Cumartesi, Eylül 18, 2010

KORKAK KALECİLER!...

Referandum denilen bir halk oylaması yapıldı.
Yapılan seçim değildi ama görevleri nifak çıkarmak olan "Dolma Kalemler"ce, yandaş-yoldaş-candaş kalemlerce, Haçlı'nın işbirlikçiliğinden yüksünmeyen "Haçlı Müslümanlar"ca, seçim kazanan/kaybeden çeteleleri yayınlanmaya başlandı!
Ortada seçim yok! Daha seçime zaman var ve bütün partilerin Genel Başkanlarının seçimlere odaklandığını biliyoruz. Yeni yaşadığımız Referandum ile seçimler arasındaki benzerlik seçimleri hatırlatıyor galiba! Seçimlerde; bugüne kadar 17 kere değiştirilerek kevgire döndürülmüş ama hâla olduğu gibi duran, mesela seçim yasalarına, millet vekili dokunulmazlıklarına, yüzde 10 barajına, YÖK'e, RTÜK'e asla dokunulmayan, her kesin şikâyet ettiği bir Anayasa denetiminde millet vekili seçeriz gûya!
Her kesin şikâyet ettiği Anayasa'nın müthîş korumasındaki "Sultan Genel Başkanlar"ın atadığı isimleri millet, sandıkta onaylar! İki dönemdir seçim kazanan AKP'nin hâlâ seçildiği bölgesinde tanınmayan millet vekilleri vardır meselâ!
"Sultan Genel Başkanlar"ın boylarına-soylarına, iltifatlarına-hakaretlerine, duruşlarına-salınışlarına, mezheplerine-cemaatlerine-şeyhlerine, AB ve ABD yandaşlıklarına-karşıtlıklarına, dindarlıklarına-laikliklerine, kabadayılıklarına-külhanlıklarına bakarak atadıklarına hiç bakmadan, bakılsa da etki edilemeden sandıklara gideriz; ya "inadına", ya öfkeyle, ya da intikam duygularıyla millî noterlik yaparız!
Seçimlerde "Sultan Genel Başkanlar"la ambalajlanmış, bol keseden vaatlere kanarak oy kullandığımız gibi son referandumda da; "Sultan Genel Başkanlar"ın servis hizmetleriyle gramı tamamlansın diye "950 gram yağsız dana kıymamıza, 50 gram domuz eti katılarak" bir kiloya tamamlanmış ama murdarlaştırılmış bir kilo kıymayı oyladık! Seçimlerle referandum arasındaki benzerlik bu; ikisinde de ambalajın içini bilmedik, bilemedik, bilmemize izin yok!
Neyse... Yaşadığımız bir halk oylamasıydı ama ortaya seçim sonuçları çıktı! Ama nasıl bir seçimse ne kaybeden var, ne de kazanan! "Evet" diye sayılan % 58'in sahipleri, BBP-SP ve "Bak/ğ/ımsız Ülkücüler, "Bir çift kadın memesine vatan değiştiren"ler, "Hepimiz Ermeniyiz!"ciler, bizim kapımızda doyup el folluklarına yumurtlayan gayr-ı millî halkçılar; "Hayır" diye sayılan % 42'nin sahipleri ise MHP'den başka, "evet"çiler de dahil her kes!
Yapılan referandum olmasına rağmen kale düşüren düşürene, kale kaybeden kaybedene! Ortaçağ ve gerisinin dünyaya mîrası olan ve kaçıp saklanmaya yarayan kal'aların artık surları falan da yok! Ve aklımızda kaldığı kadarıyla okuduğumuz tarihi romanlarda kal'aların düşmesi için ya içerden birilerinin kal'a kapısını açması ya da açılan tünellerden girilerek kal'a kapısının açılması gerekti hep!
Türk Tarihi'nde ve yaşadığı coğrafyada kal'a yoktur. Türk'ün tarihinde akın vardır, savaş meydanı vardır, "Hattı müdafaa değil sath-ı müdafaa" vardır. Kal'a yani kaleler Ortaçağın korkak dolayısıyla psikopat-sadist Avrupalılarının saklanmak için inşa ettikleri şatoların büyükleri... Ama nasıl olduysa, ne zaman olduysa ortaçağın korkak-sadist-kaçak Haçlı Avrupalısının kaleleri yok artık ama bizim sınırlarımız içinde siyâsal kaleler var!
Millî şuuraltımıza yapılan tazyikler sonucu; biz Türk Milliyetçileri bütün dünyanın inadına; "Ne bir Kürdümüzün kesip attığı tırnağından, ne de bir tek çakıl taşımızdan vaz geçmeyiz!" diye Türkçe nârâlar atarken, Diyarbakır'da, Hakkari'de, Batman'da, Şırnak'ta seçim kazanma hesap ve planları kurarken BOP Eş Başkanı ve şürekası tarafından kale tarifli illerden bahsediliyor, aklı kesmeyen jokey yapılı siyasetten geçinenlerin bazıları da bu tuzağa hemen düşüyorlar!
Türk Milleti'nin ve Türk Milliyetçilerinin varsa kalesi bütün Türkiye'dir. Türk Milliyetçileri'nin gönüllerinde ve akıllarında "Sath-ı müdafaa" vardır, satıh ta bölünmez bütün bir Vatandır!...
Türk Milliyetçilerine kaleler; sadece tarihi hatırlatsın diye, korkak dolayısıyla psikopat-sadist Haçlıları, Kazıklı Voyvoda'ları v.s. hatırlatsın diye kartpostallarda lâzımdır!
Türk İslâmla teşerrüften sonra da Cihatlaştırdığı akınlarının hayalleri ile yanar tutuşur! Türk kalede kendini mahpus zanneder. Türk'e meydan gerekir, meydan da atının gidebildiği her yer yani bütün dünyâdır vesselam...
"Bin atlı, akınlarda çocuklar gibi şendik/ Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik!" diye mırıldanarak dolaşır bütün dünyayı Türk...
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: