Cumartesi, Kasım 05, 2011

TEHLİKELİ FİKİR MİKROPLARI...

El gözünün terâziliğini biliriz!
"Bana arkadaşını söyle, kimliğini söyleyim." Yanılmaz yargısını da biliriz! Hem bilir, hem de bile bile yanılır, yanıltılırız!
Atatürk'ün kalifiye Türk yetiştirerek Türklüğün sonsuza kadar yaşamasına katkı versin diye kurdurduğu Türk Ocakları'nın sitesinde; Sâid-i Kürdî namlı, dîn ve dîni anlamıyla milletin arasına nifak saçan birinin, Türk Milleti hakkında ifâdeye çekilirken serdettiği bir methiyesi yayımlandı! Duyarlı kişiler anında tepkilerini dillendirdiler!
Yetmezmiş gibi Son Başbuğ Alparslan Türkeş'in; "Kalifiye Türk yetiştirerek Parti'ye transfer etmesi" düşüncesiyle kurduğu Ülkü Ocakları'nda seminerler verdirilen biri de dîn ve millet arasına nifak saçan Sâid-i Kürdî'ye aynı mantıkla muhabbetlerini dillendirdiler! Tam olabilir diyecekken "Benim anam da Türk'tür. Devletime hizmete hazırım." diye zağarca titreyen, insanlığın yüz karası çukuru hatırlayarak "İkisi arasında ne fark var?" diyerek vazgeçiyorum!
Türk yaratıldığına, Kur'an tarifinden inanarak şükreden bir Türk Milliyetçisi olarak bu tehlikeli ve bulaşıcı fikir mikrobuna karşı tedbir almamız şart oldu!
Bir atı; cambaz ayrı, rençber ayrı, nalbant ayrı, süvâri ayrı, jokey ayrı târif edebilir! Fark, tarif edenlerin meslekleri gereği aynı ata farklı bakmalarındandır! Aynı atı tarif farkının meslekten kaynaklı olduğunu fark edemeyenlere, usta bir cambaz yani usta bir at satıcısı, beygir veya merkebi at diye yutturur! Mes'ele bu kadar traji-komik bir hale dönüşmüş!
Kelime dağarcıkları kadar anlama ve ifâde kapasiteleriyle bazı kişilerin hüküm vermeye heveslerini anlayabilirim ama okuma özürlülerin, bilgisiz, araştırmayan araştırmacıların, sanalağ "kopyala-yapıştır"cılarının irtihallerini yani fikir hırsızlıklarını makale diye yayımlayanları, acımasız sorgularım! Millî vebâldir! Büyük günahtır! Millete yazıktır!
Milletçi ile Milliyetçi arasındaki, nasyonalist ile milliyetçi arasındaki, toplumcu ile sosyalist arasındaki, Türkçü ile Türk Milliyetçisi arasındaki farkı ve bu kavramların birbirleriyle içiçeliğini kavramamışların yanlış hükümlerine yardımları, insafsızca sorgularım!
"Bütüne zarar vermek" adlı güncel-siyâsî endişelerimle incitmekten korkarak incinmeyi ve sessizce içime inlemeyi tercîh ediyordum ki bu son ve çok bilinçli-tehlikeli saldırılar karşısında hatamı fark etmemi sağlayanlara çok müteşekkîrim...
Avrupa 19. yy. aydınlarının Osmanlıca "mefkûre"ye karşılık olarak türettiği "idealizm" anlamında Atatürk Türkçecileri'nin türettiği "ülkü" kelimesi etrafında dolap beygiri misâli dönerken yem torbasını takip ettiklerinin farkında olmayan bilge beygirler yüzünden sıkıntılar çekmeyi hak ediyor muyuz diye de sorgulamaya başladım!
"Bilmemek"te kendime kimseyi rakip görmem! Bilmediklerimin üzerine çıksam başım arşı deler geçer amma -hikmetine suâl olunmaz- bu sîkletimizle Tanrım elimize kalem nasîp etmiş! Mevlâna'nın; "Okumayı öğrendim. Kendime yazıyı öğrettim sonra ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana!" öğretisini, her geçen gün daha net ve öyle sindirerek algılıyorum ki ve elimdeki kalemin ağırlığını, fakîre münâsip görülen taşınmaz yükü öylesine hissediyorum ki!..
Zannederim sıkıntımız, münevver yokluğundan kaynaklı! Günümüzde de ma'lesef münevver yetiştirecek eğitim de yok, tedrisat ta! Kulaktan dolma yanlışlarla bilgelik yapanların münazalarından da telâfisi güç yanlışlar üretiliyor!
Üç kitap okumamışların bilgelikleri ve sanalağ'ın güç yetmez sür'ati sâyesinde de engellenmesi çok zor bir bilgi kirliliğine muhatabız! Bu tazyîke ne kadar tahammül ederiz bilmiyorum! Sadece bilmezsem biliyorum ki birşey olmaz, bilmediklerime bir madde daha ekler rahatlarım ama bu bilmediğimden çok korkuyorum!
Milletliğimiz dolayısıyla bir aidiyyet gerektiren milliyetçiliğimiz hedefe koyulmuş; sanalağ sâyesinde ahkâm kesenler de podyumdaymışçasına hedefçe salınıyorlar! Hem bu manken hedefleri, hem milletliğimizi, hem de milliyetçiliğimizi nasıl koruruz? Korumaya gücümüz yeter mi? Tamamen işgâline ramak kalmış "fikir dünyamız"ı bu bulaşıcı hastalıktan nasıl kurtarırız diye kafa yormaya mecbûruz galiba!
Çalab'ım, Tanrı'm, Hüdâ'm, Xude'm, Allah'ım yardımcımız olsun! Siz de lûtfen fakîri duâlarınızdan mahrûm bırakmayın. Türk Türk'ü korumazsa Tanrı Türk'ü korumaz vesselâm...
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: