Perşembe, Mayıs 27, 2010

SÖZ'E, SÖZÜMÜZ...

"Söz, bir yürekten kopar; bin yüreği hizâya sokar." der Azerbaycanlı bir şairimiz.
Bir Türk yürekten, Türk yüreklere yöneltilen bir sözle ve o söze ilgisini Türkçe gösteren bir başka Türk gönülü hissederek moral buldum. Mâneviyâtım yükseldi.
Uzun süredir çok keyifle yazıştığım bir Türk Kadını, Asena Esma Erçoban'ın sanal ağda paylaştığı bir hikâyeyi ve o hikâyeyi Türkçe anlayan Nuri Ünal'ın yorumunu, paylaşmamız; bu hikâye ve yorum üzerinde düşünmemiz gerek diye heyecanlandım.
Önce hikâye: "Uzaklarda bir köyde, çocuğu doğmadan kocası ölmüş, tek başına yaşayan hamile bir kadın, arkadaş olsun diye dağda yaralı olarak bulduğu bir gelinciği evinde beslemeye başlar. Gelincik kadının yanından bir an bile ayrılmaz. Her ne kadar evcil bir hayvan olmasada, oldukça uysallaşır. Birkaç ay sonra kadının çocuğu doğar. Tek başına tüm zorluklara göğüs germek ve yavrusuna bakmak zorundadır. Zaman geçer. Kadın bir gün birkaç dakikalığına evden ayrılır ve yavrusunu evde yalnız bırakır. Gelincikle bebek evde başbaşa kalmışlardır. Aradan biraz zaman geçer ve anne eve gelir. Gelinciği ve kanlı ağzını görür! Annelik içgüdüsüyle çıldırmışcasına gelinciğe saldırır ve oracıkta öldürür!
Tam o sırada içeriden, odadan bebeğin sesini duyar. Anne odaya yönelir...
Ve odada, beşikteki bebeği ve bebeğin yanındaki parçalanmış bir yılanı görür...."
Ve Nuri Ünal'ın yorumu: "Asena Esma Çoban'ın hikâyesinin meali şudur; 12 Eylül de körpe fidanları, çocuğumu öldürdü zannı ile öldüren zihniyet; Çocuğunu öldürmeye çalışan çıngıraklı yılandan, çocuğunu kurtaran masûmun hakkını teslim etmeden; Ergenekon adını bir davaya verip, Türkün bir hitini ve birkaç itini yargılama gafletinden kendini alıkoymadan; Yeni gelincikler seninle olmayacaktır..."
Hikâye de güzel, yorum da. Ama hep yanlışa itiraz edilmez! Bâzen doğruya da, güzele de itirâz edilir! Ben de izninizle bu doğru ve güzel yoruma itiraz edeceğim!
Korkunun tek korkusu sevgidir. Sevginin olduğu yerde korkuya yer kalmaz. Hiç kimse korktuğuna sâdık kalmaz! İhânetler hep sevilene karşı işlenir. Korkulana yapılansa hesap sormak, gereğini yapmaktır.
Ve seven, sevdiğinden bir karşılık beklemeden severse sevgisinin adı aşk olur. Aslâ karşılığı olmayan tek sevgi de Vatan Sevgisi'dir. Vatanı sevmenin tek göstergesi ve bedeli candır. "Toprak eğer uğrunda ölen varsa, vatandır." târifi de bu yüzdendir.
Milletin teşkilatlanmış haline devlet denir. Devletin türesi yâni yasası ve milletinin töreleri olur. Töre ile türenin uyuştuğu yerde de adâlet olur, huzûr olur.
Müslüman-Türk mütefekkirlerden de; "Adâletle merhâmet bir arada olmaz!" gerçeğini öğreniriz ve yanlış adamların, yanlış yönetimlerinde görülen ferdi-kişisel hatâlar yüzünden; millet devlet olsun diye, toprak vatanlaşsın diye on binlerce yıldır can bedeli ödeyen Türk Milleti, bedel olarak gönüllü verdiği canının hesâbını tutmaz ve asla Devleti'nden cânının hesabını sormaz!
Dünya döner, yanlış hesap Bağdat'tan döner, her dönemin kendiyle uyumlu yanlışları-doğruları olur ve sonunda sabreden muradına erer.
Yâni Devlet varsa, yâni "Evimizin Evi" etmek için uğrunda ölünen toprak varsa Türk'ün varlığı devâm ediyor demektir.
"Her Türk, başlı başına bir millettir." târifi de tarihe emânet edilmişse; Dünya durdukça Türk Duracaktır. Tanrı Türk'ü koruyacaktır. Türk te Türk'ü ve "Evimizin Evi"ni koruyacaktır vesselâm...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: