Pazar, Kasım 01, 2009

NE ZAMAN, KİME YENİLDİK?

"Güçlü Türkiye, güçlü Ordu" diyebilmemiz için evet bize bir ordu lazım! "Bağımsızlık karakterimdir." parolalı ve en büyük millî eser Cumhuriyetin emânet edildiği Atatürk'ün millî ordusu lazım!...
Saatlerce arşivlerde kaybolmağa gerek yok! Çok ses getiren, ilgili ilgisiz her kesi bağrıştıran gündemleri hatırlasak yeter. Meselâ; yıllarca eyyâmcılığın müthîş örneği, son günlerde ise "Dolma Kalem"liğin, yalakalığın, "Karen Fogg Çocuğu"culuğun en uç örneklerinden Nazlı Ilıcak'lı bir haberi hatırlayalım. AKP'den seçilip sonra LDP, ANAP ve GP'yi dolaşan seyyâre millet vekili Emin Şirin'in, GP'li olarak yaptığı, yalanlanmayan ve tekzîp edilmeyen açıklamasını hatırlayalım. Ilıcak'la evliyken ABD'de, Fetullah Gülen'e yaptıkları bir ziyâreti anlatmıştı. Nazlı Ilıcak'ın; "Hoca efendi, askerlerin siyâsiler üzerindeki bu baskıcı vesâyeti ne zaman bitecek?" sorusuna; "Hilmi Özkök Genel Kurmay başkanı olduğu zaman." dediğini söylemişti!
Yalanlanmayan bu haberden sonrasını, yani son beş yılı kısaca ama dikkatle hatırlayalım mı? Bu beş yılda; bütün anketlerde, açık ara birinciliği hiç bir kuruma kaptırmayan TSK'nın uğratıldığı güven kaybı, hayret verici değil mi?
Milli Güvenlik Kurulu'nun sivilleştirilerek demokrat(!)laştırılmasından sonrasında da; aslî görevi, sınırları korumak olan Ordumuz iki yüz elli bin asker, seksen bin korucu ve altmış bin kişilik güvenlik gücüyle, iki yüz PeKaKa'lının sınırı geçip kilometrelerce içerdeki karakollara saldırmasını, engelleyemedi! Savunma karakollarımızı koruyamadı! Karakollarda ki Mehmetçiğin can güvenliğini sağlayamadı! Karda kışta sınır ötesi operasyon yaptı, gittiği yerde bir hafta kalamadı!
Güvenlik güçlerinin olmazsa olmazı istihbarat birimleri, ne yapıyorlardı diye sormayalım mı?
Karakollarımızdaki Mehmetçiğimizin, AKP-DTP-PKK istikrarlı illerimizdeki güvenlik güçlerimizin istihbârâtları yok muydu? Varsa Emniyet istihbârâtının görevi, askerleri; askerlerin ki ise emniyetçileri, siyasileri takiple bilgi ve belge toplamak mıydı?
Genel Kurmay Başkanımız'ın, bir filmden sonra söylediği; "Elbette, .... üzüntülerine saygı gösteriyorum. Ama unutmasınlar ki o şehitler verilmeseydi, bu gaziler verilmeseydi bugün acaba Türkiye terörle mücadele noktasında nerede olurdu?" sözlerini, nasıl yorumlayalım? Bu açılımlı demokratik günler için mi o kadar çocuğumuzu şehît verdik?
Hür akıl ve vicdanla düşünenler, yakın bir gelecekte, yeni bir trilyonluk zırhlı makam aracının daha hazırlandığını düşünmüyor mu?
Trilyonluk, zırhlı makam araçlı, mezara kadarlık sırlarla donanımlı, bir önceki Genel Kurmay Başkanı'nın; Atatürk'ün pastadan çıkarıldığı bir soğuk savaş salonunda yaptığı; "Benim için mi geldiniz?" esprisi ile, "Laikliğe karşı odak olmak"tan suçlu ve sabıkalı hükümete teslîmiyetini, görmezden mi gelelim?
Cumhuriyeti, Atatürk İnkîlaplarını dolayısıyla laikliği de korumak ve kollamak üzere Anayasa'da yasayla görevlendirilen TSK'nin, tehlikeli görülen her cemaat ve oluşum hakkında bilgi ve belge toplamasından doğal, ne olabilir?
Sonradan planlı olarak Ergenekonlaştırılan bir beşinci kol operasyonuyla başlatılmış olan; üstün hizmet madalyalı görevlerin suç sayıldığı, mantıksız mantıkla şimdi de kurmay bir
görevliyi günah keçisi îlan ederek linçine ve bu arada TSK'nin linç edilmesine seyirciliği, artık en üst kademeden birinin millete îzâhı gerekmez mi?...
Milli Güvenlik Kurulu'nda; Atatürk Cumhuriyetinden vaz geçildiyse, sistemin değiştirilmesine karar verildiyse ve açılım bir devlet projesi ise, bu karara TSK' de katıldıysa, millet bunu bilmesin mi?
Yoksa içerde demokrasi, dışarda diplomasi denilen bu teslîmiyetle, bağımsızız diyerek komikleşelim mi? Teslîm olduysak kime ve ne zaman teslîm olduğumuzu, kime yenildiğimizi bilmeğe hakkımız yok mu?
"Muîni zâlimin dünyada erbab-ı denâettir
Köpektir zevk alan sayyâd-ı bi-insâfa hizmetten" (Namık Kemal)
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

1 yorum:

Alaybeyi dedi ki...

İdeallerin değil, menfaatlerin hesap edilip,
Kardeşlik hukukunun, kişisel hesaplar uğruna sırtından hançerlenerek,
Kardeşkanının kardeş tarafından toprağa döküldüğü,
Vatanseverliğin, vatan sevdalıları(!) tarafından katledilerek,
İdeal ve mefkûrelerin teferruat olarak kabul edilip,
İnsanımızı vahşi kapitalizmin, vahşi duygularına terk ederek,
İnsanlığı çarmıha gerdiğimiz gün,
Firavunlara, Nemrutlara, vahşetten beslenen
Ve bizi yıllarca
Küresel Emperyalist güçlerin uşaklığına mahkûm etmek isteyen güçlere karşı,
Gururla ve erkekçe,
“Ben Türk’üm”
Diyemediğimiz için yenildik…