Çarşamba, Nisan 11, 2012

AYILANA, GAZOZ!...

Mevcût hükümete ve güya muhalif siyâsi partilerin mensuplarına basit bir soru sormak isterim!
Ekonomik, sosyolojik, psikolojik bir soru değil! Hatta bir müktesebât yani bilgi birikimi gerektirmeyen göreceli bir soru...
Kırk yaş ve üzeri kişilerin kolaylıkla hatırlayacağı, uykusu kaçan gençlerin gece geç vakitlerde, dindâr maskeli tv'lerde izledikleri eski Yeşilçam filimlerinden, güncelliğini kırk yıldır kaybetmeyen bir konuyu sormak isterim...
Sonra soruyla ilişkilendirerek meseleyi, bizzat kendime getirerek irdelemeye çalışacağım!
Soru basit ve keyifli: Tecavüzcü Coşkun, evden kaçan iyi aile kızlarına neden gazoz içirir?
Sonra ilintili ikinci soru: Günümüzde Tecâvüzcü Coşkun var mı? Varsa hâlâ iyi aile kızlarına gazoz içiriyor mu?
Cevapları, kahkahaları duyar gibiyim! Tecâvüzcü Coşkun, iyi aile kızlarına uyku ilacı kattığı gazozu, tecâvüz etmek için içirir! Tecâvüz etmeyeceği kıza, niye gazoz içirsin ki? Hızlı-kontrolsüz göçlerle güya şehirleşme adıyla metropollerin "varoşlar"ında, kurnaz kişiler; "O, binmeyeceği eşeğin önüne ot koymaz!" şeklinde tarif edilmez mi?
Şehir, hatta metropol ve eşek!... Ve eşek binicisi!... Ve binmeyeceği eşeğe ot vermemek!...
Yine şehir, hatta metropol, dünya metropolleri klasmanında yeri olan İstanbul, 75 milyonluk bir ülkenin basın ve medyasının tamamına yakınının merkezi!... "Dolma kalemler"in transfer ücretleriyle yalı-yat-kat alabilmek için canhıraş rekabete girdikleri bir dünya cenneti!... Ve varoşlar! Ve eşek! Ve eşek binicisi ve binilecek eşeklere verilen ot!
Yardım paketleri! Odun-kömür! Önce "Ananı da al git!", sonra çatkapı bir gecekondu ziyâreti! Bağdaş kurup oturmalar, kucakta bir varoş çocuğu ve paket oylar!
Uygulamanın adı demokrasi! "Demokrasi gereken durakta inilecek tramvaydır./ Demokrasi amaç değil araçtır." diyebilen bir siyâsetçiden, seçmenlere sunulan bir kucak yeşillik! Sonuç; varoşlardan, bir kucak yeşil'likle alınan paket oylar ve iktidarken üç kere, oy artışıyla kazanılan sandık zaferi!
Soru ve cevâbıyla bu söylediklerimizin ne alâkası mı var? Aynayla konuştuğumu, sözlerimin birinci derecede muhatabının, aynadaki ben olduğunu itiraf ederek söyleyeyim: "Tecâvüzcü Coşkun, niye bize de tecâvüz etmedi?" diye içerleyen, varoşlardaki köylü güzelleri hasetiyle kırk yıllık alışkanlığımızla inadına aynı partiye oy veren ben! Dışlanmama, ötelenmeme, hâin ilan edilmeme rağmen; "Benim partimden başka parti yok!" diyen ben!
"Türk'üm, Türk Milliyetçisiyim. Türk Milleti'ndenim, Türk Milletçisiyim." diyerek dolaşıp; "Farklılıkların farkındalıkla ülke yönetimi!/ Sosyal dayanışmanın siyâsal iz düşümü/ Çiçek bahçesi" şeklindeki 68 Kuşağı'ndan daha solcu söylemlerle sahaya inen partiye oy veren ben!
Ve hayatı boyunca, bir kere bile; "Demokratım." dememiş olan ben!
Bana benzer veya onlara benzediğim epeyce kişi olduğunu da biliyorum!
Kardeşin kardeşe neler yapabileceğini Habil-Kabil Kardeşlerden bilmemize rağmen, Türk ve Osmanlı tarihinde kardeşleri tarafından öldürülen, boğdurulan kardeşleri bilmemize rağmen; Mete Han'dan, Yavuz Sultan Selim Han'dan oğulun babaya neler yapabileceğini bilmemize rağmen, "Bin yıllık kardeşliği yaşa ve yaşat!" sloganına itibar eden ben!
Ve kendi kendimi kandırarak asla demokrat olmamama rağmen, demokratlık yarışına giren ben!
Ve 21. yy.'ın Demokratik Haçlı Bombaları karşısında tedbîren bir araya gelmeye çalıştıklarına inanmak istediğim Türkçe konuşan devletler arasında oluşturulan Türk Dayanışma Konseyi Genel Sekreteri Halil Akıncı'ya yöneltilen; "Türk Cumhuriyetleri, 'Türkiye, Arap Baharı politikasında takip ettiği tutumu bize de yansıtır mı' diye bir endişe duymuyor mu?" sorusuna verilen; "Tarihte hiçbir devlet, demokrasi ile kurulmamıştır." cevabı!
Ve demokrasi! Ve İleri Demokratlar! Ve Demokratik Haçlı Bombaları! Ve demokrasi gazozuna bazen din, bazen mezhep, bazen tarikat-cemaat, bazen milliyetçilik, bazen şövenizm katarak millete içiren Siyasal Tecavüzcü Coşkunlar!
Ve; "Bu kadar cehâlet ancak tahsîl ile mümkündür." diye diye ölen, Sakallı Celâl!
Eşeğin olduğu yerde, semercinin olmasından daha doğal ne olabilir ki vesselâm...
"UDAÇI ERTİ TÜRK BUDUN, ÖKÜN!"
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: