Çarşamba, Şubat 10, 2010

PARMAK HESÂBI!...

Ağlanacak halimize gülmek gibi trajikomik bir refleks geliştirdik!
Refleks yerine, 'olaylar karşısında irâde dışı tepki' deseydim, trajikomikin yerine, 'hem acıklı, hem güldürücü özelliği olan' deseydim, cümle kurmakta zorlanacaktım. Dilimiz adına savunmam olan bu kısa açıklamadan sonra ağlamamız gerekirken güldüğümüz iki olayı hatırlayalım.
Bizi, -düzelteyim iktidar yanlısı hukuk fakültesi mezunlarını- "Kozmik Oda"ya kadar götüren olayı, hatırlayalım: Uzun uzadıya, defalarca konuşuldu biliyorum. Biz, yazıya geçirerek kayıt altına alalım...
Çok Sayın Bülent Arınç Hazretleri memleketi Manisa'dayken Ankara'daki ikâmetgâhının önünde şüpheli bir aracın olduğu, Amerika'dan ihbâr edilir! İhbâr üzerine, orada pusuda olan hazır polis mâlum arabayı çevirir. Arabada Çok Sayın Bülent Arınç Hazretleri'ne suikast hazırlığında olan iki subay vardır. Subaylarda silah yoktur. Baskınla panikleyen silahsız suikastçı subaylardan biri, önünde oldukları adresin yazılı olduğu kâğıdı ağzına atar. Yutabilmek için polisten su ister. Polis suyu verir ve subay içmek için ağzını açtığında kâğıdı fark eder, parmağını sokarak kâğıdı, suikast belgesini yutulmaktan kurtarır! Parmak, biiiir!
Son günlerde kimin parmağı kimin gözünde belli değil ve istikrârımızın içine bir parmak musallat oldu! Geçtiğimiz günlerde; suikastçı-silahsız subayın ağzından kâğıdı çıkaran parmaktan intikam alırcasına hükümet aleyhtarı, ideolojik gösterici bir grupta, bir polisin parmağı ısırılarak kopartıldı! Parmak ikiiii!
Dîn-i mübîni yâni hayrı-şerri, iyiyi-kötüyü ayıran, açık-meydandaki dîni korumak adına; "adeta ikinci peygamberimiz gibidir" târifli Recep Tayyip Erdoğan'ın dokunulmaz fedâilerinin, hatta kabinedeki sağlıktan sorumlu bakan fedâisinin yaptıkları cihad hareketinde, serçe parmaklar kırıldı! Parmak üüüüüç!
Hani; "Kör gözlere parmağım!" derler ya tam da o misâl serçe parmakların kırıldığı cihatta, gözler görsün diye takılmış olan bir kaç gözlük te kırıldı! İsteyen tesâdüf desin, isteyen tevâfuk, isteyen de denk gelme...
"Çarşıda mum kalmamış, körün de çok umurunda!" sözüyle ilişkilendirsem çok mu parmaklamış olurum?
Bir de meşhûr parmak hikâyemiz:
Temel doktora gider. Parmağı ile neresine dokunursa dokunsun canının müthiş acıdığını söyler! Tepeden tırnağa muayene edilir ama Temel sapasağlamdır! İtiraz eder; "Ula peçi sağlamisem neden ha burama da dokunduğumda canım yanayi?" diyerek parmağını yanağına değdirir ve feryâd eder! Yeniden muayene, yeniden sapasağlam! Son olarak bir intör doktorun ısrarıyla Temel, ortopedi servisine sevk edilir. Muayene sonucu görülür ki Temel'in yanağına dokunduğu işâret parmağı kırıktır! Parmak döööörrt!
Asıl parmak, meşhûr "mali"nin, yıllarca ekrandan gözlere soktuğu; "Parmaktan sonra!"sında!...
Millet olarak işâret parmağımız kırık ve neremize dokundursak canımız yanıyor! Vurunca da canımız yanıyor, vurmaya kalkan eli tutunca da!
İşçiye dokunuyor feryât! Köylüye dokunuyor, esnafa dokunuyor, emekliye dokunuyor, sanayiciye-işverene dokunuyor feryâd ü figan!...
Askere dokunduğunda, yargıya dokunduğunda, tesettüre dokunduğunda, açlıma-saçılıma dokunduğundaki hâlini söylemeğe gerek yok! Adamın, milleti döverken canı yanıyor!
Ortopedi servisimizin seçim sandığı olduğunun; kırık parmağımız da farkında, işaret parmağı kırık olduğu için sakınılamayan serçe parmakları kıranlar da, dîn-i mübîni korumak adına yapılan cihada karşı savunmaya geçen müslümanlar da ve millet te...
Kaçan da Allah diyor, kovalayan da vesselâm! Bu işte bir şeytan parmağı yok mu?...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: