Salı, Mart 17, 2009

YARININ TÜRKÜSÜ'NE...

YARININ TÜRKÜSÜ
Arkadaşlar, haydi artık saflar dizilsin
Uzak, yakın ufuklardan koşup gelerek
Belde çelik kılıç, içte çelikten yürek
Taşıyanlar saflardaki yerini bilsin!

Bir çığ gibi yürüyelim gözler ilerde
Keder, elem her ne varsa geride kalsın!
Tehlikeler duman gibi tüterken yerde
Arkadaki her düşünce sönüp ufalsın.

Kahramanlar yürür gider ölüme karşı,
Bir sevgili gibi onu basar bağrına!
Bak, uzaktan çalınıyor bir zafer marşı,
Yürüyelim şu doğmakta olan yarına... Nihâl ATSIZ

Sevgili Yusûfiyeliler;
Ceza evlerini, mahpushaneleri medreseye çevirebilme yürekliliğini, metânetini gösteren çile Devleri;
Varlığınız ve varlığınızı hissettirmenizin, Türk Milliyetçileri üzerindeki müspet etkisini söyleyerek ve hakkınızı teslîm ederek selamlarım hepinizi...
Kendisinden habersiz bir çile adamının, çektiği kadar büyüyen ve duruşunu hiç kaybetmeyen bir kardeşimizin yaşadıklarını dinlemiştim. Çocuk yaşta mahpushaneye giren, mahpushanelerin Yusûfiyeleşmesinde dahli olduğunu zannettiğim bir Ülküdaşımızdan, bir "Çile Devi"nden bahsedeceğim...
Naim Yanık'tan bahsetmek, kulaklarını çınlatmak istiyorum. Haberi olsa, asla izin vermez biliyorum. Haberi olduğunda da;" Yav Ağabey! Ne ettin?" diye edepli sitemlerine muhatap olacağımı bilerek anlatmalıyım diye düşündüm. Bunlar anlatılmalı, bunlar paylaşılmalı ve bunlar Türk Milliyetçilerinin vicdan hafızalarına teslîm edilmeli...
Naim Yanık; ömrünün 14 koca yılını Yusufiyelerde geçirdikten ve tahliyesinden sonra; her kes evine barkına, anasına babasına, eşine evdeşine koşarken MHP Genel merkezi'ne koşar. Kendisiyle birlikte bir kaç tahliyeci ülküdaşımız daha var. Rahmetli Başbuğumuz; tahliye olan arkadaşlarımızın tamamıyla yakından ilgili ve kim ne isterse yaptırmaya, onları hayatla başbaşa tek bırakmamak için gerekenleri yapmaya yaptırmaya gayretli. Özel Kalemi, yanında talimat verildiği üzere kimin ne istediğini ve kime neler yapılacağını not almakta. Başbuğ; sırayla her kesle hal hatırdan sonra durumunu sorup, onun için ne yapılabileceğini, isteğini sormaktadır. Her kes arzu ve isteğini bir babaya söylercesine söylemektedir. Özel kalem de notlar almaktadır.
Sıra Naim'e gelir. Başbuğ, Naim'den de arzusunu, isteğini sorar. Naim;
- Başbuğum! İzin verirseniz sizi kucaklamak istiyorum! On dört yıl, sadece bu anı hayâl ederek yaşadım. Sizi izninizle kucaklamak ve koklamak istiyorum! Der.
Her kes şaşırmış, çarpılmıştır! Başbuğ, hiç bir şey söylemeden ayağa kalkar. Masadan kenara çıkarak kolarını açar. Türk Dünyasının Başbuğu ile ona râm olmuş, ülkü ve ilkelerine teslîm olmuş bir yürek sarmaş dolaş olurlar. Naim, kucakladığı Başbuğ'un boynunu, gıdığını öperek, kokusunu ciğerlerine doldurarak koklarken Başbuğ'da bağrına bastığı bu samîmi Türk Yiğidi koklamaktadır.
Veeee.... Odadakiler, Koca Başbuğ'un göz pınarlarından, süzülen serbest bıraktığı yaşlarını izlemektedir!... Her kes, göz yaşlarına yol vermiştir.... Böylesine yiğit, böylesine kucaklayıcı, böylesine mûnis ve muhabbetli bir otoriteden sonra, kim olsaydı Ülkücüler hazmetmekte zorlanacaktı ama böylesine ilke ve ülkülerine ters birisine tahammüle hangi ülkücü yürek dayanır bilemiyorum...
Naim Yanık'ın ve onun şahsında bütün Yusûfiyelilerin çilelerinin, kefâretleri sayılmasını Yüce Rabbim'den dileyerek, yüreğimi gönüllerine emânet ederim...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: