Pazartesi, Mart 16, 2009

TÜRK MİLLETİ ADINA, YUSÛFİYELİLER'E...

"Ne kadar ki, hâkimlik var, mahkûmluk var, men varam,
Zûlme garşı isyankâram, ezilsem de susmaram!” (Ahmet Cevat-Azerbaycan)

Zamanın eskitemediği, ölümün bitiremediği, zulmün güç yetiremediği Yiğit Ülküdaşlarım;
İnsan; eğer insansa ya yaptıklarından utanır ya da edebinin izni kadar yaptıklarıyla övünür. Hiç bir Ülküdaşımın utanılacak bir işinin olabileceğini düşünemem bile. Yine hiç bir Ülküdaşımın yaptıklarıyla övüneceğine de ihtimâl vermem. Çünkü Ülkücü, yaptıklarını Allah rızası için yapmış ve Allah'ın şâhitliğinde zamana ve milletinin muhteşem hafızasına teslîm etmiştir.
Bütün Ülküdaşlarımın; "Ekerken yok, biçerken yok, harmanda kardeş..." târiflilerden bî-zâr olduğunu bilirim. Bu ,"Kenarda gezip ortada görünenler..."den kurtulmanın da yolu, maalesef yok!...
İlk insanlardan Hâbil ve Kabil kardeşlerden iyi olan, kötü tarafından öldürülmüş! Kalan kötü, çok pişman olmuş. Çok uğraşmış ve ondan sanatkârlar türemiş. Onlar da heykeller yaparak insanların putperestliğine vesîle olmuşlar!...
Yani; altını üstünü karıştırarak baktığımızda, yaşayan insan nesli olarak; ilk insanlardan kötü olanın neslindeniz! Bu yüzden de peygamberler tarafından doğruluğa davet edilegelmişiz... Davetlere uyarak doğru yola hidâyete erenler olduğu gibi, yanlışta ısrar eden kötü insan nesilleri de olagelmiştir hep...
İlâyı Kelimetullâh'ı, nizâm-ı âlemi, dünya dengesini sağlamayı kendisine mefkûre edinmiş bir millet ahfâdı olarak elbette Türk Milliyetçileri, kötünün devâmı olan zâlimlerin tazyiklerine muhatap olacaktı ve oldu!...
Yiğit Ülküdaşlarım;
Omuzlarınızda ayak izlerini sakladığınız, yükseldikleri yerde yalnızlıklarından korktukça güneşi arkalarına alarak gölgelerinin boyu ile büyüklük vehmeden karakter fukaralarımız hep oldu, hep olacak! Bu insâni gerçeği değiştirmeğe ne bizim, ne de kimsenin gücü yetmez!
Böyle başlayan insanlık seyri, kıyamete kadar böyle devâm edecek! Zâlimin ve mazlûmun olduğu gerçeğini kabullenerek meseleye Ülkücü gözüyle bakmak isterim izninizle...
Zâlimin zûlmüne muhatap olmak için mazlûm olmak gerek. Mazlûmun ise aczi söz konusudur. Yani mazlûm, aynı zamanda âcizdir. Allah(c.c.); bu âcizleri/mazlûmları korusunlar diye de şerefli/şiddetli, haysiyetli insanlar yaratmıştır.
"Ey îman edenler! Sizden kim dininden dönerse bilsin ki Allah öyle bir millet getirir ki Allah onları, onlar da Allah'ı severler. Mü'minlere, mazlûmlara karşı merhâmetli; kâfirlere, zâlimlere karşı da şerefli ve şiddetlidirler. Allah yolunda mücâhede eder hiç bir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. Bu Allah'ın bir lûtfudur onu dilediğine verir." (Maide-54) Ayet-i Celîlesi'nde edilen târife uyan millet, kimdir diye -Allah aşkına- düşünmez miyiz?
Kendimizi, Müslüman Türk Milleti'nin bir ferdi olarak, bu târifin içinde görebilme haysiyetini yakaladıktan sonra, Ülkücüleşmekten başka bir yol var mıdır? Ve Ülkücünün bu târifini isteyerek de, istemeyerek te görenlerin, Ülkücüye saldırmaktan başka bir yolu kalır mı?
Sapı bizden olan baltaların, -maalesef- budamasıyla muhatabız! Budanan dallarımız toprakla temâs ettiğinde yeşermekte, budanan gövdemiz budandıkça güçlenmektedir inancındayım El hamd ü lillah...
Susmayan, pısmayan ve küsmeğe tenezzül etmeyen; yandıkça pişen, piştikçe olan-olgunlaşan Ülküdaşlarımın, sizlerin varlığınızı hissetmek ise Türk Milleti adına tesellîmdir.
Varlığımla, bedenimle, gücümle ve dualarımla sizlerleyim. Neredeyseniz oradayım.
El hamd ü lillâh, iyi ki varsınız Ülküdaşlarım...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: