Perşembe, Eylül 01, 2011

İKİNCİ ERGENEKON TÜRKİYE...

Türk'üz. Türk Milleti mensûbuyuz el'hamdü li'llâh.
Millî duygudan yoksun kimliksizler itirâz etseler de Türk yaratılışına şükretmeğe, milleti ve tarihi ile övünmeğe her Türk'ün hakkı vardır. Tarihte bu büyük milletin gözleri önünde nice dev medeniyetler doğmuş, büyümüş, gelişmiş, batmış, tarihin hâfızâ çöplüğüne terk edilmiş ve olanları Türk Milleti izlemiştir!
Tarihte hep devletli olan, esâreti hiç yaşamamış, defalarca uzun süreli imparatorluklar kurmuş Türk Milleti'nden korkanların, Osmanlı'nın çöküşünde bütün kinleri depreşmişti!
Yüzlerce yıl "Haçlı Seferi" adıyla yapılan sayısız saldırıyı, İslâm adına tek başına engelleyen Türk Milleti'ne duyulan kin, bu psikopat beklentinin en önemli nedeniydi! Churchill'in; "Bir kolumuzu bağlasalar tek kolumuzla bir haftada geçeriz." dediği Boğazlar, on dört ay geçilemeyince; "Hasta adam iyileşiyor mu?" korkusu depreşmişti! Dünya'nın en güçlü ve en seçkin ordularının; "Çanakkale geçilmez!" destânıyla durdurulduğu yer, dünyanın merâkı olmuştu! Aylarca süren bombardımanla "herc ü merc" olan Çanakkale'de etrâfa saçılan tarihî kalıntılar bütün arkeologların dikkatini çekmişti! Haçlı Dünya'nın en usta gazeteci ve muhabirleri, Çanakkale'deydi. Bunlardan biri de arkeolog ve Türkölog olan Hümanilat Gazetesi Muhabiri Mösyö Valantin'di. Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları'ndan "Aydınlar Konuşuyor" adlı kitaptan bir bölümü hatırlatmanın tam zamanı.
Çanakkale ve çevreyi inceleyen Mösyö Valantin'in kumlarla oynayan üç çocuk dikkatini çeker. Birer çuvalın dibi açılmış, bir tarafı ortasından ve köşelerinden kesilerek elbise diye üstlerine geçirilmiş, ayakları çıplak, elleri-kolları mosmor çok zayıf üç çocuk!... Mösyö Valantin, bu üç perîşan çocuğa bakarken bir yandan da tarihi ve son Türk İmparatorluğu'nun da tarihin hâfızâsına atılmak üzere olduğunu düşünüyordu. Bu duygularla çocuklara sorar; birinin sekiz, diğer ikisinin dokuz yaşında olduğunu öğrenir. Sonrasını kitaptan okuyalım:
"Bakışlarını, mosmor olmuş yüzlerinde, ellerinde ayaklarında gezdirdikten sonra ilk soru sorduğuna çevirdi:
- Baban ne iş yapıyor?
- Öldü.
- Nerde öldü?
- Savaşta.
- Niçin öldü?
- Dîn için öldü.
- Dîn için öldüğünü nerden biliyorsun?
- Caminin İmâmı söyledi. Diğer ikisi de aynı şeyleri söyleyince tekrar bakışlarını birinci çocuğa çevirdi.
- Size anneleriniz mi bakıyor?
- Üçümüzün de annesi öldü. Bize ebe-ninemiz bakıyor.
- Nerede oturuyorsunuz?
Bir eliyle karşıdaki derme çatma kulübeyi işaret etti:
- Şurada.
Türk tarihine biraz âşinâydım. Tarih burcunda ilk büyük ataları Oğuz Han’ın, "Gökyüzü çadırımız, güneş bayrağımız" sözünü duyar gibi oldum. ... Ama büyük olmak, ölmemek değildir! Her fâni gibi bunlar da ölümü tatmak üzereler. Nerede Lidyalılar, Frigyalılar, Etrüskler, Etiler? Kader, bu büyük milletin çocuklarını bir torba kemik haline getirdi, çuvallara doldurdu; o çuvalları mühürleyecek, bir ulu çınar gibi bu köklü millet de tarihten çekilecek!... diye düşünürken, çocukların bana gösterdiği kulübenin kapısı açıldı, bastonuna dayanarak bir ihtiyar nine çıktı, çağırmaya başladı:
- Gazanfer, Muzaffer, Mücahit! Koşun çorba yaptım.
Çuvalların içindeki çocuklar kulübeye doğru koşarken düşünmeye başladım. En kara gününde, derisi kemiğine yapışmış, ancak çuvallarla sarabildiği çocuklarına bir nine, Gazanfer (kükremiş aslan), Muzaffer (zafer kazanmış), Mücâhit (Allah için savaşan) adlarını takabiliyorsa, o millet mağma tabakasına gömülse, oradan fırlar çıkar. Ey bugünün mağrûrları! Bu milleti selamlamaya hazırlanmanız gerekir diye zihnimden geçirdim."
Haçlı'ya ve işbirlikçilere göre; "Türkiye sadece Türklere bırakılmayacak kadar önemli" ve büyük, biz Türk Milliyetçilerine göre ise hem önemli, hem küçük hem de "İkinci Ergenekon"dur! Tarihe göre bir saniye mesâbesinde olmayan bu zor günleri aşacağımızdan zerre endîşemiz yoktur vesselâm...
"HANGİ ÇILGIN BANA ZİNCİR VURACAKMIŞ ŞAŞARIM!"
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: