Cuma, Nisan 24, 2009

AKIN, TÛRAN'DA BİTER...

Türk Milliyetçileri;
Yüzlerce yıl, Türk tarihini Selçuklularla başlatan eksik bilgilenmeler ve bilgilendirmeler yüzünden millet olarak çok zaman kaybettik maalesef. 1889 yılında Rus arkeologlar tarafından bulunan Orkun Yazıtları'yla tarih bilgilerinde ciddi değişiklikler oldu. Nihâyet Göktürkler'in yıkılmasından 1178 sene sonra Türk adıyla yeni bir devlet kuruldu ve devletin kurucusu da Ata-Türk adını aldı.
Orkun Yazıtları'nda görüyoruz ki Türk Kağanları'nın ilk işleri; yoksulluğu bitirmek, açları doyurmak, çıplakları giydirmek sonra da barışı sağlamak için uzanabildikleri her yerdeki halkları toplayıp milletleştirmek, bunu yapabilmek için de başlıya baş eğdirmek, dizliye diz çöktürmek olmuştur. Türk Kağanları'nın önce milleti ve yoksulları düşündüğü devirlerde Avrupa'nın derebeylerinin şahsî servet edinmekten ve servet edinebilmek için yoksulları öldürmekten, hayvanlara yem etmekten başka bir düşüncelerinin olmadığını da Avrupa tarihçilerinden öğreniriz!...
Göktürkler'den 1178 sene sonra Yeniden Türk Milliyetçiliğini hayata geçiren Muhteşem Türk Atatürk'ün ilham kaynağını da Orkun Yazıtları'nın oluşturduğunu biliyoruz. 1938'de Türk Milleti, dâhi önderini kaybedince, zamanın şartlarına Batı gözüyle bakan İsmet Paşa ve sonraki millîlikten rahatsız olan hükümetler, Atatürk'ün Yeniden Türk Milliyetçiliği Mefkûresinin içini maalesef boşalttılar! Bu, İsmet Paşa ve arkadaşlarına düşmanlık beslememizi belki gerektirmez ama yaptıklarını da millî tecrübe adına, görmezden gelemeyiz.
Daha sonra Başbuğ Alparslan Türkeş; bir daha Yeniden Türk Milliyetçiliği'ni siyâset sahnesine taşıyıp gençliği, Türk Birliği Ülküsü (Tûran) etrafında toplayarak müthîş bir millî heyecan oluşturdu. İki kutuplu dünyanın soğuk savaş dönemlerinde; Amerika'nın desteklediği Komünizmle Mücadele Dernekleri'ni; Alparslan Türkeş'in Ülkücü gençliği ile ilintilemek bilgisizlik değilse kesinlikle iftirâdır! Amerika'dan alınan maddi desteklerle bir araya gelen paralı lejyonerler, ücretle Komünizme karşı direniyor görünenler, zenginleştikten sonra piyasadan çekilince her türlü emperyalizmle ve komünizmle mücâdele, Türk Milliyetçilerine kaldı. Her türlü emperyalizm ve komünizm karşısında aşılmaz bir engel olmayı başaran Ülkücü Hareket, 12 Eylül Kıyameti ile bir süre durdurulur gibi oldu.
Yıllar süren cezaevleri, işkenceler ve îdamlarla dolu zor bir süreç sonunda yeniden partisinin başına geçen Alparslan Türkeş'i bu sefer de, -cezaevinde olduğu yıllarda- başka yerlere, başka partilere giderek ikbâli ve parayı tanıyan kişilerin, insafsız tenkîtleri bekliyordu! Başsızlıktan, teşkilâtsızlıktan kaynaklanan ve "Türkeş'siz MHP Kumpası"nın oluşturduğu dağınıklık yok edilip yeniden heyecan sağlanmışken Alparslan Türkeş'i kaybetti bu sefer de Türk Milleti...
Tarih maalesef bir daha tekerrür etti ve Alparslan Türkeş'in, Bumin Kağan ve Atatürk'le ülküdaşlığı ve Yeniden Türk Milliyetçiliği, bu sefer de ABD ve AB taraftarı kişilerce içi boşaltılarak sekteye uğratıldı. 12 Eylül Kıyameti'nin bilmeden sağladığı samîmi Türk Milliyetçileri ve samîmi Devrimci solcuların tanışması, kardeş düşmanlığının bitmesi, dış güçleri bilhassa ABD ve AB'yi telaşlandırdı! Misyonerliklerle, Soros ve benzeri Haçlı para sipekülatörlerinin gayretleriyle; bölünmeğe zemîn hazırlayan her türlü etnik ırkçılığın serbestleştirildiği Türkiye'de, birliği ve bütünlüğü savunan Türk Milliyetçiliği -maalesef- tehlîke olarak tarif edilmeğe başlandı!
Basın ve medyamızın büyük çoğunluğu ya satın alındı, ya da Haçlı kredi destekleriyle yemlenerek işbirlikçi edildi! Basınımız "Dolma Kalemler"le dolduruldu. Milleti bilgilendirmekle mükellef basın işbirlikçiliği; demokrasi, insan hakları, halkların eşitliği ve özgürlüğü diye AB'nin dikte ettirdiği şekilde sunarak millî bütünlüğümüzü hedef alınca, teröristleri savunup Ordumuzu ve kahramanlarımızı hedef alınca Yeniden Türk Milliyetçiliği fikri, bir daha kabardı. Hem de bu sefer; "Sonsuza kadar Yeniden Türk Milliyetçiliği" denilerek...
"Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak." değil midir Türk'ün parolası? "Mevzû-i bahs vatansa gerisi teferruattır." diye öğütlü değil midir Türk Milliyetçileri? Türk tarihine, Türk kimliğine, Muhteşem Türk Atatürk'ün kazanım ve emânetlerine, Başbuğ Türkeş'in ideallerine, ABD ve bütün emperyalistlere karşı gösterilen millî dirence sâdık, bir tek Türk'ün varlığı bile bu ülkünün devamı için yetmez mi?
Eğer ölçü, sayısal çoğunluksa, necâsete toplanmış sineklere güç mü yeter? Bir el sallaması ile pisliğe üşüşen o sinek topluluğu dağıtılmaz mı? Muhtaç olduğumuz kudretin damarlarımızdaki asil kanda mevcûdiyetini hissederek ve Türkçe, Atatürkçe, Türkeşçe; "Ne mutlu Türk'üm diyene" diyenlerin sayısını çoğaltmak ta Türk Milliyetçilerinin millî görevi değil midir?...
Bu görev, her Türk'ün aklı kesince başlar. Ne zaman mı biter? Bizim ki biz ölünce! Bizden sonrakilerin ki ise; Bumin Kağan'ın, Atatürk'ün, Alparslan Türkeş'in ülküleri olan Büyük Türk Birliği'ni yâni Turan'ı gerçekleştirdiklerinde...
"UDAÇI ERTİ TÜRK BUDUN... ÖKÜN!..."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: