Salı, Temmuz 03, 2007

İŞ BAŞA MI DÜŞTÜ?...

Abdulhak Hamid'in; "Türk milleti, söylemez. Söylenir." tarif ve tesbitini, yıllardır hatırlarda tutmaya çalışırım.
Bu tesbiti hatırlarda tutmaya çalışırken aynı zamanda "söylenen milletin" söylendiklerini, millet adına söylemeye çalışırım. Yerel Kalemlerin yani Milli basının görevi de bu olsa gerek.
Milletin söylendiklerini, millet adına söylemeye hep yerel kalemler soyunurlar. Bir kere daha kendimize çıkardığımız görevden hareketle, milletin söylendiklerini bir yerlere, etkili makamlara söylemeye çalışacağız.
Milletin artık siyasetten ve siyasetçiden ümidi kalmadı. Siyaset ve siyasetçiler; devletin ve milletin ağır meseleleri altında kaldılar. Zaten bu ağır meseleleri, milletin başına bela edenler de siyasetçiler!...
Artık son çare olarak; gerektiğinde -ki gerekiyor- inisiyatif kullanabilecek, sorumluluk üstlenebilecek, risk alabilecek liyakatli devlet adamlarına seslenmek durumundayız.
Bu liyakat sahibi devlet adamlarının, çoğunluğunun bulunduğu ve bu yüzden güvenimizi ve dolayısıyla da cesaretimizi kaybetmediğimiz Silahlı Kuvvetlerimize, seslenmek durumundayız!...
"Keçi can derdinde, kasap yağ peşinde!" darb-ı meseline konu mankeni olmayı,Türk Milleti olarak hak etmedik!
Teknolojinin gelişme sür'atini takip mümkün değil.
"Dolma Kalemler"imizin korkarak ve korkutmak gayesiyle anlattıklarına göre; ABD adındaki Haçlı Silahşörü, Dünya Jandarmalığına soyunmuş harami, uydudan hemen her kesin yatak odasında okuduğu kitabın sayfasını görüntüleyebiliyormuş!...
Hadi bu tarifin biz de doğruluğuna inanmış görünelim! İnandıktan sonra da ilgilenen her kişiye bir soru soralım: Teknolojik olarak donanım eksiğimiz mi var? ABD'nin her kesin yatak odasını dahi kontrolüne alabildiği teknoloji ile; her gün ikişer-üçer şehit verdiğimiz çocuklarımızı, neden koruyamayız?!
Bu lanet teknoloji ile biz de Bush'un yatak odasını dikizleyelim demiyorum ama çocuklarımızın şehadetine sebep olan mayınları, tesbit edemez miyiz?!...
Dünyanın sayılı ordularından olan Türk Silahlı Kuvvetlerimiz; bu lanet mayını tesbit edebilecek bir teknolojik cihaz alamıyor mu? Irak'ın kuzeyine girmemize izin vermeyen ABD, bu teknolojk cihazları almamıza da, izin vermiyor mu yoksa?
Çocuklarımızın her gün ölmelerine sebep olan bu lanet tuzakları tesbit edebilecek teknolojik cihazları; neden almadığımızı, neden alamadığımızı ve her gün ikişer-üçer olmak kaydıyla vatan-millet evlatlarını toprağa vermemizin sebebini, birileri millete anlatma mecburiyetinde değil mi?
Bunu isteyen millet, demokrasiyi ihlal etmiş mi olur?!...
PKK alçağı, bu memlekette 4(dört) kişi ile yol kesebiliyor!...
Saatlerce örgütlerinin propogandasını yapabiliyor. PKK'nın propogandasına bizim siyasilerimiz de karşı propoganda ile cevap yetiştirmeye çalışıyorlar!... Bunların yaptıklarının adı, demokrasi mi?!...
Artık bu karşılıklı propogandalaşmaktan usandık millet olarak!
Ve propoganda yapmaması gereğine inandığımız Silahlı Kuvvetlerimize selenmek istiyoruz.
Sayın Genel Kurmay Başkanımız;
Sayın Büyükanıt Paşamız
; Lütfen siz, millete kulak verin.
Artık bu insafsız ve çok kolay can kayıplarımıza bir son verin. Bu siyasilerin hiç birinden millete hayır yok!...
Biz çocuklarımızı Peygamber Ocağı'na, kınalayarak gönderirken; önce Allah(c.c.)'a, sonrada sizlere emanet ediyoruz. Size emanet ettiğimiz yavrularımız, kahpe tuzaklarla şehit ediliyorlar. Artık bu kana son verin!
Yoksa vallahi millet son verecek.
Dört PKK'lının yol kesebilecek kadar cesaretlendiği bir memlekette, otorite varlığından söz edilebilir mi? Böyle devletlik mi olur?!...
Dört çapulcunun yol kesebilecek kadar cesur olduğu bir ülkede; iç güvenlikte sıkıntı varken, sınır ötesi harekat yapsanız ne olur?... Yapmazsanız ne yazar?...
Paşamız, Komutanımız;
Canımız yanıyor!

Siyaset cambazları, karşılıklı ip atlıyorlar! Bizimse ipsiz-ilmiksiz boğazımız sıkılıyor!...
Paşam;
Böyle devam edersek, milletliğimizi korkarım kaybediyoruz. Milletliğimizi muhafa edemezsek, devletliğimizi muhafaza edebilir miyiz?... -Allah korusun- Devlet olarak kalamazsak, seçilmiş veya seçilecek hükumetlerden bize ne? O hükumetler, Irak'ta ki hükumetçikle aynı olmaz mı?
Bu millet; üzerine düşeni yapmıştı, yapıyor ve yapmaya devam edecek. Bu millet; devlet olmanın, hür kalmanın bedelinden asla şikayetçi olmaz.
İşini kaybediyor, iflas ediyor, "Devlet varolsun." diyor bu millet. Doğusunda, batısında, kuzeyinde, güneyinde Türk milletinin değişmez duası; "Allah devlete zeval vermesin." dir.
Seçilmiş hükumetlerin yanlışları yüzünden vergiler, altından kalkılamayacak ağırlaşıyor. Millet, ödeyemediği vergisi yüzünden cezaevine koyulurken, diğer tarafta patır-patır çocukları şehit oluyor, "Devlet sağ olsun!" diyor bu millet.
Bu "Devlet var olsun." diyen millet, can çekişiyor Paşam!
Paşam; millet, isyan havasında!
Paşam; birileri, birilerine "Celali İsyanları"nı hatırlatmalı ve bu isyanların; Türk Milleti'nin, adil yönetimden uzaklaşmış Osmanlı'ya karşı yaptığı ve Osmanlı'yı dize getiren isyanlar olduğunu hatırlatmalı!...
Bu asil millet; içerdeki 1500, dışardaki 3000-4000 PKK'lı şerefsiz köpekten daha cesurdur. Daha savaşçıdır...
Bu millet; bu kahpeleri, tükürükle boğar! İzin verilse veya iş başa düşse sadece Şehit Anaları bunları itlaf etmeye yeter.
Bunu, bu gerçeği; dünya da biliyor, millet te biliyor, şerefsiz şakiler de biliyor, sizler de biliyorsunuz ama bilmemekte, anlamamakta ısrar eden siyasilerimize de -her halde- sizin anlatmanız gerekecek.
Eğer inisiyatif kullanarak bu gerçeği siz anlatmazsanız, milletin anlatması başka türlü olacak! Aslında bu işbirlikçi siyasilerin anlayacağı lisanla anlatılmasına mani de sizsiniz!... Çünkü bu milletin ordusuna güveni, tarihin en zor dönemlerinde bile değişmedi.
Paşam; bu devletin inisiyatif kullanacak bir evladı kalmadı mı?
Paşam; yoksa iş başa mı düştü?
"Ferman padişahın dağlar bizimdir." zamanına mı kaldık bir daha yoksa?!...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN