Çarşamba, Aralık 23, 2009

TÜRK'E TÜRKÇE ÜSLÛP GEREK...

Ona güvenmeyenlerle kimseye güvenmeyenler arasındaki korkunç güvensizlik rekabetinden; "Baban bile olsa güvenme!" öğütlü, güvenilmez ve kimseye güvenmeyen bir nesil yetiştirildi! Yetiştirildi dedim! Çünkü biz, kimseye güvenmeyenin asıl kendisinin güvenilir olamayacağını öğrenerek yetişmiş ve bu karakterde çocuklar yetiştirmeğe gayret etmiştik. Eğitilenlerimiz ve eğitilmişlerimizin ürettikleri millîydi dolayısıyla... Bu millî karakterimizle de; "Atatürk, Türk milleti zekidir çalışkandır; bir diğer entel, Türk milleti aptaldır diyor, hangisi doğru?" şeklindeki art niyetli soruya, "Aynaya bakan kendini görür!" cevâbını verebilmiştik doğaçlama olarak!
Sahne ve dekorunun çok cezbedici oluşu; yönetmenin yapımcı-senarist tarafından dolar ve euro ile sınırsız desteklenmesi, dolayısıyla oyunda figûranlığı kabul ederek kendini jön zanneden ucuz "Dolma kalem"lerin çoğalması yüzünden, güvenilmez ve kimseye güvenmeyen şizofren ruh hastalarının entellik diye makyajlanan ihânetlerini bile sorgulayamaz, yargılayamaz olduk!
Hedef alınan birliğimizin, milletliğimizin parçalanmak üzere olduğunu farkederek ürker olduk!
Sanki 1278 sene önceden bu günlere işâret ederek; "Türk Oğuz beyleri, millet, işitin! Üstte gök çökmeyince, altta yer delinmeyince Türk milleti ilini, töreni kim bozabilir? Türk milleti, nâdim ol, kendine dön!" uyarısını yapan, atalarımız Bilge Kağan ve Kül Tigin Kardeşler'e Allah rızası için bir daha kulak veremez miyiz?
Kalem erbâbı, kanaat önderi, bütün dostlara, hatta ulaşabildiğim herkese; bunaldıklarında, kendilerini millet adına çâresiz hissettiklerinde "Orhun Yazıtları"nı okumalarını öneririm.
İki gündür; inanmadığım için tesâdüf diyemeyeceğim, sözlük anlamı "uyma, uygun gelme" olan tevâfuk'a yüklenen tesâdüfün ilâhî buluşturması anlamlı, yapay kelimeyi de yakıştıramadığım için adını koyamayacağım bir hoş raslantıyla Ökkeş ŞENDİLLER dostumun "Kanlı Oyun" adlı kitabıyla Müyesser YILDIZ'ın "Yüz Yılın Hesabı" adlı kitabını, aynı anda okuyorum. Birinde yorulduğumda diğerine geçerek dolduğum bu süreçte; yüz yıl arayla tekrarlanarak sahnelenen oyunu bir daha açıkça fark ediyor, hayretlere düşüyorum!
Müyesser Yıldız'ın sıklıkla alıntılar yaptığı; "Abdulhamit'in Hatıra Defteri"nden bazı notlarla, Ökkeş Şendiller'in Maraş Olayları'yla ilgili sunduğu belgelerin birebir benzerliklerle örtüşmesine de hayretler ediyorum!
Ve Mehmet Akif merhûmun, yine günümüzden yüz sene öncesinde;
"Câni geziyor dipdiri, can vermede ma'sûm
Suç başkasının da neden başkası mahkûm?" şeklindeki isyankâr sorgulamasıyla günümüz suç ve cezalandırılmasının birebir örtüşmesinden de kelîmenin tam anlamıyla ürküyorum!
Abdulhamit; "Tarih tekerrür etmez, hatâlar tekrarlanır." diyor. Büyük adamların hatâları da kendileriyle düz orantılı büyük olacağı, dolayısıyla telâfisi zor ve büyük zararlara neden olacağını bilerek günümüz büyük adamlarını, büyük hatâlar yapmış oldukları ve daha büyük hatâlara doğru seyrettikleri konusunda uyarabilmek için mutlaka bir üslûp geliştirmeğe mecbûr değil miyiz?
Bu büyüklerimizi, bal veya tatlı pastaya üşüşen sinek misâli etraflarını kaplayarak yağcılık, yalakalık yaparken bir taraftan da Haçlı'nın dolar veya eurosuyla dünyalık edinmekten geri kalmayan, kendilerine yakın gençliği şizofrenleştiren entellerden, serçelerden, kılavuz kargalardan, kan içici psikopatlardan korumak için mutlaka bir yol bulmağa mecbûr değil miyiz?
Yaptığımız sözlü-yazılı muhalefetimizle bizi kendilerinden zanneden veya ötekileştiren siyasi parti genel başkanlarına da, mevcût yöneticilere de Türk milletini temsîlen, söylenen millet adına söyleyenler olarak eşit mesâfede olduğumuzu belirtecek bir üslûba ihtiyâç yok mu?
Bizim fanatizmimiz, entellerin yağcılık-yalakalıkları, gücü elde bulunduranların aymazlıkları, aynı şiddetiyle devam ederse yakın zamanda çatırtılarını artık sağırların bile duyduğu milletlik çatımız dağılmaz mı?
Milletliğimiz dağıtılır, parçalanırsa devletliğimiz de kalmaz ve patlayan bu taşkın baraj suyunda da her kes, ama her kes boğulmaz mı?
Elde gemi kalmayacağı için gemiyi önce terk etmekle övünen farelere de bu tufandan kurtuluş yok, hatırlatırım! Gemicikli ve askerliğe uygun olmayan çürük raporlu mahdûmlar, ne yaparlar bilemem vesselâm...
"UDAÇI ERTİ TÜRK BUDUN, ÖKÜN!"
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: