Biz öldük, onlar güldü!
Biz durduk, onlar geldi!
Yağmur yağdı,
yarıkları kapadı; sel geldi, çevreyi temizleyip denizlere
taşıdı aşk olsun!...
Biz öldük, onlar öldürenleri övdü; zâlim mazlûmu dövdü, biz sövdük! Biz arttık, onlar kaçtılar; onlar kaçtı biz güldük, aşk olsun!...
Farz dedik, sünnet dediler!
Cihât ettik, kaçmanın adını hicret ettiler!
Saklandılar, beklediler; Haçlı'yla geri döndüler! Veyl olsun!...
Birlik
dedik, "Tevhîdde birlik yeter Lailahe illallah'tan fazlası diğer din mensuplarını tahrik eder!" dediler! Fetîh dedik, dudak büküp başka yere
baktılar! Seferden firâr edip, zâferden pay istediler! Lânet olsun!...
Onlar güldü, biz güldük; üzüldüler üzüldük! Çünkü; "Türkiye'nin Cumhurbaşkanı'ndan genelev sermayesi kadınına kadar bütün insanının mes'elesi, mes'elemizdir." inancıyla büyüdük!
Zûlüme dikildik, darağaçlarına tesbîh gibi dizildik, aşk olsun!...
Olan oldu, geçen geçti âmennâ ama her zor dönemde olduğu gibi hâlâ sözümüz var!
Söz yine bizde, Türk milletinde!
On beş, on altı yaşlarımızda, çocuk irisi çağımızda Türkçe kükreyen bir sese, koşarak katılan gönüllüler olarak o gün
kaç kişi idiysek -vurulup, asılıp şühedâya katılanlar ve Emr-i Hakk'la
aramızdan ayrılanları saymazsak- yine o kadarız!
Ve varız!...
Yıllardır hatta oldum olası şikâyetlenmelerden hazz'etmem!...
Hele, son zamanlardaki; "Kaç kişiyiz ki? İki kişiden biri AKP'li! Bu kalabalığa güç yeter mi?" ürkek teslîmiyetçiliğe, şikâyet ile saklanmaya çalışılan korkaklığa ifrit oluyorum!...
"Nerede çokluk, orada yokluk!"
tarifini -lütfen aslı gibi okuyun, edebimiz ve yasalar aslını yazmamıza ma'lesef mani- ya unutuyorlar, ya da unutturmak istiyorlar!
Binlerce koyundan
oluşan sürüleri, bir kurt darmadağın etmez mi?
"Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik,
Bin atlı o gün, dev gibi bir orduyu yendik!" dizeleri, yaşanmış yiğitlikler değil mi?
Öncü gözcülerin; "Sultanım! Çok kalablık geliyorlar!" diye Romen Diyojen komutasındaki Haçlı sürüsünü haber vermeleri üzerine; "Kaç kişiler?" diye sorup; "En az iki yüz bin kişi!" cevabından sonra; kaşları kısa bir süre çatılan; "Ne düşündünüz? Hayr'ola Sultanım?" şeklindeki meraklı soruya; "Bu kadar kefereyi, nereye nasıl gömeceğim diye düşündüm!" diyen Sultan Alparslan'ın ahfâdı değil miyiz biz?
Yiğit yetiştirmekte ehîl olan bu millet ve bu memleketin gençleri
kaç kere, kaç yerde; iki-üç kişiyle yirmi-otuz kişilik salak sürüleri
dağıttılar, unutuldu mu? O destânsı ânları yaşayanlar, unutanlara hatırlatmayı ayıp sayıyorlarsa, bunlar yaşanmamış mı sayılacak?
Haçlı Müslüman'lığından âr etmeyen, "BOP Eş Başkanı olarak bizim de bölgede görevlerimiz var!" diyen, Irak'ı işgâl ederken; "Bu bir Haçlı Seferidir." diye tarif eden diğer BOP Eş Başkanı Baba Bush'un yakın mesai arkadaşının; bir buçuk milyon Müslümanı katleden, on binlerce Müslüman kadına-kıza tecâvüz eden, camiye sığınan Müslümanın peşinden postallarıyla girerek kafasına sıkan, Haçlı askerlere duâlarını, hadi unutalım!
Türk Devletine, Milletine, Vatanına sevdâlı gençler hakkında önce; "Onlar Fatiha bilmezler!", sonra; "Saf temiz insanlardır." dediğini, sözleri arasındaki çelişkiden belli olan mürâiliğini, riyâsını, kurnazlığını da mı atlayalım?
"Dokunmak bile ibâdettendir." tanımına itirâz etmeyerek 21.yy.da Müseyleme* ve Tuleyhâ*'lığa hevesini, gördüğümüzü söylemeyelim mi?
Söylersek;
iki kişiden birini Allah ile aldatıp aldıkları oylara güvenerek kendilerini güç yetmez
zanneden, demokrat maskeli Haçlı Müslümanlar, bizi asarlar mı, keserler
mi, zindanlara mı koyarlar? Susup söylemezsek; "... dilsiz şeytân" olmaz mıyız? Allah bizi kahr'etmez mi?
Bilmez
miyiz ki karasinekler, taze necâsete ve şerbete üşüşürler!
Necâsete yığılan sinekle kimsenin işi olmaz çünkü pisliği yiyip yok
ederler ama bala-şerbete yığılan sineği kovmak için bir el
hareketi yetmez mi?!
Tarihin hangi döneminde, dünyanın neresinde;
büyük ve kalıcı işleri çokluk yapmıştır?
Bütün zor ve imkânsız gibi
görülen işleri, tek kişi veya az sayıda inanmış kadrolar yapmamış
mıdır?
Onlarca yıldır aynı îman ve düşüncelerle yola çıkan ihvânlar, yoldaşlar, arkadaşlar,
-şühedâ ve Emr-i Hakk vaki olanlar dışında- aynen durmuyorlar mı?
Üstelik
oğullarımız, kızlarımız da var! Sayımız arttıysa necâsete yığılan,
karasinek misali kalabalıktan biz değil; oğul vererek çoğalan bizden onlar korkmalı değiller mi?
Eğer korkulacaksa; Türk milletinin millî tepkisinden, yani Türk
Milliyetçilerinden, yani Türk Milletçilerinden, Başbuğ Atatürk
ideallerinin savunucusu, "Ne mutlu Türk'üm diyene" diyen Devlet'e sâdık Müslüman Türklerden ve çocuklarından korkmaları, akıllılık değil midir?
Veya it, korktuğu yere ürümez mi?
İt
korkmazsa ürür mü? İtin sahibi korkmazsa itini salar mı? Geveze itleri
susturmanın en kolay yolu, gözlerine bakarak üzerine-üzerine yürümek
değil midir?
(Very Important Person- Çok Ünlü Kişi) anlamına gelen VIP'in, Türkçe kısaltılmışıyla unvanlı-unvansız, cübbeli-cübbesiz Ç.Ü.K.'lerin, GDO'lu harâm gıdalarla beslenme ve hayvanseverlerce kısırlaştırıldıkları için ifrazat yapamamaları yüzünden esriyip, kudurup ağızlarından yellenmelerinden daha doğal ne olabilir ki?
Şahsen, ben bir kaç Ç.Ü.K. (Çok Ünlü Kişi)'ü daha ürütsünler diye duâ eder gülerim! Hatta ürüdüklerinde sesleri gür çıksın diye beslerim bile!...
Şu kısırlaştırıp sokaklara salınan küpeli itlerden kurtulup uzaktan kumandalı hayvanseverlere ve işbirlikçi çakallara yöneldiğimizde mes'eleyi kökünden halledeceğiz de küpeli itler, merhâmetimiz yüzünden bizi biraz oyalayacağa benzer! Bir yanlış anlaşılmaya da izin vermeyelim; burada kastettiğimiz küpeli sokak itleri, işbirlikçi, iki ayaklı Ç.Ü.K'lerdir vesselâm...
Not: Müseyleme ve Tuleyha, Hz. Peygamber(s.a.v.)'in sağlığında peygamberliğe heveslenen müşrîklerdir.
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR"
Selâm, sevgi, dua...
Tokkalı Mustafa ASLAN
1 yorum:
Ben bu yazıyı çok sevdim yaaa..
Yorum Gönder