Cumartesi, Nisan 04, 2009

SIRA, UYUYANDA!...

Seçim bitti. Şimdi, nisyân ile malûl beşer hâfızasının unutması için oyalanma zamanı!
Kazanırken kaybeden, kazansa da kaybetse de kaybeden partilerimiz, particilik oynayanlarımız, uzaktan kumandalı siyasi rüzgâr güllerimiz, ipleri başkalarında olan siyâsi topaçlarımız, mürekkepleri ve renkleri ithâl olan entel 'Dolma Kalemler'imiz; esmeğe, dönmeğe, yazmaya devam edecekler sahalarında!
Saha dediysem saha değil, açık değil! Kapalı alanlarda, kendilerine saha ettikleri genel merkezlerinde, internetten bile okunmayan ama yabancı adlı, ulusal olmayan tv'lerden okutularak esmelerine, dönmelerine, yazmalarına devam edecekler!
Atatürk'ü, Atatürk'le ülküdaşlığını seksen yıllık ömründe haykırarak giden Alparslan Türkeş'i siyâseten sahipsizliğe; iki Başbuğ'un dillendirdiği Türk Milliyetçiliğini şahsî gayretleriyle sıcak tutan, bölücülüğe ve bölücülere karşı emniyet subabı gibi hissedilen Muhsin Yazıcıoğlu'nu meçhûl-şaibeli bir kaza ile ölüme teslîm ettiğimiz bu sıcak günlerde, ilgililere sorularım var.
Merkezci yâni renksiz, yâni rakım olarak sıfır partilere; sağcı partilere, solcu partilere; liberal, laik, Atatürkçü geçinen partilere; milliyetli-milliyetsiz partilere; dinli-dinci partilere-patates dinli partilere; AB veya ABD'ye teslîmiyeti demokrasi diye yutturmaya çalışan demokrat maskeli partilere; teslîmiyetçi partilere karşı çıkıyormuşçasına Silâhlı Kuvvetlerimize taraftarlık yapar görünüp Ordu'yu siyâsetin merkezine çekmeğe çalışan darbe hayalcisi partilere sorularım var.
Hükümet olan-olmayan, muhalefet eden-edemeyen, Meclis'e giren-giremeyen, alt-üst kimliği olan-olmayan partilere, velhâsıl topyekûn bütün partilere-particiklere sorularım var.
On binden fazla Mehmetçiğimiz'i, Güvenlik Görevlilerimiz'i, Korucularımız'ı, Öğretmenlerimiz'i, Hemşîrelerimiz'i, Doktorlarımız'ı neden şehîd ettirdiniz? Otuz binden fazla vatandaşımızı, tamamı Kürt olan köylülerimizi neden katlettirdiniz?
Ordumuz'a Meclis'ten sınırlarımızı kollamak görevi vermediniz mi? Sınırlarımızı ve devletin, milletin, vatanın bölünmez bütünlüğünü koruma-kollama görevi vermediniz mi? Defalarca sınır ötesine akınlara göndermediniz mi? Bu uğurda şehîd olanları resmî törenlerle uğurlamadınız mı? Kalanlara Gâzi ûnvanı vermediniz mi? Başarılı görev yapanlara üstün hizmet madalyalarını, kahramanlık-gâzilik madalyalarını resmî törenlerle Köşk'te takmadınız mı?
Şimdi AB ve ABD emrediyor diye bu madalyalı kahramanlarımızın yargılanmasını, başarılı görevlerinden dolayı sorgulanmasını demokratlık olarak tarif ederken yüzünüz kızarmıyor mu? Mâdem böyle yaparak demokratlaşacağınızı zannediyordunuz, on binlerce Mehmetçiğimiz'i neden şehîd ettirdiniz?
Teröristleri ceza evinden seçimlere sokarak neden Meclis'e taşıttınız? Şimdi onların PKK adına seçime girip kazanmalarının veya kaybetmelerinin hesâbını, milletten mi soracaksınız?
DTP adındaki, Meclis'te kurulmalarını seyrettiğiniz PKK partisinin, tehdîtlerle gasp ettiği belediyelere, demokratik sonuç olarak mı bakıyorsunuz?
Cemil Çiçek'in millî vicdâna sözcülük eden tavrını; Batı muhibbi siyâsilerin linçine nasıl teslîm edersiniz? Iğdır'ın, Van'ın, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun hesâbını kimden soracaksınız? Maskeli vekillerinizin, PKK temsilcileriyle yaptıkları söylenen toplantıları unuttuk mu? Kazandığınız seçimlerde neler kaybettiğinizin farkında mısınız? Farkındaysanız intikama mı hazırlanıyorsunuz?
Sorularımızın cevâbı da bizde! Herhalde erken gelecek olan sandıkta, millî hesaplaşmaya hazır olun diye uyarmak ta bizim görevimiz olsun! Nasıl taraf olunurmuş, millî taraftarlık nasıl olurmuş görürsünüz! Keser dönecek, sap dönecek, bir gün de hesap dönmeyecek mi?
Rüzgâr eken fırtına biçer beyler! Sayılı günler de Vallâhi tez geçer. Uyuyana sıra tez gelir!
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: