Cumartesi, Ekim 31, 2009

YARA, YİĞİDE YARAŞIR...

"Kalk Yiğidim!
Yine dağ başını duman aldı!
Parçalandı bir kıtanın toprakları
Aslan payını aslan olmayan aldı..."
Arif Nihat Asya'yı bir daha rahmet ve minnetle yâdettikten sonra; parçalanan, paylaşılan bir kıtanın vatanlaştırılmış toprakları üzerine tezgâhlanan "açılım" adındaki parçalama oyununa kafa tutan, itirâz eden bir kahramanın, bir Güneydoğu Gâzisinin facebook'tan haykırdığı Türkçe nârâsını duyurmak istiyorum. Aynen kopyalayacağım:
"Selamün aleyküm. Adım Ümit Kaplan.
Güneydoğu gâzisiyim. Yozgat'lıyım Kürdüm ve diyorum ki; NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE...
Biz 19 Eylül günü 7 gâzi, 1. Meclis'in önünde basın açıklamamızı yapıp 1984'te ilk şehidimizi verdiğimiz Siirt, Eruh'a doğru kefenlerimizi giyip gittik! 2. açıklamamızı da Kayseri'de yapıp Eruh'a doğru gittik. Ölmeye gittik ama ölmedik.
Eruh'a vardığımızda Eruhlular tarafından güzel karşılandık her ne kadar etrafımızda DTP'li ler toplansada hiç bir halt yiyemediler. Basın açıklamamızı, ilk şehidimiz olan Süleyman Aydın'ın anıtının önünde yaptık.
Kürt açılımına olan tepkimizi dile getirdik, acıklamamız bittiğinde Eruh'lu bir vatandaşta söz alıp konuştu ve Eruh'lu vatandaş ta Kürt olduğunu fakat Kürt açılımına karşı olduğunu haykırdı ve konuşmasının sonunda; "NE MUTLU TÜRK'ÜM" diye haykırdı. Onunla birlikte diğer Eruhlular da; "NE MUTLU TÜRK'ÜM" diye haykırdılar.
Orada DHA, İHA, ve TRT de vardı ve bütün olup biteni kameralara çektiler fakat hiç biri Eruh'ta ki o millî ruhu yayınlamadı!
Ama biz o görüntüleri -bir şekilde aldık- görüntüler elimizde. Şimdi size sormak istiyorum; PKK'nın her türlü eylemlerini, bize meydan okumalarını yayınlayan bu dış güdümlü basın, neden bizim görüntülerimizi yayınlamadı? Yukardan birileri mi engelledi? Bu konuyu sizinle paylaşmak istedim..."
Yiğitçe, kahramanca, gâzice, Türkçe nârâ, aynen bu!
Sevgili Ümit Kaplan Kardeşim!
Millî Madalyamız, Kahramanım, Yiğidim!
Yıllardır; "Kahramanı olmayan ve kahramanı ölmeyen toplumlar millet olamaz." diye söylenir dururum. Art niyetliler veya kolaycılığı akıllılık zanneden eyyamcı kurnazlar; "Olaylar mı kahramanı, yoksa kahramanlar mı olayları yapar?" diye bir kısır döngüyle entelleşirler gûya!...
Yiğidim! Arslanım!
Yaptığınız bu son davranış, gâziliğinizin tesâdüfi olmadığının, olayları kahramanların yaptığının ispâtı ve işâretidir. Allah râzı olsun.
İyi ki varsınız! Şükrederim ki varsınız!
Varlığınızı hissettiğimiz sürece ve sizlere millet olarak kendimizi hissettirebildiğimiz sürece korkuya mahal yoktur. "Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak"; Şanlı Bayrağımız, -kör gözlere şiş misâli- şühedâmızın, gâzilerimizin vakarıyla dalgalanacaktır. İtler ürümeğe, kervân yürümeğe devam edecektir.
Kahramanlar ve cesurlar bilirler ki patlamayan silah bin kişiyi, patlatılan bir kişiyi korkutur!
Bakalım bu nârâyı, sağırlar duyup körler görecek mi?
Veya bakalım kör gözlere, sağır kulaklara bu Türkçe nârâyı sokmayı başarabilecek miyiz?
Hâlâ birileri; ıslak imzayı kurutmaya veya kuru imzayı ıslatmaya çalışırlarken gerçek sahipleri, vatanı korumak üzere, kırmızı alarmla nöbetteler!
Muhabbetle, saygıyla bağrıma basarak millî makyajımız olan mukaddes yaralarını; öperim, öperim, öperim ve tekrar tekrar öperek Allah'a emânet ederim.
Yara, yiğide kanarken yaraşır Yiğidim...
"TÜRK'ÜM. NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: