Salı, Ağustos 30, 2011

YASLI, YARALI BAYRAMLAR!...

"Artık ne sefer var, ne zafer tâlibiyim,
Madem ki şu hür ülkelerin sahibiyim.
Lâkin, bana söyleyin çocuklar:
Kendi yurdumda neden böyle misâfir gibiyim?" diye kendine sitem eden Arif Nihat Asya, bugünleri görseydi, yaşamaya utanmaz mıydı?
Dostlarımın şahsında "iki kişiden biri ötekiler"in hepsine sormak istiyorum: Belki sadece 1974 Kıbrıs Barış Harekâtımız'daki Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e itiraz etmeyebilirdim ama mevcût "öteki iki kişiden biri"nin Cumhurbaşkanı olan, "Bu Hareketi birlikte kurduğumuz Abdullah Gül Kardeşimiz"in; son bir yılda, AKP'nin şımartıp semirttiği bölücü terör örgütünün lanetli elleriyle dokuz yüzden fazla şehit vermiş bir Ordunun Başkomutanı ve Muhteşem Türk Atatürk'ün selefi sıfatıyla "Resepsiyon" denilen Resmî Kabûlü yapmaya ne hakkı olabilir?
"Öteki iki kişiden biri"lerinin verdiği kuvvet ve cesâretle Atatürk Cumhûriyeti ile hesaplaşmaya oturmuşların, İstiklâl Mahkemeleri'nden intikama soyunmuşların, "Peygamber Ocağı" sıfatlı Ordumuz'u fısıltı propogandalarla nerdeyse "îmansız" tarifine sokarak pasifize etmişlerin, "Her 10 Kasım'da sap gibi durmanın ne mantığı var?" diye Atatürk'ün mânevî şahsiyetini sorgulayanların, "Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni kuran Türkiye halklarına Türk Milleti denir. Ne mutlu Türk'üm diyene" diyen Atatürk'e nispetle; "Birileri de ne mutlu Kürdüm diyene derler." diyenlerin, "Hatta bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini müstevlîlerin emelleriyle tevhîd edebilirler" diye tarif edilen kişilerin; Atatürk'ün ve onun şahsında birleşerek destanlaşmış Türk Milleti'nin Muhteşem Zaferi'ni kutlamak adına yapılan teâmülleşmiş Resmî Kabûl'de ne işi olabilir?
Mürâiliğin bu kadarına itirâz etmeyenlere, kim olurlarsa olsunlar itirâz etmeyelim mi? İtirâz etmeyip "Sükût ikrârdandır" tarifine girerek sağken gönlümüzde intihâr mı edelim? Bu milletin sadâkati bitti mi? "Öteki iki kişiden biri"lerinin karşısındaki "Beriki iki kişiden biri"leri nerdeler? Hâlâ ülkücüleri barıştıramamış, kucaklaştıramamış, bayramlaştıramamışlara -kendi aramızda da olsa- bunları sormayalım mı?
Gittikçe öz yurdumuzda paryalaşmıyor muyuz? Yarın yüzümüzün karasını yıkamaya Sakarya da yetmeyecek görmüyor muyuz?
Bal alanla pekmez satanla işimiz yok tamam da hiç değilse bu Resmî Kabûl'ü, protesto edecek ses çıkaracak birilerini aramamız da mı çok fazla abartılı bir istek?
Ramazan Bayramımızın gözleri yaşlı, 30 Ağustos Zafer Bayramımız'ın boynu bükük!
Bizi kim, ne zaman, nasıl işgâl etti de haberimiz yok? İttifak Kuvvetleri adlı, Düvel-i Muazzama'ya karşı, Mehmed Ârif Bey'in Başımıza Gelenler'de; "... hristiyan teb'âmız şöyle dursun; devletimiz Türk, Arnavut, Kürt, Arap gibi çeşitli müslümân kavimlerden teşekkül ettiği halde vatanın müdafaâsı ve islâmiyetin muhafazâsı şurada on iki milyondan fazla tahmîn edemediğimiz Türkçe konuşan ahâlimizin hamiyetli omuzlarına yüklendi." şeklinde tarif ettiği Türk Milleti'nin Atatürk'le bütünleşerek hizaya soktuğu, şımartılmış Azınlıklara, Atatürk ve silâh arkadaşlarının koyduğu yasakları tekrâr iâde etmenin, başka bir tarifi olabilir mi?
Yüzlerce yıl, bütün Haçlı Seferleri'ne göğsünü siper ederek "İslâmiyetin muhafazâsı"nı görev edinmiş ve başarmış Türk Milleti'ne NATO adlı Haçlı ile birlikte müslümanları bombalatmayı, başka türlü nasıl anlayabilir veya görebiliriz?
Irak'tan; "Gelin! Bizi ve namusumuzu bu kâfirlerden kurtarın ve siz öldürün!" diye feryâd eden dindaşımız kadınları-kızları duymayan, "İslâmiyetin muhafazası"nı başarmış Türk Milleti'nden olabilir mi?
"Azîz Milletim" diye seslendikleri, "Öteki iki kişiden biri"lerine atfettikleri "ümmet" tarifli ve 36 etnik farklılığa ayrıştırılmış kalabalığa Türk Milleti denebilir mi?
Ve "ümmet" tarifli "Öteki iki kişiden biri"lerini temsîl eden birinin, Gâzi Mustafa Kemal Atatürk'ün selefi olarak Başkomutan sıfatıyla Zafer Bayramı Resmî Kabûlü'nü yapmasına itirâz edecek bir dokunulmaz Millet Vekili çıkmaz mı?
Kahr'oluyorum, Allah kahr'etsin!
TÜRK TÜRK'Ü KORUMAZSA TANRI TÜRK'Ü KORUMAZ!
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: