Pazar, Nisan 12, 2009

GEÇME ALİCAN KÖPRÜSÜ'NDEN!...

Tanrı'nın iskeletsiz ve omurgasız yarattıklarından kurtçuklar; meyvelerin hep göbeklerinde, merkezlerinde, çekirdeklerinde olurlar! Ve en merkezden kemirerek meyveleri çürütürler!
Maalesef bizim kurtçuklarımızda, tam merkezimize düştüler! Meyvemizin tamamını çürütmeden, bu kurtçukları temizlemek zorundayız! Nasıl yaparızı bize söylemek zorunda olan ziraat mühendislerimiz olmalı! Bir ses verseler veya söylediklerimizi duyduklarını bir duyabilsek!...
"Keser döner sap döner, bir gün de hesap döner." ümidiyle bekliyoruz. Artık kimlerin sâdık, kimlerin hâin olduğunu; kimlerin, kime ve neye sâdık olduğunu veya kimlerin, kime ve neye ihânet ettiklerini, Türk Milliyetçileri anladılar zannediyoruz!
Zarârın neresinden dönülürse kârdır! Sadece "Dostlar alış-verişte görsünler." mantığı da bizimdir! Pahalıya alıp ucuza satmanın ticâret diye ironik bir öğretiyle bize bizden sunulduğu da gerçeğimizdir! Yüzlerce yıldır sözümüzün en ciddîsini şakayla söyleyerek uyardığımızı, uyarıldığımızı da biliriz! Gerçi "Hafızayı beşer, nisyân ile malûldür" tarifini de biz, bize yapmışız! Böylesine zengin, böylesine her şeyin zıddıyla kâim olduğu bir kültürün, kolay mağlûp olmaması gerekmez mi?
"Seller gibi akıttığın kanından, dağlar gibi yığılan kemiklerinde utan! Türk Milleti, kendine dön!" diye 1500 sene önceden uyaran Atalarımızı, artık duymaz mıyız? Atalarımızı, kinimizi, dilimizi, dinimizi, geçmişimizi unutarak geleceğimizi tehlikeye attığımızın farkında olmayacak mıyız?
İthâl düşünce ve kavramlarla her geçen gün biraz daha acze düştüğümüzü görmeyecek miyiz? Taktığımız ithâl ve markalı güneş gözlükleri yüzünden bütün millî renklerimizin flûlaştırıldığını, grileştirildiğini fark edebilmek için millî güneşimizin ışığında gözlüksüz bakmak zorunda değil miyiz?
Komşumuzla kavga eden kardeşimize karşı, komşumuzun yanında durmak, töremizdir ama düşmanımızla savaşan kardeşimizi, düşman karşısında yalnız bırakmanın adı nedir? Demokrasi midir, diplomasi midir veya her ne ithâl zıkkımdır?
İstiklâl Mücâdelemizde bizimle beraber ölmüş-öldürmüş; "Hasta Adam"ın narkozsuz parçalandığı müttefik ameliyat masasından, aramıza sınır çekilerek kalktığımızı biz unutursak, Azerbaycan'la aramıza hançer gibi zorla sokulan Ermenistan yapay devletçiğini ciddiye alarak kardeşlerimizi incitirsek, yarın da biz incinmez miyiz?
Bütün dünyadaki toplam nüfusları 2,5-3 milyon olan Ermenilerin tamamı, bize düşman olsa ne yazar? Dünyadaki bütün insanları, Yaratan'ın hatırına sevmekle mükellef olduğumuz halde, boyundan büyük işlere soyunan Ermenistan'a haddini biz bildirmezsek Okyanus ötesinden gelen işgalgi, emperyalist müttefik(!)imiz, bize had bildirmekte Ermenistan'ı malzeme kullanmaz mı?
Millî Şef döneminde, Sovyet zulmünden kaçarak bize sığınan kardeşlerimizin; diplomasi adındaki korkaklığımız, kansızlığımız sonunda Sovyetler'e teslim ettiğimiz köprü olan Alican Köprüsü'nden geçer geçmez gözlerimiz önünde kurşuna dizildiklerini unuttuk mu?
Aynı Alican Köprüsü'nü açarak Azerbaycan'la aramıza hançer gibi sokulan Ermenistan üzerinden bölücü teröristlere hareket kolaylığı sağlandığının farkında olamayacak mıyız?
Binlerce yıllık emekler karşılığı yetiştirdiğimiz Devlet Meyvemiz'in göbeğine yerleşen omurgasız, iskeletsiz kurtçuklardan kurtulmanın yolunu bilen bir Türk Ziraat Mühendisimiz çıkmayacak mı? Canımızın yandığının farkında olan millî stratejistlerimiz, millî stratejilerimizi ne zaman açıklayacaklar? Milletin, millî bir ses beklediğini kim, ne zaman fark edecek?
Sana yapılırken ben, bana yapılırken sen, kardeşimize yapılırken biz susarsak bize yapılacak saldırıda yalnız kalacağız! Yıkmayın Alican Köprüsü'nü... Geçmeyin Alican Köprüsü'nden...
"BÜTÜN TÜRKLER BİR ORDU, KATILMAYAN KAÇAKTIR."
selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: