Cumartesi, Ocak 02, 2010

RÛHUNA KULAK VER EY SAĞIR!...

Rıza Zelyut'un; "Bu milletin rûhu yeter..." diye, sağırların bile duyabileceği Türkçe nârasını okurken aklıma, -dincilerin inâdına- millî şairimiz Mehmet Akif'in, aynı millî duygularla, millî yakarışı geldi:
"Rûhumun senden İlâhî, şudur ancak emeli;
Değmesin ma' bedimin göğsüne nâ-mahrem eli!"
89 sene arayla, aynı bedenin aynı uzvundan, ağzından aynı tonlamayla iki nârâ!... Konuya geçmeden, kasıtlı olarak unutturulmak istenen millî değerimiz "İstiklâl Marşı" hakkında, kısa bir ma'lûmât:
Genç ama yorgun devletimizin zor günlerinde, millî bir marşa ihtiyâç duyulur. Millî Eğitim Bakanlığı ödüllü bir yarışma düzenler. Yarışmaya 724 şiir katılır. Mehmet Âkif, para ödülü olduğu için katılmaz. Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi'nin ısrarıyla şiirini gönderir. "Kahraman Ordumuza" adıyla 20 Şubat 1921'de yazdığı şiir, 12 Mart 1921'de Gâzi Meclis'in gâzilerince ayakta alkışlanarak millî marş olarak kabul edilir.
Millî ruhun, 89 yıldır; "Kör gözlere parmağımız." mantığıyla, Millî Marş olarak terennüm ettiği bu müthîş şiir de Ordumuz'a ithâfen yazılmıştır hatırladık mı?...
Muhammed İkbâl'in; "Müslümanlardan kaçıp İslâmiyet'e sığındım." dediği dincilere inat millîleşen, millî rûhu temsîle mecbûr edilen Âkif, daha önce de Ordumuzu târif ederken;
"Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhîdi.
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın. " demişti...
Akıl, rûhun görüntüsü olan bedeni bazen rûhu rahatsız edecek kılıklara sokar! Rûh tek olmasına rağmen beden, uzuvlardan oluşur. Kafa, kol, gövde, bacak; kafada saç, göz, kaş, kulak, ağız, burun, burun delikleri, kulak delikleri; gövdede kol, bacak; kolda eller, ellerde parmaklar, parmaklarda eklemler, tırnaklar; bacaklarda butlar, baldırlar, bilekler, topuklar, tabanlar; tabanlarda parmaklar; parmaklarda tırnaklar... Rûhun bedeninde, aklın irâdesiyle uzadıkça kesilip atılan saçlar, tırnaklar...
Bâzen aklın akılsızca, aptalca uygulamalarıyla kesilmesi gerekirken ojelenen, altında kendi necâseti de dahil pislikleri toplayan tırnaklar ve yine akılsız akılların, özellikle yabancılaşan entellerin gûya olumlu bir târif yapıyormuşçasına dedikleri; "Etle tırnak gibi..." benzetmesi!
Akılsız akıllar, bu rûhu rahatsız eden benzetmelere, kesilmesi gerekirken tırnağı ojelemeye devâm etsinler! -Şimdilik- mes'elemiz bu değil...
89 yıl ara ile rûhu seslendiren veya rûha seslenen iki ses, bu gün meselemiz...
İki ses te kendi üslûbuyla; islâmla şereflenmiş rûhu temsîl eden Türklere Türkçe sesleniyor...
Millî Şâir Âkif, gene seneler önce "Ordunun Duası"nı yaparken, yazarken;
"Türk eriyiz, silsilemiz kahraman.
Müslümânız, Hakk'a tapan Müslümân.
Putları Allah tanıyanlar, aman
Mescîdimin boynuna çan asmasın.
Âmin desin hep birden yiğitler,
'Allahu ekber!' gökten şehitler.
Âmin! Âmin! Allahu ekber..." diye Türkleşmişken, 90 sene sonra bir daha Türkleşen rûh; müslümân adıyla İslâm rûhumuza saldıran, mescîdimizin boynuna haç astırmağa çalışan, kesilesi tırnaklarımıza, uzayan şampuanla kirletilmiş saçlarımıza; "Bu milletin rûhu yeter." diyor...
Ve size söylüyor! Size söylüyoruz bakıp görmeyenler, işitip duymayanlar! Ben de aynı rûhun seslenenlerinden biri olarak;
"Tanrı, Türk'ü fert yaratmış, zâlimlere dert yaratmış
Mazlûma kol-kanat etmiş, merhâmetli mert yaratmış
Yerle gök az gelir diye yönleri de dört yartmış!
Başlıya baş, dizliye diz eğdiren tek âdil erkim
Yaratılır iken tektim, kıyâmete kadar tekim." diye şükrederek nârâlardayım...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: