Pazar, Eylül 26, 2010

GİDEN GELMİYOR!...

Bir Sancaktar, bir Bayraktar daha düştü!
Ensar KILIÇ ta sonsuzluğa yürüdü. "İnna lillâhi ve innâ ileyhi râciûn." Emr-i İlâhi'ye teslîm olarak kabullenecek ve aklımıza geldikçe rahmet okuyacak, Fatiha ikrâm edeceğiz.
Ensar Kılıç, uğurladığımız ilk değildi elbette! Tanrı'mdan, kendi adıma bu uğurlamam son olsun dileğindeyim. Ya kocadım! Ya da uğurladığım her Sancaktar'dan sonra, safımızda bir gedik açıldı vehmimle millî istikbalden korkar oldum!
Ramazan Bayramı'nda, rahatsızlığını bilerek aramıştım. "Nasılsın Ensar'ım?" soruma; "Şükr'olsun iyiyim Reis! Korkma ölmem! Daha işlerimiz var! Milletim dardayken ve bize ihtiyâcı varken ölmem!" demişti!...
Ülküdaşım, arkadaşım, hemşerim olması hasebiyle birbirimizle ilgiliydik aramızda mesafe olsa bile! Rahmetli'nin detayını bildiği sebeplerle teşkilatlarımdan uzaklığıma rağmen, referandum sürecindeki tavrım hoşuna gitmiş ve o hasta haliyle coşarak tebrik etmişti! "Çabuk ol! Kalk Ensar'ım! Sana ihtiyâcımız var!" demiştim. Kulağımda çınlayan sesiyle; "Merak etme Reis! Çağırırsanız mezardan da gelirim!" Bütün irâdeme rağmen gözlerime hükmüm geçmiyor şimdi!
Gelemeyeceğini bile bile, kim cesâret eder Ensar'ı çağırmaya artık?
Uğurlar olsun Yiğidim! Resulullah(s.a.v.)'a komşu git! Yaşarken ölümüne sevdiğin, ölümünde ölümüne ağladığın Başbuğum'a selam götür! Buluşacağınıza inandığım Ülkü Şehitlerine, Vatan-Millet Şehitlerine selamlar götür!
Seni çağırmayacağım Ensar'ım!
Sana ebedî hayatında huzûr, sonsuz rahmetler diliyorum ama sana vekâleten birilerine sesleneceğim! Birilerini çağıracağım çok geç olmadan!
Devletin darda, milletin zorda olduğu bu günlere de direnebilmemiz için kızgın-dargın ülkücülere, evlerini kendilerine zindan etmiş Ülkü Devleri'ne sesleneceğim!
Günlerdir bu seslenişi Genel Merkez'in yapmasını bekledim!
Ülkü Ocağı Genel Başkanı'ndan, "Ülkücüyüm." diyen herkesin Başkomutan'ından yalvararak rica ettim, seslenin diye! Cevap; "Kızım sana söylüyorum, gelinim sen işit!" türünden, Gazetemizdeki bir söyleşiden geldi; "Vatan müdafaasına davet mi olur?" diyordu bir yetkili!...
Haklılar tabi!...
Hiç bir Türk Milliyetçisinin, Türkeşçi olarak başlayıp ne zaman, nasıl ülkücüleştiğini fark edemeyen hiç bir ülkücünün Vatan mevzû-i-bahs ise, söz konusuysa teferuatla ilgilenmeyeceği kesin! Ama n'olur bir kere aramakla Allah aşkına?
Öfkeleri saman alevi tarifli, uğruna ömürlerini hibe ettikleri Partilerinden, Teşkilâtlarından bir yetkili, hiç değilse bir telefon ederek hal-hatır sorsa n'olur? Bir telefonun nelere muktedîr olduğunu Sayın Harun Öztürk Başkan bilirler de!
Farkında mıyız bilmem veya bana mı öyle geliyor; Türk Milliyetçiliği, ülkücülük yaşlanıyor hatta yaşlandı! Gidenlerin geri gelmeyeceğini de biliyoruz! Gidenin yerinin zor doldurulduğunu da!... Ve bilmemize rağmen; Ülkü Devleri'ni davet için kimi, neyi ve niye bekliyoruz? İş işten geçtikten sonra davet, neye yarar?
"Ey Oğul! Beysin!
Bundan sonra öfke bize, uysallık sana! Güceniklik bize, gönül almak sana! Suçlamak bize, katlanmak sana! Acizlik bize, yanılgı bize, hoşgörmek sana! Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize, adâlet sana! Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize, bağışlamak sana! Bundan sonra bölmek bize, bütünlemek sana!..."
Ensar Kılıç'a rahmet ailesine ve bütün Ülkücülere baş sağlığı dilerim, bilvesîle bütün Ülkü Şehitlerimize ve Başbuğumuz'a da rahmetler olsun...
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: