Çarşamba, Kasım 23, 2011

YÜREK, SEVMEYE YETİYORSA!...

Nedir bu sevgi?
Nasıl bir şeydir bu muhabbet?
Madem sevgisiz, muhabbetsiz huzûr olmuyor, demek ki bu sevgi denen, muhabbet denen izâfi kavram çok kıymetli!
Madem bu kadar kıymetli ve önemli niye bu kadar hoyratça, müsrifçe harcanır?
Bu nasıl iştir ki paylaşıldıkça çoğaldığı söylenen sevgiyi; yüzlerce, binlerce hatta milyarlarca yıldır sevgi fedaisi yürekler paylaşırlar, paylaşırlar, paylaşırlar ve artacağına, her yeri kaplayacağına sanki yok olur bu sevgi! Yoksa; "Desem dile düşürürler demem adını adını" mantığıyla sevgimizi sakınarak, saklayarak saygılı davrandığımızı mı zannederiz?
Alfabetik olarak saygı, sevgiden önde duruyor! Uygulamada da sanki saygı sevgiden bir adım önde gibi! Lâkin saygının içinde mutlaka, az da olsa, bir miktar korkunun saklanıldığını; içinde bir miktar korkunun olmadığı saygının, saygı olmayacağını da tecrübelerle biliyoruz!
Sevgi ile yakınlaşan sevgililerin belli bir süre sonra saygı maskesinin arkasına saklanmaları niye?
Yoksa sevilen, elde edilinceye kadar sevilerek istenen bir arzû mu?
Yoksa sevilen, göze görünemeyecek kadar büyük, hayâli bir düş mü? Elde edilince, ulaşılınca değerini bir anda yitiren, sevilen olabilir mi? Veya bu kadar çabuk kıymet kaybeden şey, sevilmeğe değer mi?
Haldun Okdemir; "Sevmek, sevilene yapılan en büyük duâdır." diyor... Duâmız sürekli olsun, sevgimiz ölümsüz olsun diye sadece severek duâya devam mı etmeli? Duâ olsun diye, sevilen süreklilik kazansın diye sadece duâ ile yetinirsek yani sadece sevmeye devam edersek sevgimizi paylaşmış olur muyuz? Paylaşmazsak sevgimiz çoğalır mı?
Sevgi, mutluluğun ham maddesi!
Sevgi, hasret denen ömür iç kurdunun tek gıdası!
Sevgi, adına "kara sevda" denen, ilâcı kendi olan illetin tek adı!
Sevgi; inlemeden, ses çıkarmadan aşınarak sona doğru adım adım gidişin en mâhir kılavuzu!
Hele bir de sevenin biri; "Severek ayrılalım!" demez mi? Ya sev ayrılma, ya da ayrıl sevme kardeşim! Tamam biliriz bütün zehirler aynı zamanda kendilerinin panzehiridir amma illa "Hapı yutmak" zorunda mıyız?
"Aşk derdiyle hoşem el çek ilâcımdan tabîb
Kılma dermân kim helâkim zehr-i dermânındadır." Diye zamana karşı kükreyen Fuzûli'nin derdini ve dermânını anlayan, anlamışsa anlatabilecek kaç kişi çıkar?
Nedir bu sevgi? Baş belâsı mıdır?
Nedir bu muhabbet? Taşınamayacak kadar ağır mıdır ki muhabbet sâhipleri iki büklüm yürüyüp hallerinin adına tevâzu derler!
Kovalarsan sürekli kaçan, kaçarsan sürekli kovalayan; atsak atamayacağımız, satsak satamayacağımız, ne ona tahammül edilebilen, ne de onsuz olamadığımız bir duygu! Ona teslîm olan Kays'ı, Mecnûn edip çöllere salan, hiç insâfı olmayan bir zâlim duygu mu?
Bu sevgi nedir Allah aşkına?
"Sevgi süvârisiyim!" diye yıllardır kendime iftirâ edermişim bir de! Binmişim sevdâ atına, sevgimi kamçı etmişim; kaçıyorsa kovalamak, kovalıyorsa kaçmak için ha bire kamçılıyorum çok sevdiğim sevdâmı!
Sevmesem yok olurum, sevilmesem ölürüm! Gel de bencilleşme! Gel de; yok olmamak için inâdına sevmeye; sevilmek umuduyla sevgiliye doğru sevdâ atını sürmeye devâm etme!...
Yetmez gibi bir de ben; sevgi ekip, sevgi dermeye hevesli bir öğretmenim!
Sevmeyi, sevilmeyi öğretmekle mükellef Sevgili Öğretmenlerimizin her günleri, her saatleri, her anları kutlu olsun! Sevmeyi, sevilmeyi bilen öğretmenlerimiz olsun ki sevdâ bağımız solmasın...
Allah sevgimizi artırsın, sevdâmızı dâim ve îmanımızı kâim eylesin! Âmin...
Selâm, sevgi, duâ...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: