Çarşamba, Eylül 01, 2010

RECEBANDUM OYLAMASI...

Otuz yıldır ağzına almayan, alınca da; "Biz onların cemâzi-yel-evvellerini biliriiiiz!" şeklinde kullanan BOP Eş Başkanı; "RECEBANDUM" söz konusu olunca, oya ihtiyâcı olunca, mecliste ağladı! Ülkücü Şehit Mustafa Pehlivanoğlu'nun darağacına giderken yazdığı son mektubundan okuması gereken yeri atlayarak bir paragraf okudu ve ağladı!
Yetmedi!
Yandaş-yoldaş-candaş basın ve medya "eskiden ülkücü" olan şimdi ne oldukları bilinmeyen kişileri ekrana taşıdı, çarşaf-çarşaf manşet etti!
Yetmedi!
Rahmetli Velican Oduncu'nun ailesine para teklif edildi!
Yetmedi!
Hayatında bir kere "Türk'üm." dememiş BOP Eş Başkanı, Türklükleriyle onurlu Ülkücülere; "Ülkücü kardeşlerim!" diye seslendi! Kahkaha ile güldüm!
Bana sesleniyorsa -ki fakîri tanıyanlar, adımdan önce ülkücülüğümü teslîm ederler- Potamyalı İrecep'le asla kardeşliğimiz yok, olamaz! Çünkü Türk değil! O'na göre zâten önemli de değil, önemli olan takvâ da Gandi Kemal'e seslenirken; "Önemli olan boy değil soy, sooooy!" diye kükremişti! Soyunu gene söylememişti ama...
Şahsen; "İrecep Bey yapmayın! Biz kardeş olamayız! Çünkü ben Elhamdülillah müslümânım ve yerle gök arası kadar da şükrederim ki Türk'üm." diyorum. İkinci 12 Eylül'den sonra, "Türk'üm" diyenlere yeniden saldıracağınızı bile bile haykırıyorum...
"RECEBANDUM" öncesi, başka söylemleri de dikkat çekiyor.
Bu memlekette; "takîyyeyi ilm-i siyâset eden, değişen-gelişen, gömlek değişen-dönen, karakolda doğru söyleyip mahkemede şaşan, bugün söylediğini yarın inkâr eden, renksiz, milliyetsiz, sözünde durmayan" v.s. sıfatları, kim için kullanıldı yıllardır? İki gündür, kürsüde boyun damarlarını çatlatırcasına; "İnsanın ağzından söz bir kere çıkar." diye yırtınıyor!
Sanki; dokunulmazlıkları kaldıracağım deyip sonra ; "Dokunulmazlıkları kaldırarak milletvekillerini mahkemelerde süründüremem." diyen o değil!
Sanki; YÖK'ü kaldıracağım deyip şimdi YÖK'e sığınan o değil!
Sanki; "Velevki simge olsun." diyecek kadar sahiplendiği türban yasağını kaldıracağım va'diyle iki kere seçim kazanıp sonra; "Bu bir mutabakat meselesidir." diyen o değil!...
Sanki; yalan bile sadece kendine ve yoldaşlarına mûbah! Kendi iki kere söz verip halletmeyince bir şey yok ama Gandi Kemal "Ben hallederim." deyince yalan söylemiş oluyor! Velevki yalan olsun! İki kere seçim kazanmana rağmen neden kaldırmadın ve sen yalancı değilsin! Gandi Kemal, daha seçim kazanmadı! Kazandığında yapmazsa o da bir kere yalancı olsa kıyâmet mi kopar? Bu yalan da sadece size mi helâl müslüman?
Bir başka konu.
Dün 30 Ağustos Zafer Bayramı'mızdı. Bayram kutlamalarında Başbakan yoktu! Rize'ye geçmiş olsuna gitmişti! Rize'ye ve Rizelilere çok geçmiş olsun. Devlet elbette oradaki yaraları sarmakla, zararı kapatmakla mükellef... Bir gün sonra gitseydi, ne eksilir veya olmaz mıydı?
"Her 10 Kasım'da sap gibi durmaya ne gerek var?" diye sorguladıkları bilinir de Zafer Bayramımız'dan istedikleri ne? Bilmek isteriz...
Sayın Potamyalı İrecep Bey, Sayın BOP Eş Başkanı; bir yerde şanlısınız! Gandi Kemâl, sizin kadar tecrübeli bir yalancı değil! Siz sekiz yılda; yalanlarınızı ve yalanı tevil edecek elemanlarınızı geliştirdiniz! Biriniz yalan söylerken, aynı anda bir diğeriniz yalanı tevil edersiniz!
Siz; "İspatlamayan şerefsizdir! Alçaktır!" dersiniz, Cumhurbaşkanı ve danışmanınız görüşmeyi doğrular! Onlar da yetmez hem Kandil'deki itlâf edilecek alçak, hem de PeKaKa'nın siyasallaşmışları görüşmenin yapıldığını söylerler!
"Şerefsiz! Alçak!" dediğiniz kişiler, bu iltifatları iade ettiler mi?...
Şeytana HAYIR diyemeyen, Bezm-i Elest'te BELÎ diyenlerden midir? Vesselam...
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: