Perşembe, Temmuz 15, 2010

YARASANIN GÖLGESİ OLMAZ!...

Gün varsa, güneş varsa, ışık varsa; ayakta olanın, yürüyenin yalnızlığı mümkün mü? Işık nerden gelirse, güneş nerden bakarsa ayaktakine, yürüyene; önünde, arkasında, sağında, solunda gölgesi olmaz mı ayaktakinin?
Eşref-i mahlûkatın, düşünen tek varlığın, aklı olan tek canlının; âlemleri içinde var eden veya yok eden kudreti, Allah'ı içine, gönlüne, kalbine sığdırabilecek cesâmetteki birinin yalnızlığı mümkün mü?
Bu kadar özelliğine, bu güzelliğine rağmen kendini yalnız hissedenin, yalnızlıktan ürkenin, yalnız kalmaktan korkanın aklı sorgulanmaz mı?
Kendiyle başbaşayken, kendini kendi gibi Yaratan'la başbaşayken yalnız kalabilir mi insan?
"Size şah damarınızdan da yakınım." diye adresini bütün akıllara vermiş olan Kudret'le birlikte olabilen akıllı, yalnız kalabilir mi?
Aklının gölgeleri düşmez mi gönlüne îman sahibinin? Yarasanın gölgesi olur mu? Akıllı olmasa bir insan, îmanlı olabilir mi? Îmanlı insan, akıllı insan, insanlığının farkında olan insan, kendiyle başbaşayken yalnız kalabilir mi?
Güneş ne yanda olursa olsun, yeter ki olsun; güneşin olduğu yerin öbür tarafında gölgesi olmaz mı akıllının? Akıllı, îmanlı insan, yanında sürünen gölgesine istediği kimliği yükleyerek kendine yoldaş etmez mi?
Akıl gönüle, gönül hissiyâta, hissiyat hayâle hükmetmez mi? Bu hükümler sonunda bırakın ışığın, güneşin olmasını karanlıkta bile insan kendine gölge bulmaz mı?
Ya ne sandınız?
Aklıyla gönlüne, gönlüyle hissiyâtına, hissiyâtıyla hayâline hükmedebilen insanların kendilerine firarlarını kaçış mı zannettiniz yoksa? Kimseyle dövüşe tenezzül etmeden gölgesiyle savaşan akıllıların, Cihâd-ı Ekber'de olduklarını anlayamadınız mı?
Anlayamadıysanız, kendine firâr eden akıllı îman sahiplerinin davranışlarını, sükûtlarını ikrârdan saydıysanız, size acınmaz mı?
Zehri zemzemle şerbet ettiler!
Gölgelerinden korkanların, karanlıkta tek yürürken kendi ayak seslerinden ürkenlerin, sarhoşluğu cesâretten sayıp sarhoşluk sonrası ağrıdan patlayan başlarıyla uykuya sığınanların, sarhoşluk sonrası ağrılı başlarını saklamak için uykuda rüyalarına kaçanların tamâmına sundular bu zehr-i zemzemi!
Aşk adına; mâşukla bir olup âşıka saldırdılar!
Dîn adına; şeytanla bir olup îmana saldırdılar!
Açılım adına; açlıkla bir olup açlara saldırdılar!
Ümmetçilik adına; Haçlı'yla bir olup Allah'ın süvarileri Müslümân Türk'e saldırdılar!
Müslüman zehr-i zemzemle sersem; 'Haçlı müslüman', şarapla sarhoş; entel, kadın memesiyle değişeceği vatan aramakla meşgûl!... Kahramanlar ya ölmüşler kahramanlaşmak için ya da ölüm yarışındalar ölümsüzleşmek hevesiyle; ya da gözaltındalar Haçlı'ya vurmasınlar diye!
12 Eylül'den kalan resimler çoğaltmışlar tek başlarına yürürken ayak seslerinden ürkenler!
Ramazan'da oruçlu milletin önünde kürsüde su içmeği, aklına hürriyet vermek diye gösterebilen din tâciri NATO generallerinin 12 Eylül'lerini, 12 Eylül'de aynı mantıkla aklamak için!
Gölgelerinden korkan bu akıl yoksunları, akılsızlıkla îmanın bir arada olamayacağını bilmeyen bu entel rehberli kervânbaşları; dünyayı dünyâlıkla, şahsiyeti makamla koltukla var zanneden bu güneşten, gölgeden korkanlar; Haçlı'nın bindirdiği bakımsız Rossinante'nin belinde, elindeki sopayı mızrak zannederek yeldeğirmenlerine değil millete saldırıyor ve kendilerini Müslüman memleketinde şövalye zannediyorlar!
Madem hayâlî olacaklardı; Karagöz olsaydılar ya! Akıllı-entel hayâl olmak istediyseler neden Hacivat olmadılar? Bizim Karagöz, Donkişot'u her zaman dövmez mi?
Bu akılsız şövalyeleri, Donkişot'ça emânet Rosinente'nin belinde bırakarak kendine firâr eden akıl sahiplerine dikkat etmek gerek!
Akıl da bunu emreder, îmanda, dîn de, millet te... Hayır bu birlikten çıkar! Bu akıllı birliktelikten de asla Haçlı işbirlikçilerinin dayatmalarına; "HAYIR!" dan başka bir hayır çıkmaz...
"TÜRK'E BAŞ OLMAZ TÜRK'ÜM DEMEYEN."
Selâm, sevgi, dua..
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: