Cumartesi, Temmuz 07, 2012

"FARK ETMEDİM Mİ SANIYORSUN?"

Sanal ağda bir paylaşım okudum!
Sadece okumak yetmedi, çünkü yüreğimi tahrîk etti, sevdâ tarlamıza dadananlara karşı bir daha gözlerimi kapattırdı!
Şöyle haykırıyordu sanalağdan, bir Sevgi Süvârisi:

" HIRSIZ SENİ FARK ETMEDİM Mİ SANIYORSUN?

Hadi beni geç Allahtan da mı korkmuyorsun?
Paramı pulumu çalandan degil, yüreğimi çalandan; çaldıktan sonra da, yalanla, dolanla, çeşitli sudan bahanelerle harcayandan öteki dünyada davacıyım!..
Ben o dostlukları ve sevgiyi ne emekle biriktiriyorum…
Bu TASAMI, alan alsın sonra da, bir zahmet vicdanına elini koysun ve aynasına(!) baksın.
Peki, ben şimdi ne mi yapacağım?
Elbette, HAYATIMI DEVAM ETTİRMEK ADINA, BİLDİĞİM TEK YOL OLAN, SEVGİYE YATIRIM, “dostluk” İÇİN ÇALIŞMAYA DEVAM EDECEĞİM. N.Yazıcı "

Bu feryâdı duymazlık edemez, bigâne kalamazdım ve kalmadım...

Selâm ile...
Budur işte!...
Muhabbet emekçiliği, dostluk biçmek için sevgi ekmek, budur işte!

Eeee! Her bağın, her bostanın, her tarlanın, görünmez nasîplenenleri de olmasın mı?

Ekilen ve hasatı beklenen mahsûl, hayatın olmazsa olmaz tadı sevgi değil mi?... Sevgiyi kim almaz? Kim çalmaz sevgiyi?..

Sevgi üretemeyenler, sevmekten korkan yüreksizler, sevmeye takatları yetmeyen özürlüler, yaratılışları gereği göz payları olan serçeler, çekirgeler, kargalar da üşüşmesinler mi bu muhabbet tarlasına?...

Dostu, yâreni, ahbâbı bir yana bırakalım düşmânın merdini sevebilecek kudretteki yüreğin muhabbet tarlasına kim üşüşmez?
Sadece bu tarladan yapılan hırsızlıkta hırsızın hiç suçu olmaz! Sadece bu tarlanın hırsızı ma'sûmdur!...

Bu tarla; bekçisizdir!

Bağbanı tarafından kimseden esirgenmez! Bu tarlanın sınırları çepersizdir, yolu yakınından geçen herkesi güzelliği ve kokusuyla cezbeder!

Bu tarla; efsûnludur, sihirlidir; alındıkça, çalındıkça artırır mahsûlünü!...

İklimine göre yılda iki mahsûl alınan yerlere bereketli denirken; bu tarlanın her gününün, her ânında mahsûl derilir!
Ve bu tarlayı, günde bir kaç kere dolu döğer!

Bu tarlaya yolu düşen çekirgeler üşüşür!

Serçeler dane için başak deler!

Kargalar kursaklarının aldığı kadarını aparırlar!

Bir de ziyankârların sadece zarar vermek için yolup yoluşturmalarına muhataptır bu tarla ve bütün bunlara rağmen azalacağına çoğalır bu tarlanın mahsûlü...

Çünkü tarla yürektir, bağban sevgi süvârisidir. Tohumu sevgidir, gübresi saygı ve sadâkattir. Tarlanın sabanı çiledir, meşakkattir!

Bağbanı sahâvet sahîbi olan; ikrâm yeri, ekildiği sabit adresi olan bu lezzetli mahsûlü kim istemez?

Bırakın alan alsın, çalan çalsın Tanrı aşkına!

Ne kadar alsalar, ne kadar çalsalar, çoğu tarladadır! Tarla sahîbinin ikrâm edeceğinden kat kat fazlası vardır tarlada ve her koparıldıkça, her tahrîp edildikçe, alındıkça, çalındıkça budanmış misâli daha gür olarak devam edecektir üremeye, üretmeye...

Hem sevgi ekip, sevdâ biçip, muhabbet ikrâm edip hem de alandan, çalandan, yolandan şikâyetlenmek olur mu?

Bu tarlanın Sevgi Süvârisi hanedâr bağbanı; ikrâmını alanlardan daha çok; habersiz alanları, harâmice çalanları, bilmeden budama yapan hoyratça yolanları; görünmeyen köstebekleri, yılanları daha fazla dikkate almaz, daha fazla düşünmez mi?

"Sevgi ekiyorum, muhabbet biçmek için." hayâliyle meşakkat sabanına gönüllü koşulmaz mı sevgi bağbanı?

Kendimizle sohbetimizde; içimize, gönlümüze, kendi lisânımızla anlatmaya çalışıp aynadaki sûrete, şöyle anlatmadık mı:

DİLEĞİM
Körler ile sağırların içinde
Yatalak olana el olabilsem!
Güneşten saklanan günün birinde
Buharken su olup sel olabilsem!...

El ele tutuşup şahla gedâyla
İnâdına selamlaşıp vedâyla
Her zaman, her yerde, hoş bir sedâyla
Öten bülbüllere dil olabilsem...

Bir yeni bebeğin yeni hecesi,
Öğrenen çocuğun ilk bilmecesi,
Hırsızın, arsızın setri gecesi
Zifrî karanlığa tül olabilsem!...

Bitmezki aşk sunsam şirret huysuza
Haddini bildirsem nâmert soysuza
Yolunu kaybeden yitik yolsuza
Vahdete götüren yol olabilsem...

İtibâr etmeden formaya kürke
Cambazı fark etsek gitmeden sirke
Haçlı'nın vurduğu Müslümân Türk'e
Kılıç vuran, kalkan tutan kol olsam...

Bir başbuğ yayında gerilsem ben de,
Ülküm için yere serilsem ben de,
Ölümü öldürüp dirilsem ben de
Şehît olup Çalabım'a kul olsam...
8 Nisan 2010/ İzmir (M.A.)

Ve'l hâsıl-ı kelâm; kim, ne zaman, ne kadar alırsa alsın; kim, ne kadar çalarsa çalsın; hangi hoyrat ne kadar yolarsa yolsun sevgi ektiğimiz, muhabbet derdiğimiz, saygı ile çeşnilediğimiz yüreğimiz durmadıkça halimize devâm ederek yaşayacağız vesselâm...

"Şairler, denize dalarak inci çıkaran insanlara benzerler. Bunlar överlerse bu övgü bütün ülkelere yayılır; eğer hicvederlerse, insanın adı daima kötü olarak kalır. Ma'lûm; iyiyi överler, kötüye söverler." (KUTADGU BİLİG)
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: