Salı, Şubat 16, 2010

SESSİZ SÛR DÜDÜĞÜ!...

"Maşallah" veya mavi boncuk takarak teknolojiye yaptığımız katkıyı, zor günlerin aşılmasına dua ederek tekrarlıyoruz!
Zor günlerin zor adamlarında panik var! Kahramanlar, mücâdele etmeden teslîm oldular sanki!
Onlarca yıl, net duruşlarına saygı duyduklarımızın saf değişmeleriyle, deyişip gelişmeleriyle; komünistin, ateistin dincilikten geçinenlerce finans edilmeleriyle, dinsizle dincinin ittifâk ederek millî değerlere saldırmaları ile de millî aklımız karıştı!
Ölümün onursuz yaşamaya tercîh edildiği destansı dönemler, tevâtür sayılmaya başladı! Yalaka kalabalıktaki yalnızlığın müthîş gürültüsü, kuva-y-ı seyyârelerin beyinlerini; yalnızlığa terk edilen münevverlerin canhıraş çığlıklarıysa îmanın vicdânını patlatıyor! Bu sessiz Sûr Düdüğü'nün hazırladığı tûfanı kaç kişi hissediyor acaba?
Mevcût bir beşerin bu sıkıntıyı tesellîsinin mümkün olamadığını görüyor; "-Resûlüm- İşte biz böylece her peygamber için suçlulardan düşmanlar peydâ ettik. Furkan/31" ve; "Sizin bir kısmınızı diğer bir kısmınıza imtihan vesîlesi kıldık, bakalım sabredecek misiniz? Furkan/20" âyetlerindeki ilâhi hikmete teslîm oluyoruz.
Zor işlerin, zor adamlarca yapılacağını biliyoruz. Bu zor adamların nerede olduğunu, bir bilebilsek!... Bu zor adamlardan birinin; "İdeallerin gerçekleştirilmesinde, millet adına doğruların yapılmasında partilerin yeri nedir?" sorusunu hatırlıyorum. Cevâbı, sorunun tonlamasındaydı!
İdeallerin şahsî hatalara ve tutkulara kurban edilmesini, bir çürük meyve yüzünden tonlarca mahsûlün çürük sayılması insafsızlığını, defalarca görerek ne yapacağımızı şaşırdık!
Millet adına doğruların yapılabilmesi için, ideallerin gerçekleştirilebilmesi için şart olan partilerin, şahıslara yük olduğunu biliyoruz! Partilerin yük olduğu kişilerin tamamının partilerinin dışında bırakıldığını da biliyoruz! Partilerin yetkisiz idealist kişilere yük olduğu bu insafsız günlerde idealistlerin, millî hayâlleri olan münevverlerin, partilerden umudu kalır mı?
Doğrunun rakîbi yanlıştır! Yanlışın çoğaldığı, yanlış sıfatlı kişilerin çoğunluk olduğu günümüzde, doğruların yalnızlığa mecbûriyetini ve işlerinin imkânsıza yakın şekilde zorlaştığını biliyoruz!
Hâlâ; "Dere geçilirken at değiştirilmez." töresinin verdiği sorumlulukla, şahıslara yük olmuş partileri, sistemin "demokrat sultan"larının savunulmasını ve işin zorluğunu bilerek bu yanlışı yapanların sıkıntılarını da biliyoruz!
En doğru insanın, yanlış safta durursa, yanlış tarifi alacağını defalarca yazdık. Doğrular; doğru zamanda, doğru safta yer almadıkları sürece canımızı yakan bu zâlim yanlışlara mecbûruz!
Perâkendeleşmiş aklımızla, doğru safta kararsızız!
Şahsen kendimi İngiliz işgâlindeki İstanbul'da, işgalcilerin atlarının çekildiği tekkelerde gibi hissediyorum! Külliyenin, mektebin, medresenin, tekkenin sadece binadan oluşmadığını; tekkeyi tekke yapanın cemaati olduğunu, mürşîdi uçuranların müritleri olduğunu söylemeğe sanırım gerek yok.
Tekkemizde Mürşîd ölmüş! Mürîdan yas için inzivaya çekilerek tekkeden çıkmış! Tekke; mürailere, takîyyecilere, intikamcı inançsızlara kalmış! Ve tekkeyi dolduran intikamcılar, yaslı mürîdanı, -onlardan habersiz- kaçaklıkla, döneklikle, ihânetle suçlamış!
Sana sığınırız Ya Rab!
"Sakın Allah'ı zâlimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Ancak Allah onları -cezâlandırmayı- korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor. -İbrâhim/42" buyruğuna teslîm olarak sana sığınırız...
İşimiz dua ve bedduaya kaldı! Zor işlerin halline katkımız bu kadar olunca da mesele gittikçe ağırlaşıyor!
Ey şühedâ vârisi Milletim; Ümitsizliğin imansızlık olduğunu bilen milletim; "Küfrün karşısında susan dilsiz şeytan gibidir." diyen Peygamber ümmetinden değil misin sen?
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: