Perşembe, Temmuz 05, 2012

BUGÜN, YARINA HAZIRLIK İÇİNDİR...

Tarihçi değilim ama meraklısıyım. Tarihçilerden Türk tarihini dinlemeye, ehîl tarihçilerden tarihimizi okumaya bayılırım...
Okuduklarım ve dinlediklerimden anladığım kadarıyla geçmiş, deminle-dünle başlıyor, gelecek ise az sonrayla-yârınla... Geçmişe mâzi-tarih deniliyor, geleceğe âti-istikbâl...
Geçmişle geleceği, yaşadığının daha doğrusu ânın farkında olanlar muhasebe edebiliyorlar. Bizim gibi meraklılara da bu muhasebe tutanaklarından millî kâr veya zarârlarımızı gördükten sonra doğrularda ısrâr, yanlışlardan vazgeçmek kalıyor!
Oluş sıralarına göre fetihleri, işgâlleri, gâlibiyet veya mağlûbiyetleri, millî hafızâda iz bırakan olayları gün ve saatiyle sıralamak ta bir iştir ama bu, asla tarih okumak değildir! Tarih okumak; olayları, oluş nedenleri, biçimleri ve sonuçlarıyla yargılamak, sorgulamak olmalıdır. Tarih okumak, bazen can sıkar, moral bozar! Asla râzı olamadığımız mağlûbiyetler, hatâlar, insanın moralini bozar. Yine tarih okumak, şanlı kişileri, doğrularını, kahramanlıkları, fedakârlıkları gördükçe insanın geçmişi ile övünmesini sağlar. İnsan geçmişi ile övünmeyecek veya hatâlardan ders çıkarmayacaksa tarih, neye lazım ki?
Meselâ; İstanbul'un 29 Mayıs 1453'te feth'edildiğini bilmek, neye yarar? Veya iz bırakarak, yaşadıkları âna tamga olarak önden gidenlerin, doğum-ölüm tarihlerini bilmenin ne yarârı olur?
Önden gidenleri; yaptıkları ve olayların sebep-sonuçlarıyla birlikte sorgulayarak, vicdân muhasebesinden geçirerek, gereken dersleri alıp doğruları güne uygulayabilmenin, lâzım olmayanları da bizim olduğunu bilip sahîplenerek saklamak değil midir tarih okumak?
Fetih ve işgâl arasındaki korkunç fark, bu detaylarda saklıdır işte!
Meselâ; bir Haçlı Ordusu düşünün! Geçtiği yeri yakıp-yıkan, çoluk-çocuk demeden katleden, genç-ihtiyar demeden kadınlara-kızlara tecâvüz edip hamile kadınları öldüren ve karnındaki çocuğun cinsiyeti üzerinde iddiaya giren, üzerinden yüzlerce yıl geçse de millî hafızânın asla unutamadığı ve her geçen ân kîn duyulmasına sebep olan bir ordu!
Yine bir ordu düşünün ki; zamânının en güçlü, en teknik donanımlı, en tecrübeli ordusu ve seferde... Geçtiği güzergâhtaki üzüm bağlarından koparılan her salkımın yerine altın lira ile bedelini bağlayabilecek kadar hakkaniyetli bir ordu!...
Bu iki ordunun da seferlerinin sonunda zafer veya mağlûbiyet var! Birinci ordunun galibiyetini okuyan, duyanın alkışlaması mümkün mü? Ama ikinci ordunun mağlûbiyetine üzülmeyecek, galibiyetine sevinmeyecek kimse olabilir mi? İşte fetihle işgâl arasındaki fark, okuyanın, duyanın yaşayacağı memnûniyet veya rahatsızlık kadardır! Ve ancak tarih sayesinde feth'eden millet ve ordu ile işgâlci millet ve orduların karakter farkını öğrenebiliriz.
Yakın geçmişte yani daha dün; "Bu yeni Haçlı seferidir." diye ilan edilerek Irak işgâl edildi! Yeni Haçlı Seferi'nin devâmı olarak Libya yerle bir edildi, kırk yıllık yöneticisi kendi halkına linç ettirildi! Bu seferin programı dahilinde Arap Baharı denilen Büyük ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi uygulamalarıyla yüz milyonlarca Müslüman Arap, perîşan edildi!
Ülkelerin ve milletlerin menfaât hesaplarını ve bu yüzden yaptıkları-yapacakları savaşları, empati yoluyla anlayabilmek mümkündür ama yüzlerce yıldır Haçlı Birliği adıyla sadece İslâm'a yönelik saldırı ve işgâlleri unutursak; unutanlara, unutarak Haçlı ile işbirliğini övünerek ilan edenlere, "BOP Eş Başkanı olarak bizim de bölgede görevlerimiz var!" diye övünen ve Müslümanım diyenlere destek vermeye devâm ederiz! Bu desteğin devâmıyla şımaran, dünün mazlûmu, günün zâlimine de tahammüle mecbûr oluruz!
Kabullenmek zorundayız ki tarih okumamamız yüzünden güya tarihimizle yüzleşen kindâr-zâlim Haçlı İşbirlikçilerinin, gittikçe şiddetini artıracakları zûlümlerine muhatap olacağız! Bu zâlimin mûcidi de biziz, bu zûlmü bile bile başımıza getiren de!...
"Unutulmayacak iki ad vardır. Biri iyi, biri kötüdür. İkisi de unutulmaz. İyiyi överler, kötüye söverler." vesselâm...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: