Perşembe, Mart 15, 2012

SEVGİ, HÜCREYE SIĞMAZ!

Söz konusu insan olunca bütün insânî değerler ve kavramlar insânîleşiyor ve izâfîleşiyor! Yani kişiden kişiye değişiyor!
İyinin, doğrunun, güzelin; kötünün, yanlışın, çirkinin tarifi tek ama bu tek tarifli kavramların, şahsîliği söz konusu olunca, sayısız tek tarifli "yanlış doğrular" veya "doğru yanlışlar" oluşuyor!
Başka türlü olsa yasaların suçladığı kişilerden kamu vicdânında kahraman oluşabilir mi?
Başka türlü olsa; menfaat birlikteliği içindeki çoğunluğun güzeli, doğrusu, iyisi, âdili, bir başka insana kendini zemm'ettiği için öteleyerek zûlmedebilir mi?
Zâlimden iyi, mazlûmdan merhâmetsiz olabilir mi?
Dört ay, özel ofisinden daha lüks döşenen sekreteryalı, ahçılı, hizmetçili bir ilçe cezaevindeki istirahattten bile rahat günler bahânesiyle mazlûm edebiyâtı zirvelerinden asla inmeyen biri; bir yıldır tek başına, beton bir hücrede üşüyen, soğuk beton görüntüsünün içini üşüttüğü; bir can yoldaşına, müspet elektirik alabileceği uçamayan bir cana ihtiyaç duyan bir kadına yapılan işkenceleri görmezden gelen birinde mazlûmluk, masûmiyet, merhâmet, insâf, adâlet, dindârlık duygularının varlığından bahs'edilebilir mi?
İnsânî ve izâfî tavır ve tanımları, mahâretle kendinde toplamayı başaran, iki uçlu ve iki ucu da hoş olmayan/olamayan bir tanımı, başarıyla taşıyan birinden başka ne beklenir ki?
Nesîmi'nin derisinin yüzülmesine fetvâ veren, yüzülürken kanının sıçrayacağı kişinin de katline fermân verebilen psikopatlardan dindâr merhâmeti beklenebilir mi?
On yıldır kızgın nefs güneşi önündeki çatlak testiden, su beklenebilir mi?
Kindârdan dindârlık beklenebilir mi?
Kindârı dindâr zanneden -itin en karaktersizi- av köpeği misâli, görür görmez sahibini unutarak tüfeklinin yanına koşan ve tüfeğin namlusu yönüne gözünü direyerek dikilen zavallı taraftardan adâlet adına bir beklenti olabilir mi?
Türk Kadını, Türk Anası Müyesser Yıldız'a beton hücrede üşümeyi kader edenlerin, adâlet terâzisinin şirâzesi sorgulanmaz mı? Müyesser'in sevgisi, o hücreyi patlatmaz mı?
"Serçe"likten kargalığa ve kılavuzluğa terfî ettirilmiş; kaç kişinin sevgilisi olduğunu kendi de bir çırpıda sayamayacak kadar sevgi bonkörü, "İki cihanda leke"siz magazinselin; "Bir kedim bile yok anlıyor musun?" şarkısını bile duymayan sağırlara seslenmenin akılla ilgisi olabilir mi?
Bütün sorularımın cevâbının "Hâyır!" olduğunu, olacağını, olması gerektiğini biliyorum! Ve biliyorum ki bu hâyırlar da hayır var! Biliyorum ki gecenin en zifiri karanlığı, şafak müjdecisidir!
Biliyorum ki beton hücresinde beton soğukluğunu, yüreğinin muhteşem sevgi ateşiyle harârete dönüştürerek ayazla ısınan Müyesser Yıldız; Türk Milleti'nin yürek hafızâsında veya hafızâ yüreğinde tâçlanarak bir makama oturdu!
Zerrece düşüncesi olan, bir miktâr aklı olan bu makamdan korksun! Bu makama oturandan, Müyesser'den değil! Çünkü kendisi kafeste olduğu için kuş isteyemeyecek kadar kafese isyânkâr, hür akıllı, hür vicdânlı Müyesser; anne yüreği ile oğluna, evlât yüreği ile hasta annesine, evdeş kucaklayıcılığıyla eşine kavuştuğu gün, bütün mazlûm maskeli zâlimleri unutacaktır biliyoruz!
Ama Vallahi millî vicdân, millî hafızâ unutmayacak ve affetmeyecektir!
"Zûlmün karşısında susmak dilsiz şeytanlıktır." öğretisiyle mütedeyyîn dindârlar, meşrû yollarla âdil hukukla mutlaka kindârlardan hesap soracaktır!
"Ol" deyince Olduran Allah'ım; Müyesser ve zûlme tabi mazlûmları, Sen koru! Sen kurtar!
Bedduâmın bini, bir para bile değil! Gerektiğinde gerekli yerde olmayan kimsenin yanında, gerektiğinde kimse olmaz! Allah müstehâkınızı versin vesselâm...
"TÜRK'E BAŞ OLAMAZ TÜRK'ÜM DEMEYEN."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: