Perşembe, Eylül 29, 2011

VUR ABALIYA!...

Sözlüğe göre adâlet: hakka riâyetkârlık, hak tanırlık, doğruluk, hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetme diye biliniyor. Adâlet sağlayıcının yani hukuk adamının; aklı ve vicdânı her zaman iş başında olmak zorunda. Vicdân; aklen ve hissen fıtrâti kurallara uygun çalışırsa içsel bir denge sağlar, nefisleri tahrîk etmeyen sonuçlara varır. Vicdân, yaratılış kurallarına uymayan şeyleri reddeder.
Bir "Hak'kın Hukuku" bir de "Hukuk'un hakkı" olduğunu biliyoruz. Ülkemizde hukuk adamlarının görevlerinin en başında "Hukuk'un hakkı"nı savunmak görünüyor. "Hak'kın Hukuku" sonraki sıralara düşüyor ve adâlet sağlanamıyor ve "Hak'kın Hukuku"nu savunmak için tek yol olan kavga-dövüş başlıyor! Hukukun hakkı için suçsuz insanlara sadece Kürt olmaları nedeniyle dışkı yedirir, binlerce can alan bir bebek katilini cezalandırmaz-asmazsan, "Hak'kın Hukuku", savaşı başlar!
Hırsızlık yapan Fatima adında bir kadın Hz. Peygamber(s.a.v.)'in huzûruna çıkarıldı. Suçu sâbit olduğu için Hz. Peygamber onu cezalandıracaktı. Fakat Mekke’nin ileri gelen bir kabilesindendi. Bazı kişiler kadının cezalandırılmaması için Peygamberimizin çok sevdiği Hz. Üsâme’yi aracı olarak gönderdiler. Bu duruma kızan ve üzülen Peygamberimiz yüksek bir yere çıkarak şu konuşmasını yaptı: "Ey İnsanlar! Geçmiş milletlerin ne yüzden yollarını sapıttığını biliyor musunuz? Onların asilzâdeleri bir şey çalarsa onu cezalandırmazlar, itibârı az olanları çalarsa onu cezâlandırırlardı. Allah'a yemin ederim ki böylesine âdi bir işi o Fatima değil de kızım Fatima yapmış olsaydı onu da cezalandırırdım." (Buhari-Hudûd-11)
Hz. Peygamberimiz(s.a.v.)'in bu örnek uygulamasını ve Fatih'in; "Sürünün selâmeti için alaca dananın katli vâciptir." fetvâsıyla kardeşini boğdurmasını hatırladım, kıyasladım! "Kurunun oduna yaş ta yanar." tehlikesinin, adâletle nasıl önlendiğini hatırladım.
Nüfusun nerdeyse 1/5'inin yaşadığı İstanbul Başsavcı Vekili Turan Çolakkadı'nın; "
Bir masumu cezalandırmaktansa on suçlunun cezasız kalması evladır." şeklinde ifâde ettiği adâlet anlayışı, dünden beri beynimi zonklatıyor!
Fatih'e kardeşini boğduran; "Sürünün selâmeti için alaca dananın katli..." adâleti ile suçluluğu tespit edilemeyen biri yüzünden onlarca PKK'lının, İnsan hakları'ndan faydalandırılarak cezâsız kalmasına razı olabilecek bir vicdânın varolabileceğini düşünerek daraldım!
Acaba; Hükûmet'in görüşmediği yüksek sesle söylenen; görüşüldüğünü ispatlamayacakların "şerefsizlik"le suçlandığı; Devletin herkesle, MİT'in şeytanla bile görüşebileceğine cevâz veren adâlet anlayışı da benzer vicdânlardan mı mülhem?
İslâm adâletini, Hristiyan Haçlı'nın dikte yasalarıyla sağlamak mümkün mü? "Allah'a yemin ederim ki böylesine âdi bir işi o Fatima değil de kızım Fatima yapmış olsaydı onu da cezalandırırdım." uygulamasıyla; "Şeytanla da görüşür. Görüştürdüğümüz adamımızdan da kolay vazgeçmeyiz." vicdânının bir benzerliği var mıdır? Var da ben mi göremiyorum?
Suçlu-suçsuz, görevli-görevsiz, korucu-eşkiya, resmî-sivil, öğretmen-öğrenci, imam-cami cemaati, asker-polis-hemşire-öğretmen-işçi-köylü farkı gözetmeden kırk bin insanın ölümünden sorumlu ve suçu sâbit bir zâlim câninin, emrine tahsîs edilen bir adada özel bakıma tâbi tutulması adâlet anlayışı; "Bir suçlu yakını cezalandırmaktansa on suçsuz ötekinin fedâsı evlâdır." yorumundan mı kaynaklanıyor? Silivri'ye, Hasdal'a ve İmralı'ya bakarak bu mukayeseyi yapmaya zorlanan aklımın günâhı ne?
Yıllardır suçları tespit edilemeyen Sevgi Erenerol'un, Kemal Kerinçsiz'in, Müyesser Yıldız'ın, M. Levent Göktaş'ın adlarını ağızlarına almayan, sadece kendilerinden iki Gazeteci üzerinden feverân eden taraftarlık ta, AKP adâletiyle aynı davranış değil midir?
Yarın Gâzi Meclis'i bir daha murdarlayacak, inanmadıkları yemini tek ayaklarını kaldırmadan papağanca tekrarlayacak olan siyasallaşmış PKK'lılarla sövüşerek sağlanan müzâkere sonucuna mı hazırlanıyoruz?
Bir "Evet"le milletin ipini kendine çektirmek, bu değil midir? 12 Haziran Seçimleri'ne "Evet" destekli girenlere; Devletimizi, Cumhuriyetimizi, üniter yapımızı, Vatan Bütünlüğümüzü sorgulasın-yargılasın-cezalandırsınlar diye yetkiyi biz vermedik mi?
Hormonlu demokrasi ile beslenip devleşmelerini sağladığımız cüceler, yılların birikmiş kin ve öfkesiyle saldırıyorlar, saldıracaklar, gönümüzü soyacaklar! Ne yaparlarsa yapsınlar, iki kişiden birine ve "Evet"çilere az bile! Yapılan çok ta insafsız değil! Hiç değilse Çolakkadı'nın bire onuna karşı, bire bir vesselâm...
"ZULM İLE ÂBÂD OLANIN ÂHİRİ BERBÂD OLUR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: