Pazartesi, Mart 12, 2012

DUYSALAR, DİNLEYECEKLER!...

"21. asır, Türk'ün asrı olacak..", "Federasyon da dahil herşey, konuşulmalı...", "Kürt realitesini kabul ...", "Kılcal damarlara sirâyete kadar..", "Kadayıfın altı kızaracak..", "Kanlı mı olacak, kansız mı?..", "Alıştıra, hazmettire..", "Demokrasi gereken durakta inilecek tramvaydır..", "Geç kalan yer bulamaz..", "Sen ne mutlu Türk'üm dersen, birileri de ne mutlu bilmem neyim der..", "Mühim olan takvâdır..", "Her türlü milliyetçiliğe karşıyız..", "Ne yani? Bunlar âyet mi?", "Seçilmişi, atanmışlara ezdirmem!", "Tevhîdde birliği gösteren Lailâhe illallâh yeter..", "Hutbelerdeki, 'Hak din İslâm'dır! âyeti, diğer dinleri tahkîr ve tahrîk ettiği için AB yolculuğumuzda engeldir.." ve sâir, ve sâire...
Farklı zamanlarda, farklı kişilerin, farklı sözlerini hatırladım! Örnekler çoğaltılabilir! Bilerek, "Asker vesâyeti"ni hatırlatıp düşünürken bile mazlûm rolü canlandırılmasın diye; ne NATO Geralleri'nin, ne NATO'ya karşı başka paktlara sinyâl çakan generallerin, ne de milletin gönlünde özel terfî etmiş Paşalar'ın sözlerini araya katmadım! İsteyen; her sözün söyleyenini ve söyleniş zamanını hatırlayarak araya, o günün Generali veya Paşası'nın sözünü koyabilir! Arşive falan da gerek yok! Bizim kuşaktan herhangi bir okur-yazarla sohbet, temcit pilâvı gibi kırk yıldır milletin önüne sürülen bu laf salatalarını tespîte yeter!
Yine adamın biri, günün şartlarına göre çok uç bir davranışa itir'az edenlere; "Alışırlar! Alışırlar!" demişti! Peşine de; "Anayasa bir kere delinmekle bir şeycik olmaz!" demiş, "Benim memurum işini bilir!" diyerek de günümüzün yasalarla korunmaya alınmış "Benim elemânım" tarifinin yolunu açmıştı!
Elli yıldır, onar yıllık bölümlerle farklı-farklı uygulamalarla önce milleti aç bırakıp sonra "Fak-Fuk-Fon"ları devreye soktular! Acıkmışın, yemek seçmek lüksünün olmayacağını biliyorlardı! Millet olarak ne, niye aç kaldığımıza; ne de neyle karnımızı doyurduklarına bakamadık bile!
Aç bırakılan "halklar"ın; kendinden saymadığı, "ötekileştirilen halklar"ın ellerindekini gasp ederek ganîmet saymasından daha doğal ne olabilirdi ki? Sağcıların içinde dîn malzeme edilerek halklar, halkların kardeşliği, ümmet; solcuların içinde marksizm-komunizm-sosyalizm malzeme edilerek halkların kardeşliği-halklara özgürlük diye-diye ötekileştirilmeler, bizimkileştirmeler!...
Dev İftâr Çadırları'nda, milletten zorla-hileyle toplanan vergilerden dağıtılan ulûfeler!...
.....
Aslında başka bir şey yazacaktım!
Yazımı yazmadan gazete ve köşelere bakmam ama bugün Sevgili Arslan BULUT'a gözüm takılıverdi! "Türk Milleti, alt veya üst kimliğini değil; kendi öz kimliğini ve egemenlik haklarını Anayasa’da yazıyor diye kazanmadı. Önce bedelini ödedi, egemen oldu, sonra Anayasasını yazdı!" cümlesinden devamla söylenecek söz olmalı! Düşüncem buydu!
"Dertli söyleğen olur." gerçekleşerek hafızâm sözden söze, kişiden kişiye atlayarak bir tur yaptı ister istemez!
Beyler; Meşrûtiyet ilan edilmiş, Kânûn-i Esâsî kabûl edilmişti! Halîfelik ve Şeyh'ül İslâm'lık makamları vardı. Başında "Sultân-i salâtîn-i zamân Padişah" vardı ve Pây-tâht/ başkent İstanbul, işgâldeydi!
İki anlamda da uç tarifli Başkent'en Şeyh'ül İslâm fetvâsı destekli idam hülkümleri çıkıyordu ve Anadolu'da, sîne-i millette istiklâl uğruna ölümüne bir savaş veriliyordu!
Kânûn-i Esâsî'ye uygun, Sultân-i salâtîn-i zamân'a sâdık teslîmiyetçilere karşılık; "Mevzû-u bahis vatansa gerisi teferruâttır!" inancıyla dünya, herc ü merc ediliyordu!
Beyler; Bu millet, aynı Türk milleti! Bu milletin kıyâmı; sizi ve ağa-babalarınızı pây-mâl eder! Haber veriyoruz! Uyarıyoruz!
Bütün bunları da sadece Allah rızâsı için yapıyoruz vesselâm!...
"TÜRK'E BAŞ OLAMAZ TÜRK'ÜM DEMEYEN"
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: