Çarşamba, Nisan 25, 2012

HAYIRDIR İNŞALLAH?!...

İnsanlar hayâl kurarlar. Hayâller, aîlevî veya toplumsal hayâllerse çevreyle paylaşılır. Rüya da görür insanlar. Rüyanın kişiseli, toplumsalı olur mu, olmaz mı çekişmesi hep olmuş, kıyâmete kadar da sürer...
Sağlıklı biriyle hasta birinin hayâli de, rüyâsı da mutlaka farkılıdır dedikten sonra; toplumun çekirdeği fertse, fertler nasılsa toplum da öyleyse veya tersten okursak toplum nasılsa fertler de öyledir denebilir.
Hayâllerin şuûraltına etkisiyle görülen rüyaların en güzel yorumunu; "Aç tavuk rüyasında, kendini darı ambarında görür." şeklinde millet yapmıştır. Aklıma gelmişken; ABD'lilerin deli saçması hayâl ürünü "Süper Man" falan daha yokken rüyâlarımda çok uçardım ve o rüyâlarımı çok özledim!
En son ne zaman uçtuğumu hatırlamıyorum ama günümüzdeki; uyanıkken uçanları, ayakları yere basmayanları, şeyhimi uçurayım derken kendi uçan(!) çağdaş mürîtleri, düşlerinin etkisiyle milleti de uçurumdan iterek uçurmayı hayâl edenleri görünce; "Liderin peşinden uçuruma atlamak töredir!" diyen esrik hayâlcilere, hak veresim geliyor!
3000 yıl önce Firâvun'a tapanlarla, her imparatoru tanrı sayan Eski Yunanlılarla; "Dokunmak bile ibâdettendir." diyen, güce teslîmiyeti normal sayan tebaa yandaşlar arasında bir fark var mıdır? Dinciler sâyesinde, Firavun'dan günümüze 3000 yılda geldiğimiz ve durduğumuz yer doğru mudur?
Hayâl dünyasında gezen intisâb sarhoşları'nın, düne duydukları aşırı özlemlerinden hareketle bazı hatırlatmalar yapmak; Yeni Osmanlıcı'lara, II. Cumhûriyetçiler'e, bütün Osmanlı hânedânını evliyâ zanneden intisâb sarhoşları'na, bir çimdik atarak korkutmadan uyandırmak şart oldu!
Bir de biz; "Ya Allah! Bismillah!..." diyerek:
Meşhûr Lale Devri'ni, o rüyâdan Osmanlı'yı uyandıran Patrona Halil'i ve İsyanı'nı hatırlatacağım! Lale Devri, III. Ahmet dönemi... 1718-1730 arasında 12 yıllık bir zaman dilimi... Tevâfûk bu ya, TRT'de o dönemi anlatan "Kıyâm" adlı bir de dizi var. Anlamak isteyenlere yardımcı olabilir!
Lale Devri'nde, kısaca; İran seferlerinde başarısızlıklar, savaş dolayısıyla ekonomide kemer sıkma politikaları yüzünden ahâli ve esnaf yokluk içinde! Savaşlardan elde edilen ganîmetleri kesilen Yeniçeriler, maddî sıkıntıda ve bunun acısını yiyip içtiklerinin parasını vermeyerek zorbaca esnaftan çıkarmaktalar! 12 yıl Sadrâzamlık yapan Damat İbrahim'den Yeniçeri ve bürokratların rahatsızlıkları çok fazla! Sadrazam'a karşı Yeniçeri ağaları, bürokratlar, din adamları, esnâf ve zenâatkârlar güçbirliği yaparlar! Esnâf ve ahâli sıkıntılarla inlerken Saray ve saraya yakın kişilerin konakları, İstanbul sokakları, büyük maliyetlerle lalelerle süslenmektedir! Tam da bu sırada, daha önce Nis ve Vidin'deki Yeniçeri isyânlarına katılmış idama mahkûm ama bir türlü idamdan kurtularak İstanbul'a gelmiş olan Arnavut Patrona Halil, İran Şahı'nın desteği ile sahneye çıkar! Bir süre camilerde, medreselerde ve kahvehânelerde yaptığı toplantılarla ahâliyi tahrîk eder. Sonra isyân! Sonra isyâncıların sonu gelmez istekleri! Zorla-tehdîtle alınan kelleler ve Padişah'ın halli!... Sonra II. Mahmut devri. Yeniçeri Ocağının kapatılması, hiç savaşa girmeden "Asâkir-i Mansûre-i Muhammedîyye - Muhammed'in zaferler kazanmış Askerleri - " adlı, yeni bir ordu kurulması v.s., v.s...
Bir muhallebici çırağı olan Damat İbrahim'in 12 yıllık sadrazamlığı, bu sürede müthîş zenginlemesi, adam kayırmalar, vatandaş yoklukla inlerken saray ve konaklardaki müthîş isrâf! Yeniçerinin yönetime karşı homurdanmaları ve Saraya karşı halkla gizlice güçbirliği etmesi! Kahramanlara hakâretler, yandaşların korunması! Savaş için milletten toplanan paraların başka işlerde isrâf edilmesi şeklindeki 300 yıl önceki panorama ile AKP'nin 10 yıllık iktidârı; Erdoğan ve yakınlarının bu on yıldaki müthîş zenginlemeleri, yandaş STK adlı oluşumların din adıyla topladığı yardımların başka yerlere aktarılması, topladıklarını iç edenlerin Başbakanca korunması, kahramanlar hakâretlere uğrarken bazı askerlerin yıldırım hızıyla iki kere terfîleri; îdam kaçkını bir câni mahkûmun "Yol haritası" belirlemesi, on yılda oluşan AKP'li kindâr-dindâr zenginlerin aşırı refâhına karşılık milletin hergün biraz daha fakirleşerek homurdanmaları, tıpa tıp benzemiyor mu? "Zûlm ile âbâd olanın âhiri berbâd olur!" hatırlatırım vesselâm!
"TÜRK MİLLETİ, SÖYLEMEZ SÖYLENİR!"
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: