Pazartesi, Temmuz 16, 2012

MHP'DE JOKEY VE SÜVÂRİLER!...

Sözlükler; politikayı siyâset, siyâseti ise politika diye târif ediyor.
Kelimelerin etimolojisine göre ise italyanca politika, "devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatı"; Arapça siyâset ise "at eğitimi, at talimi" anlamında ama Osmanlı'da; "devlet geleneği için uygulanan cezâ, özellikle de ölüm cezâsı" anlamında! Yunancada ise "polisin ve devletin görevleri" ni karşılıyor!
Güncel kullanımımızda siyâset ve politika kelimeleri eş anlamlı ve "Yurt işlerini düzenlemede kullanılan ölçülü yol" veya "Devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatı" manâlarında...
Aklıma gelen bir fıkra:
Çocuk babasına; "Politika nedir?" diye sorar. Baba, örnekleyerek: "Bak oğlum, bizim evimizi ve ailemizi bir devlet olarak düşün. Ben para kazanıyorum demek ki kapitalistim. Annen parayı harcıyor yani hükümetlik yapıyor. Deden paranın doğru harcanıp harcanmadığını takip ederek sendikacı konumunda. Ev işlerinde annene ve hepimize yardımcı olan kadın, işçi... Bütün bunları halk olan senin senin mutluluğun için yapıyoruz. Kundaktaki küçük kardeşin ise hepimizin geleceği..." der.
Aynı gece ağlama sesine uyanan çocuk, bebeğin kaka yaptığını görerek önce annesine gider. Anne, tek başına derin bir uykudadır. Uyanık olduğunu anladığı babasını aramaya başlar. Babasını mutfakta yardımcı kadını becerirken, dedesini de kapı deliğinden seyrederken görür ve ertesi gün ödevinde politikayı; "Halkın asla dikkate alınmadığı, kapitalistin işçiyi kötü emellerine alet ettiği, sendikaların seyrettiği, halk bok içinde ağlarken hükümetin mışıl mışıl uyuduğu bir uygulama.." diye tarif eder!...
MHP İstanbul İl Kongresi'ni hevesle, heyecânla izledim! Aslında beklenen sonuçtu ama heveslenmeme ve heyecanlanmama sebep olan geçerli ve doğru işler oluyordu! Altı yüz delegenin oy kullanacağı kongrede, altı aday vardı! Her yüz delegeye bir aday veya her adaya yüz delege!...
Oluşturulan Divan ve Milletvekillerinin salonda aldıkları yer itibâriyle Genel Başkan ve Genel Merkezin kime destek olduğu apaçıktı! Bu açık desteğe rağmen Ali GÜNGÖR'ün on iki yıl önce TBMM'de yaptığı ve Ülkücü vicdâna tercümanlık ettiği tarihî konuşmanın, İstanbul'a uyarlanmış şekliyle bir konuşma yapan İbrahim CİNGİ; fısıltıyla yapılan şikâyet ve dedikoduları, Divan Başkanı'nın uyarıları ve müdahelelerine rağmen kürsüden dillendirerek Ülkücü yürek ve beyinlerde sevgi tahtına oturuyordu!
Bir başka heyecan vesîlesi ise MHP'ye ehîl Türk yetiştirmekle mükellef Ülkü Ocakları'ndan bir Eski Genel Başkan ve bir Eski İstanbul Ocak Başkanı, MHP'de siyâsete soyunuyorlardı! Ülkü Ocakları'nın, görevini yaptığı görülüyordu. Seven-sevmeyen hafızalarda markalaşmış bir Ocak Genel Başkanı ve İstanbul'u karış karış, sokak sokak bilen bir İstanbul Ocak Başkanı'nın Türkiye ve Türk Dünyası'nın mes'elelerine ne kadar vâkıf oldukları, kamuoyuna gösterilerek Ülkü Ocaklıların siyâsete Tâze Türk Kanı olacağının işâret ve müjdesi veriliyordu...
Amaaa! Özel parkurlarda özel koşturulmak üzere, özel seyislerce eğitilerek hazırlanan atlara jokey bindirerek yarıştıran hârâ sahîbi karşısına, atsız gelen iki süvâri, ma'lesef yarış kaybetti!...
Bitiş çizgisine burun farkıyla varan jokey ve atın sahîbi ise bir yarış kazanmış olmanın kendisine yetip yetmeyeceğini düşünmeğe başlamıştır zannederiz veya başlasa iyi olur!...
İl Kongresi sonrası İstanbul'un Büyük Kongre'ye götüreceği 147 Üst Delegeyi, kongre sonundaki oy dağılımına göre el yordamıyla dağıtınca; İstanbul'da kazanan Genel Merkez Jokeyi'nin, Büyük Kongre'de Genel Merkez'e beklediği delege desteğini götüremeyeceği açıkça belli oldu!
Sonuç olarak İstanbul Kongresi'nde kimlerin kazanıp kimin kaybettiği, Büyük Kongre'de belli olacak!
İstanbul Kongresi ile Ülkücüler, yarış atları ve jokeylerle yarışın âdil olmadığını ve onlarla sefere çıkılamayacağını, kesinlikle anlamışlardır zannediyoruz vesselâm...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: