Perşembe, Kasım 17, 2011

"KEŞKE" DEMEYESİNİZ DİYE!...

Yağmur, kurak toprağın; güneş, zifirî gecenin; sevgi, sevilenin tek duâsıdır biliriz. Biz de severek sevilene, sevilenle birlikte severek milletimize, milletimizle birlikte severek devletimize, devletimizle birlikte severek Millî Ülkümüz'e, millî ülkümüzle severek Allah'a duâlardayız!
"İyi ahlâkı tamamlamak için" yaratılmış, eşref-i mahlûkatın en eşrefi, Allah(c.c.)'ın "Habîbim" dediği tek insan Peygamber(s.a.v.)'imiz'den en makbûl duânın çalışmak olduğunu, helâl rızk için çalışmanın, ibâdetlerin en makbûlü olduğunu duymuşuz ama uymamışız! Allah ile aramıza "Allah İle Aldatan" kurnaz mürâileri sokarak; şeyh- mürşît denilen birilerinin bizim adımıza Allah'tan birşeyler istemesine râzı olarak tembelliği seçmişiz!
Üçüncü bin yılda Asya'yı hristiyanlaştırma idealini bile-bile; "Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve âhiret gününe inanmayan, Allah'ın ve resûlünün yasakladığını haram saymayan ve hak dini din edinmeyenlerle boyun eğerek kendi elleriyle cizye verecekleri zamana kadar savaşın." (Tevbe-29) Emrine muhâlif olarak "Dinler Arası Diyalog"a giren teslîmiyetçiler ve içimizde yıllardır cirit atan misyonerler sayesinde paramparçayız!
Vahidettin'in; "Amerika Cemâhîr-i Müttefikiye Reisi Mr. Coolidge Cenabları'na" diye başlayan; "Pek Muhterem Papa Cenabları'na" diye taklit edilen bir üslûpla; "Hilâfetin tümüyle kaldırılması, ... beş-altı milyonluk Türk kavminin yetki alanı içinde değildir." diye Yedi Düvel'e direnen, Haçlı'ya karşı vatana-devlete sahip çıkan Türkleri, o günün Amerikasına şikâyetini, unutmaya-unutturmaya niyetlenmişiz! Ki aynı dönemi Mehmet Ârif Bey; "Vatanın müdâfaası ve islâmiyetin muhâfazası, on iki milyondan fazla tahmin edemediğimiz Türkçe konuşan ahâlimizin hamiyetli omuzlarına yüklendi." diye anlatır!
Devlet yönetimini Batı'ya teslîm eden, azınlıkların haklarını koruma-kollama diye açılım yaparak Balkanlar'da önce halklara özerklik, sonra bağımsızlık sağlayarak imparatorluğun dağılmasına sebep olan I. Abdülmecîd'i 100 yıl öncenin reformcusu diye anmaya niyetlenmişiz! Hayret!
Bu gerçeklerden sonra bir konuyu vurgulamak isterim. Emperyalist Haçlı'nın, rahatça kullanabileceği monarşistlere ihtiyâcı vardır! Yıllarca desteklediği şahıs veya kabilelerin hakimiyetini sağladıktan sonra, onların şahsî zenginliklerine yoksul-aç insanları itiraz ettirerek sınıf çatışmalarını tetikler! "Arap Baharı"nda, 30-40 yıl destekledikleri aşîret veya kabile reislerine yapılanlar, bir şey anlatmıyor mu?
Bizde de 20 yıl önce delik ayakkabılı olduğunu kendinden öğrendiğimiz, kırk yıllık Milli Görüş gömleğini çıkarıp değişip gelişen, Müslüman sıfatlı birinin siyâsetten edindiği söylenen servetle, vatandaş arasındaki sınıfsal farkın, dindâr-dinci, sosyal demokrat-demokratik solcu, dönek liberaller ve illîyetsiz milliyetçilerce hakaretlerle tenkîtinden endişe etmeyelim mi?
Mağrip ve Maşrık'ta yani Afrika'nın Kuzeyinde "Refomcu Padişah"lar eliyle bütünden kopartılan ülkelerdeki "domino etkisi"yle süren "Arap Baharı"nda, sıranın kimde olduğu açıkken kiralık dolma kalemlerin "Türk Baharı"nı dillendirmeye başladığı bir süreçte I. Abdulmecîd'i anma törenleri; en başta Recep Tayyip Erdoğan'ın sonuna işaret değil midir? Erdoğan'a ve vuvuzela yandaşlarına hatırlatmak, millî görev değil midir? Kime ne seçip seçmediğimizden? ABD'ye veya kime ne Erdoğan'ı sevip sevmediğimizden?
Bir ay sonra Irak'tan çekilerek içişlerine, tamamen başkanlık seçimlerine yoğunlaşacak olan ABD'ye bu süreçte İsrail'le nöbetleşerek ortadoğu jandarmalığının neresi millî Allah aşkına? I. Abdulmecîd gibi reformcu-açılımcı birini şükrânla ananların; "Milliyetçiyim! Devletçiyim!" sözüne kim inanır?
Bölücü demokratların Ankara'da -güya kongrelerinde- Türk Bayrağı'nı yere atmalarına, Güneydoğu'da indirerek yakmalarına demokratça seyirci kalanların, Suriye'de ABD taşeronlarının yaktığı Bayrağa sahiplenmelerine kim inanır?
Seçtiğimiz birinden kurtulmak adına; Türk Milliyetçilerini, vatansever devrimcileri ve mütedeyyin müslümanları, Türk Baharı'na figüran etmek plânını görerek en başta Recep Tayyip Erdoğan'ı uyarmak insanî bir görev değil midir? Ölümle sıtma arasında tercîhe zorlanıyoruz! Elbette hastalığın tedâvisi bir şanstır vesselâm!...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: