Cuma, Ocak 01, 2010

GELEN, GİDENİ ARATTI...

Millet yeni yıla girdik diye sevinirken ben, eskileri özledim! Eski demokrat hatalarımızı, siyâsi kutuplaşmalarımızı, eskittiğimiz güzelliklerimizi özledim!
Eskiden de duymak istediğimiz yalanı söyleyenler seçilirdi! Ağaların desteği, şeyhlerin-şıhların gizlice el vermesiyle parti listelerine giren, seçildikten sonra genel başkanın emri olmadan el kaldırıp indirmeyeceği bilinen millet vekili adaylarına oy sözü verilirdi! Bâzen hem söz hem de oy verilir ve hükümet değiştirilirdi eskiden!
Adaylar milleti, millet adayları kandırdığını bile bile ve güle oynaya sandıklara gidilirdi. Seçimden sonra kazananlar bir dahaki seçime kadar seçildiği yeri unuturken kaybedenler, bir dahaki seçime kadar kandıramadığı, kandırıldığı öfkesiyle herkesle kavga ederdi ve bu kavgalara gülünürdü!
Ruslarla, komünizmle korkutularak Nato'ya girip bağımsızlık karakterimizi uzun süreli izine çıkardıktan sonra, doğru sözlü siyâsilerimize karşı her on yılda periyodik uygulanan darbelerin inadına; "İzindeyiz!" sloganı, tatildeyiz anlamında kullanılarak darbecilerin mağdûr ettiği siyâsilere oy verilirdi! Altı kere giden, yedinci kere getirilirdi!
Seçim biter bitmez şikâyetlenmeler başlardı! İktidar ve muhalefet yandaşları arasında gene çekişmeler vardı ama her çekişme sonunda yapanlara, yapılanlara mutlaka gülünürdü.
"On lira yevmiye, on iki nüfus/ Ne ey oldu gardaş, öldün gurtuldun" diyen, "Günah sisi vardır iman dağında/ Dize kadar çamur yola ne deyim?" diye soran ozanlarımızla; "İşçisin sen işçi kal" diye sol yumruğunu havaya kaldıran popçularımızla; "Aldırma gönül aldırma" diyen devrimci, "Çırpınırdın Karadeniz bakıp Türk'ün Bayrağına" diyen ülkücü sanatçılarla coşulurdu. Ne kadar hoş görülü olunduğunu ispât için rol yapılmazdı.
Partilerin, partililerin, seçmenlerin siyâsi kimlikleri aşikârdı. Sağcı da bilinirdi, solcu da. "Gelene yenge, gidene sağdıç" eyyâmcılara "renksizler" diye berâber kızılırdı. Kızılırdı ve camilerde saklanan bu renksizlerle aynı safta, aynı imama uyarak namaz da kılınırdı! Camiler, cemaatlerce paylaşılmazdı!
Hırsızlar, arsızlar, namussuzlar belliydi! Hırsızın hırsızlık edebi, pezevengin meslek âdâbı vardı! Hırsız fakirin evine asla girmez, pezevenk vesikalı hâricinde kadın pazarlamazdı. Hiç kimse başı örtülü kadına-kıza yan gözle bakmazdı ama adı tesettüre, türbana dönüştürülmüş kıyâfetlerle, lüks arabalarla dolaşan vesikasız tele-kadınlarda olmazdı!
Kurnazlar, kumarbazlar, dolandırıcılar eskiden de vardı ama adresleri belliydi. Hortumcular, milleti soyanlar, kurban paralarını iç edenler cami derneklerinde veya dîni maskeli yardım derneklerinde, Deniz feneri e.V'lerde olmazlardı! Avrupanın Asrın dolandırıcısı diye yargıladığı kişiye "temiz kardeşimiz" diye sahip çıkılmazdı. Yalancılığı tescîlli yalancılar bile yalan yere yemîn etmezlerdi!
Arsızlar, kumarbazlar, hırsızlar bilinir; yalancılar, talancılar, kara borsacılar tanınırdı. Zamparalar, sermâye karılar, pezevenkler, genel ev patronları tanınır, bilinir hatta vergi rekortmeni genel ev patronlarına devlet ödülleri verilirken bile teşhîr edilirdi sessiz sedâsız!
Demokratik haklarını kullanan öğrenciler ve onlara karşı toplum polisi vardı. Onlar birbirini tanır, birbirine karşı tedbirler, yaptırımlar uygularken mahallelerde, sokaklarda asayiş "Bekçi Baba"nın düdüğü ile sağlanırdı. Cibali Karakolu Baş Komseri Cafer ve pala bıyıklı Bekçi Murtaza'nın otoritesi sorgulanmazdı.
Avukatlar, cânîye-bebek katiline kuryelik etmez, hâkimler savcılar siyâsi teröristlere teslîm olmazlardı!
Devlet dairelerinde makamlara yakın mescitler olmazdı ama günlük traşlı, badem bıyıklı, al yanaklı, doksan dokuz tesbihli, kıravatlı, bal dudaklı îmanlı, yalakalar da bulunmazdı!
Millet kavramı da milliyet kavramı da bilinirdi! Milletin mensûbu halklar bilinir, birbirini tanır, millî meselelerde yek-vücûd olunurdu.
Hatırlarken özledim! Eskileri hem de eski hırsızları, eski pezevenkleri, eski vesikalıları, eski stokçuları, kara borsacıları ve bunların korkulu rü'yâları Baş Komser Cafer'leri, Bekçi Murtaza'ları özledim. Gelen îmanlılar, giden îmansız diye iftira edilenleri arattılar, özledim vesselam...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: