Salı, Nisan 17, 2012

ESKİYE RAĞBET DE ESKİDENMİŞ!...

"İki günü aynı olan, ziyândadır." diye gelişmeyi öğütleyen bir Paygamber ümmetiyiz.
"Hiç ölmeyecek gibi çalış, yarın ölecek gibi ibâdet et." diye dünya ve ahireti dengeleyen bir dînin mensûbuyuz da bugünümüz niye hep dünden kötü?
Hayata yenilmiş müflîslerin; "Eskiden..." diye başlayan masallarını, dinlemeden anlamak mümkün ama bu sohbet, genellikle dinleyeni sıkar! Çünkü herkesin 'eskiden'leri var ve hiç kimse, kendi 'eskiden'ini, başkasının 'eskiden'i ile kıyaslamaya tenezzül etmez!
Hepimizin dede-ninemiz, ana-babamız; sıkıştığımızda gittiğimiz büyüklerimiz vardı eskiden, şimdi yok!
Sarı Paşa, Gâzi Paşa, Atatürk ünvanlı, "Bağımsızlık karakterimdir." diyen gök gözlü Atamız vardı eskiden, şimdi yok!
Daha dün; "Yanlış yapıyorsunuz! Gerekirse kan dökeriz! Ne mozaiği ulan?" diye Türkçe kükreyen, Başbuğ Türkeş vardı eskiden, şimdi yok!
Dün var olanlar, bugün yoklar diye, ziyânda mıyız?
Hz. Peygamber(s.a.v.)'imiz ve fizîken yokluklarını bildiğimiz ama hemen her ânımızda varlıklarını hissettiğimiz manevî ölümsüzlere rağmen, ziyânda mıyız?
Gösterilen yoldan, öğretilen terbiyeden, bırakılan ahlâkî mîrâstan uzaklaşıp kendimizi harâb eden biz mi, aklımızı hiç kullanmayan biz mi, yoksa "Niye biraz daha fazla mal bırakmadılar?" diye tembelce sitem ettiğimiz eski büyüklerimiz mi kabâhatli?
Yarın ne yapacaklarını bilmeyen, dünlerini reddederek Haçlı tâlimatlarıyla Şühedâdan, Gâzi Paşa ve arkadaşlarından kalan Vatanı, ehîl kadrolardan kalan millî kazanımları-KİT'leri, "Babalar gibi" satan, hoyratça harcayan; sahip oldukları mevki ve makamlarını borçlu oldukları Cumhuriyetle hesaplaşmaya niyetlenen; işgalcileri kovup Haçlı atlarına ahır edilen cami minârelerinden yeniden Ezan-ı Muhammedi'yi inletenleri unutarak laiklikliği dinsizlik diye tarif eden, demokrasiyi "amaç değil araç" bilen, ileri demokrat yeni büyükler(!)imiz mi hatâlı?
Dinlerarası Diyalogcu işbirlikçilerle mi, Haçlı ile müslümanlara bomba yağdıran Medeniyetlerarası İttifakçı 'Haçlı Müslümanlar'la mı, Müslüman katleden Haçlı askerlerine duâ edenlerle mi, bunlara yağcılığı-yalakalığı entellik sayan, dönen-değişen-gelişen, eyyâmcı, ucuz dolma kalemlerle mi ziyândan kurtulacağız?
Eski, eskiden, eskici kavramları neye yarar? Yenileşmezsek, güncelleşmezsek; önce ittihâd(birlik) ı, sonra terâkki(gelişme)yi düşünmezsek ziyânda değil miyiz?
Kırk yıllık Ülkücünün, 68 Kuşağı Solcunun, Milli Görüşçünün eskisi-yenisi mi olurmuş? Kim, kimi kandırıyor? Kim, kimle dalga geçiyor?
Askerlik yaptık diye şimdi hepimiz, eski asker miyiz?
Hepimiz çocuktuk diye kime "eski çocuk" denilir? Denilse komik olmaz mı?
Kaç kişinin, sadece kavga ve didişmelerle hatırlanan, çocukluk arkadaşı diye iltifat edilen kişiyle dostluğu vardır? Çocukluktan sonraki gençlik ve delikanlılıkla başlamaz mı herkesin 'eskiden'i?
Ve hepimiz; 'eskiden' ahlâksızlığını, dönekliğini, korkaklığını bildiğimiz kişilere ayıplarını kapatmak öğretisiyle güzel ahlâk adına yataklık yapar ve ahlâksızlıkta istikrârlı ahlâksızlar'a yenik düşeriz!
Artık sorgulamak gerek! Bu dönekler, kalleşler, korkaklar, ahlâksızlar mı; yoksa onlara -güya- doğru yapıyormuşça tanıklık ve sırdaşlık ederek susan biz mi suçluyuz?
15 yıldır, bütün 'eskiden'leri inkâr ederek mevcût Genel Başkan'a yakın olmaktan, O'nun sâyesinde edindikleri makamdan başka hiçbir başarıları olmayan, bugünleri dünlerinden kötü ziyândakiler yüzünden milyonlarca Ülkücü, dolayısıyla Türk Milleti azâb çekiyor!
Eskiler, eskici kapılarında, uyduruk 'eskiden'lerini pazarlayarak, dünü inkâr ederek alınıp satılıyorlarsa kim, kime ne yapabilir?
15 yıldır; "yanlış söylem-yanlış uygulama"larla 'eskiden' de hiçbirşey olamamış hiçlere iltifât edenler mi, en yakın yalakalar içinden seçerek hiçleri bir yere oturtmaya mecbûr kalanlar mı, hiçlerin hiçliklerini bilerek 15 yıldır susan, biz mi kabahatliyiz?
Sağcı-solcu, ülkücü-devrimci, dinci-laik hepimiz birbirimizi biliriz!
İğrenç komplolara figüranlık ederek hiçlikleri yanında aptallıklarını da tescilleyenlere, ufacık bir ikâz şart artık! Yeter oldunuz! Çekilmez oldunuz! Ya susun ya da susun! Susun da sükûtu ikrârdan sayarak selâm almayı farz bilenleri kaybetmeyin vesselâm...
"TAŞLAMAYLA SÜRÜYE GİDEN İT, KOYUNU KURDA VERİR!"
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: