Pazar, Ocak 24, 2010

BEŞERÎ FİKİRLER TEMBELDİR, ZÂLİMDİR...

Bugün, kendimi tahkîr ederken üslûbumuzun, karakterimizin benzeştiği, duyarlı kişileri de tahrîke çalışacağım!
Bu kadar sıradanlığı, bu kadar güdülen bir topluma mensûbiyeti kabullenen biz miyiz? Veya bu kadar güdülmeğe itiraz etmeyen bizim, güdülmesinden rahatsız olduklarımızdan farkımız nedir?
Çok merak ederim; dünyayı, gezegenleri, uzayı keşfeden-tanıyan insan, kendini tanımakta ve tarifte neden bu kadar zorlanır? Kendini tanımak ve tanımlamakta bu kadar zorlanan insan, başkaları hakkında hükmü nasıl bu kadar kolay verir?
Soydaşlık, dindaşlık, yoldaşlık bağlarıyla kendini onlardan hissettiği insanlar için keskin sirke misâli küpünde tepkiler verirken gözünün önünde -kendi seçtiklerince- zûlme tâbi olan vatandaşlarına, komşularına karşı nasıl bu kadar bigâne kalabilir?
"İbrahîmi Din ve Dinlerarası Diyalog projeleri"nin teorisyenlerinden olan Prof. Dr. W. M. Watt'a göre; "Modern bilim ve teknoloji sayesinde dünya büyük ölçüde kültürel birliğe ulaş/tırıl/mış artık sıra 'dinlerin birleştirilmesi'ne gelmiştir. Watt'a göre; "Dinler arasındaki münasebet konusunda da yeni bir anlayış gündeme gelmiştir ki, buna 'diyalog' denmektedir.
Diyalog şöyle olmalıdır: Bazı Hıristiyan ve İslâm ilâhiyatçıları bir takım toplantılar yaparak önce itikada dair esaslarla ilgili zıt görüşleri dikkate almalı, daha sonra da bu esaslardan bazılarının doğru, bazılarının ise yanlış olduğu hususunda anlaşmaya varmalıdırlar." (Modern Dünyada İslam Vahyi - çev. Mehmet S. Aydın, Ankara-1982, Hülbe yayınları)
İsviçreli bir başka diyalogcu yazar Henri Nussle de "İslam'la Diyalog" adlı eserinde Müslümanlara; "Ey dinlerimizin akraba olduğunu cesâretle söyleyen Müslüman! Senden şu düşünceye yer vermeni istiyoruz: Batı sana kültüründen, kapitalinden, yaratıcı dehâsından daha fazla şey verebilir. Sana bir hayat görüşü, meleküt aleminden gelen bir görüşü; bir kelimede, bir isimde, yani İsa adında ifadesini bulan sonsuz ümidi verebilir!" (s.163) vaadinde bulunur!
3. bin yılda Asya'yı hristiyanlaştırma projesi içinde bu yapılanın diyalog mu, yoksa dudağa bir parmak balla kandırarak teslîm alma mı olduğunun biz farkına varmazsak, ilgilileri biz uyarmazsak teslîmiyetçilerle suç ortağı olmaz mıyız?
Watt'a göre diyalogun bir kuralı da; "Benim dinim son dindir" inancından vazgeçmektir! "Dinlerin karşılaştırılması, yani üstünlük ve aşağılık açısından herhangi bir değerlendirmeye gitme, objektif anlamda geçerli olmadığı için gerçek diyalog anlayışı, bu çeşit karşılaştırmalardan vazgeçmeyi icâb ettirir. Söz gelişi bir insan "Benim dinim son dindir." derse bu olmaz. Çünkü buradaki 'son' kelimesi diğer dinlerden üstün olma veya diğer dinleri geçersiz kılma anlamlarına gelir. (...) Konuya çeşitli açılardan bakış gösteriyor ki, başka dinlere mensup olanlar ile gerçek bir diyalog kurulacaksa ve gerçekten çevremizdeki dünya ile doğru dürüst ilgilenerek yaşayacaksak, bu 'son' savunma kalesini, 'bizim dinimiz diğerlerininkinden daha üstündür' inancını terketmemiz gerekir." (s.167)
Bu, Allah'ın Kur'an-ı Kerim'de öğrettiği ile ters düşmek değil midir? "Allah nezdinde hak din İslâmdır."(Al-i İmran-19) ve "Bugün kâfirler, sizin dininizden ümit kesmişlerdir. Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün size dîninizi ikmâl ettim, üzerinize nîmetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâmı beğendim."(Maide-3) şeklindeki Allah hükümlerine ters değil midir?
Tahrîke çalıştığım muhterem, akıllı, îmanlı Türkler; fikirler önce bir kişide doğar, tek kişiliktir, yalnızdır. Sonra taraftarı çoğaldıkça hayâl olmaktan çıkıp ideal şekline dönüşür. Taraftarları arttıkça, katılımı artırmaya çalışanlardan bu uğurda ölüme râzı olanlar çıkar. Ve bir zaman gelir ki kısmî hâkimiyeti sağlanan ideoloji, tamâmen hâkim olabilmek için kendinden olmayanları iknâ edip kazanmak zahmetindense yok etmek kolaylığına yönelir, zâlimleşir!
Artık bir kişilik başlayan bir düşünce; sahibinden başka birinin geçim kaynağıdır, hakimiyetini sürdürebilmek için siyâset silahıdır! Bu; sosyalizmde de, komünizmde de, kapitalizmde de, faşizmde de ve bütün beşerî düşüncelerin tamamında da görülen şaşmaz tekâmül seyridir!
Millî aklın geliştirdiği ve sahiplendiği milliyetçilik haricindeki bütün beşerî fikirler, aynı hayat seyriyle kurnaz siyâsilerin elinde birer ekmek ağacıdır. Günümüzde, Türkiye'de "Millî Görüş" adındaki Erbakan fikrinin hâli ve uygulaması da budur! Gıdası dîn edilen bir beşerî fikrin ikna etmektense yok etmek kolaylığına tercihinin demokratik zulmünü yaşamaktayız!
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: