Pazartesi, Nisan 09, 2012

"ÜLKÜCÜLER"İ İZLEDİM...

"Ülkücüler" Belgeseli"ni izledim.
Yorum ve düşüncelerimi ifâdeye; "Beğenmeyen, bundan iyisisini yapar!" diye başlayarak hem tenkît edenleri, hem de kendimin tenkîte niyetimi engellemeye çalışacağım!
Üzerimden kırk yıl sonra bir silindir yeniden geçmiş gibiyim! Kırılmadık kemiğim yok gibi!
Canımın her zerresi bir daha acıdı! Bizzat tanıdıklarımın varlıklarıyla, destansı tavırlarıyla, vakarlarıyla onurlanarak 46 yıllık Ülkücülük adayı bir Türk Milliyetçisi olarak; soyumla, boyumla, dînimle, fikriyâtımla ve Ülküdaşlarımla bir daha iftihâr ettim. Beni Türk yaratıp İslâm'la şereflendiren ve bu uğurda mücâdeleyi nasîp eden Çalabım'a şükr'ettim, hamd'ettim...
Her sahnesi başlı başına senaryolaştırılacak, destanlaştırılacak özellikteki olayları; olayların kahramanlarını hatırlayarak üzüntü, öfke, kîn ve gurûru bir arada yaşadım!
Sinema salonu karanlığında sessizce ve serbestçe akıttığım gözyaşlarım, rahatlama sebebimdi!
Belgeseli belki izlemeyebilirdim!
Kırk beş yıllık bir zaman dilimini, Birinci 12 Eylül Kıyâmeti'nden sonra otuz yıldır, kendi aramızda anlata anlata bir hâl olmuştuk zaten!
Genç Ülkücüler, -bizim kuşağın çocukları ve torunları dışındakiler- Mevcût MHP Genel Merkezi ve İl-İlçe Teşkilatlarının yönlendirmeleriyle şânlı bir kuşağın, şânlı mâzîsinden rahatsız olmaya başlamışlardı!
Bizim kuşağın yaşadıklarını ve çektiklerini görmemekle hem şanslı, hem de şanssız olan bu yeni nesil Genç Ülkücüleri üzmemek düşüncesiyle epeydir mâzîmizi anlatmamaya, anlattırmamaya, anlatmaya hevesli emsâllerimizi susturmaya başlamıştık ki bu belgesel gündeme geldi.
Daha düşünce aşamasındayken haberimiz olmuştu! Yapılması gereken bir işti ama herkes biliyordu ki külfetli, pahalı ve zor bir işti!
Yanlı belgeseller ve yanlı pembe dizilerin satır aralarında Ülkücü Hareket ve Ülkücüler, sahipsizliğe, yalnızlığa, redd-i mirâsa itilmişlerdi!
Bu belgesel yapılsın, yapımı başarılsın diye gayretleri hatırlıyorum. Belgeseli yapmayı hayal eden kişileri; "Ben umarım bacımdan, bacım ölür acından!" tekerlemesiyle tenkît eden epey kişiyi hatırlıyorum ama Arif İlke ve Bilal Kalyoncu nâmlı iki cesûr adam, bu zor işi başarmışlar!
Bu başarı alkışlanmalı, bu başarının alkışlandığının sinema salonlarından belli edilmesi gerekliydi! Herkes gitmeli, bu belgeseli seyretmeli ve seyrettirmeli!
Hele hele Cumhuriyet Gazetesi'nden Alper Turgut'un; "Bugünlerde hakkında göstermelik bir dava açılan cunta elebaşı Kenan Evren, bu belgeseli izlese hoşuna gider, “İşte biz bu yüzden askeri bir müdahale yaptık” diyerek..." şeklindeki çok rahatsız olduklarını belli eden yorumunu okuyunca, bu belgeseli izlemek artık vacipten öte farz olmuştu! İyi ki gitmişim!
Belgeselde Yunus Meral'in Avrupa İnsan Hakları Temsilcilerinin; "Şikâyetiniz var mı? İşkence görüyor musunuz?" şeklindeki sorusuna; "Size ne? Biz Devletimizi Milletimizin düşmanlarına şikâyet edecek kadar alçalır mıyız? Def olun!" özetli Ülkücü tavrını anlatma sahnesinde, salondaki 18-20'li yaşlardaki delikanlıların attıkları sloganlar ve gösterdikleri Türk'çe celâdet, görülmeliydi!
Bana kim; "Eksiği var mı?" diye sorarsa, "Git, gör!" diyeceğim! "Beğenmeyen, bundan iyisini yapmakla mükellef!" diyeceğim. Şahsen bir daha, bir daha gideceğim ve ulaşabildiğim herkese ısrarla seyretmelerini tavsiye ederim.
Öküz altında dana aramayı mahâret bellemiş zamâne kurnazlarının saboteye uğraşmalarına rağmen, Son Yüzyılın Son Başbuğu Alparslan Türkeş'in ölüm yıldönümü 4 Nisan'da gösterime sokarak, müthiş bir adım atan Arif İlke ve Bilal Kalyoncu'yu; yürekleri, cesâretleri, metânetleri ve emekleri yönünden alkışlıyorum.
Tekrâren üzerimden kırk yıl sonra bir silindir bir daha geçmişçesine bedenimin her zerresini ve rûhumu inciten olayları hatırlamama vesîle olan ve kuşağım ve mâzîmle iftihârımı sağlayan bu Türk Sevdâlısı Delilere çok teşekkür ediyorum.
TÜRK TÜRK'Ü KORUMAZSA TANRI TÜRK'Ü KORUMAZ.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: