Kundaktaki Kürt bebeğe kalaşnikoflarla sayısız mermi sıktılar ve bütün bunları, Kürtlere demokratik hak almak için yaptıklarını söylediler!...
Bu alçaklar, bu devlet-millet düşmanları, hainler bunları yaparken Devlet ne yaptı?
Onlar yaktılar, devlet yaptı. Onlar öldürdüler devlet yaraları sarmağa uğraştı. Okullara yasal yaptırımlarla aldı kızları. Okuyanı memur etti, bürokrat etti. Ticaret yapana vergi rekortmeni ödülleri verdi. Siyâset yapana vekillik, bakanlık, meclis başkanlığı, siyâsi parti genel başkanlığı, ordu komutanlığı, paşalık rütbeleri verdi.
Memleketin yer üstü-yer altı zenginliklerinden, sistemin ikbâllerinden, mevki-makamlarından hiç birini esirgemedi Kürtlerinden. İllegal olarak dağa çıkan veya zorla çıkarılan dört bin Kürdün karşısında durmak için gönüllü kırk bin Kürdün koruculuğundan şüphelenmedi. Silah verdi, mermi verdi, mühimmat verdi yetmezmiş gibi bir de maaş verdi.
Sayı saymak bilenler, bir kere olsun düşünse ve; "Dört bin mi yoksa kırk bin mi fazla?" diye bir saysa; Kürtten korkan, çekinen bir devletin ve sistemin kırk bin Kürde silah vermesi mümkün mü diye bir sorgulasa... Mecliste kaç tane Kürt millet vekili olduğunu merak etse ve bir kere olsun saysa... Türkiye'nin iş adamlarının kaç tanesinin Kürt olduğunu bir merak etse; sanat dünyasında, bürokraside hatta askerde silah altında kaç Kürdün olduğunu bir merak etse ve kendi kendine çocuğunun biri askerdeyken bir diğerinin teröristlerce zorla dağda tutuluşunu ve iki kardeşin bir gün mutlaka karşı karşıya getirileceğini düşünerek bu insanlık dışı zoraki kavganın kime zarar vereceğini bir sorgulasa...
İslâmiyete savaş açmış ve Irak'a yaptığı saldırıyı Haçlı Seferi olarak açıklayan ABD'nin, Müslüman Kürtler'e dostluğu mümkün müdür diye bir sorgulasa; kürtçülük maskesiyle, demokrat maskesiyle, yalan vaatlerle kapısına gelen siyâsetçileri tükürükle kovmaz mı?
Açılımını da, daha fazla demokratik hak taleplerini de, Kürde asla yaramayan-yaramasına izin verilmeyen insan haklarını da al, üstüne "Ananı da al!" ve yok ol demez mi?
Biz; birlikte yaşadık, birlikte yaşıyoruz ve neye mal olursa olsun birlikte yaşamaya devam edeceğiz. Millet olarak, sadece bunun bedeli neyse ödemeğe hazırız. Bu birlikteliğin devamı için gereken can bedelini ödedik, ödüyoruz ve kıyamete kadar da ödemeğe devam edeceğiz vesselam...
TÜRK'ÜN HER ŞEYİ GÜZELDİR VE HER ŞEYDEN GÜZELDİR...
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: