Pazartesi, Ocak 14, 2013

MEDET! KENDİMDE KAYBOLDUM, İMDAT!...

Zordayım Dostlar, Ülküdaşlarım dardayım!
Yalnızlıktan korkanların oluşturduğu kalabalıklardan sıkılarak denediğim Kendime Firârım'da, kayboldum!
Beni, benim kadar tanıdıklarını zannettiğim yarım asra yakındır tanıdıklarımın çoğunu tanıyamamış olmamdan dolayı kendime kırgınım! 

Bildiğim tek şekilde yaşadım hayatımı! Ülküden başka yol, ülkücülükten başka bir davranış bilmedim, bilemedim, merak ta etmedim!
Merak etmeme gerek te yoktu, çünkü:
Milletini sevendi Ülkücü! 

Vatanını sevendi! 
Tarihine, geçmişine, inancına, ceddine ve soyuna sadıktı!
Davet beklemeden, başlatılmış "Kutlu Sefer" e katılan, isimsiz süvariydi! 
Ödülü Allah rızasıydı Ülkücünün...
Alınmaz, satılmaz; terk etmez dolayısıyla da terk edilmezdi Ülkücü! 

İkbâl düşünmez, istikbâlinden endişe etmez, verilen görevden kaçmaz, verilen göreve kendini yetersiz görüyorsa -yerini- bir ülküdaşına şevkle, hevesle devrederdi...
Seçerdi ülkücü, seçilmezdi! 

Ülkücünün ülkücüden farkı olamazdı çünkü!
Emânetin ehlini bulabilmek için beyin patlatır; ehîl, liyâkatli görev adamını bulabilmek için gerekirse Türkiye'yi dolaşırdı sessiz sedasız!
Ülkücü, ülkücünün kardeşiydi! 

Ülkücü, ülkücünün yoldaşıydı! 
Ülkücü, ülkücünün kader ortağı, sırdaşıydı! 
Ülkücü İmanlı Türk'tü, İmanlı her Türkçü ülkücüydü ülkücüye göre!
Yakın hedef olarak "Yüz milyonluk milliyetçi Türkiye", uzak ve nihaî hedef olarak "Turan"ı bellemişti. 

Rehberi Kur'ân, hedefi Tûran'dı ülkücünün...
İçerde kimlikli ve muktedîr, dışarda karakterli ve âdil bir devleti olmalıydı Ülkücünün! 

Her ferdi tek tek ülkücüleşmiş Türk Milleti, dünya nizâmından sorumlu olmalıydı! 
Ezilenlerin hâmîsi, ezenlerin hasmı olmalıydı ülkücünün millî devleti...
Ya devlet ülkücüleşmeli, ya da ülkücüler devletleşmeliydi!
Ülkücü, ne iş yapıyorsa en iyisini yapmaya mecbûrdu! Ülkücüden daha iyisi ancak bir başka ülkücü olmalıydı!
Her ülkücünün kendisiyle amansız ama sessiz, vakûr bir yarışı vardı. 

Liderin, Başbuğ'un ülkücüyü tek tek tanımasına gerek yoktu, tanıması elbette şerefti ama bilmesi yeterdi! 
Başbuğ'a yakın mesâi yapanlara gıpta ederdi her ülkücü sessizce ama asla, ülküdaşının Başbuğ'a yakın yerine geçmek için Bizans entrikalarına tevessül ve tenezzül etmezdi!
Ve her yerde vardı, her yerde hissedilirdi ülkücü! 

Gezişinden, duruşundan, elindeki kitabından, hitâbından; edebinden, âdâbından belliydi!
Her ana-babanın tek hevesiydi çocuğunun bir ülkücü arkadaşının olması! Çocuğunun ülkücülüğü ile her ana-baba iftihâr ederdi!
Gençken, hatta çoğuna göre çocukken bile ekâbirden saygı görürdü ülkücü! 

Büyüğe saygılı, küçüğe sevgili, yasalarla sıkıntısız, devlete-millete sâdıklardı!
Parasız pulsuz, aşsız işsizdi ama varını verirken asla eli titremezdi! 

İflas etmiş babasının kalan mallarından gizlice alarak cezaevlerindeki ülküdaşlarına götürebilecek kadar malına hasımdı! 
Açılmış bafra sigarasını karakoldaki arkadaşına eli titremeden verebilecek kadar bonkördü ülkücü!
"Ne Amerika, ne Rusya, ne Çin; her şey Türk tarafından, Türk'e göre, Türk için." der, bağımsızlığa inanır öyle davranırdı! 

Yaratılanı Yaratan'ın hatırına sever, "Ne mutlu Türk'üm diyene." diyeni baş tâcı ederdi! Kimseyi ama kimseyi ötelemez, ötekileştirmezdi!
Türkiye'nin "Cumhurbaşkanından genelev sermâyesi kadınına kadar insanının mes'elesi, mes'elemizdir!" diye inanırdı, Milliyetçi Toplumcuydu ülkücü!
Yardım almak için değil, yardım etmek için kuyruklar oluştururdu!
Bize, bizim nazarımız değdi! 

Bizi, biz harap ettik! 
Bize, bizden başka hiç ama hiç bir kuvvetin, hiç kimsenin gücü yetmezdi, yetebilmezdi!
Severek, gülerek, hevesle ölebiliyor, "ölümü öldürebiliyor"duk! Devlet-Millet uğruna fedâilerdik! Ölerek çoğalıyor, çoğaldıkça ölüyor, ölerek diriliyorduk!...
Ne oldu bize? 

Her yere hâkim olmamız, her yeri kontrol etmemiz gerekirken neden yok olduk bu kadar çokluğumuza rağmen? 
Büyüdükten sonra, can veren Şehîtlerimizi hatırlayarak korktuk mu? 
Yoksa hep korkarak mı büyümüştük ve bu yüzden mi şehît olamamış, ölememiş sağ kalmıştık?
Ülkücüler, Türk Milliyetçileri, Türk karakterli Türkler;
Allah rızası için bir yol gösterin! 

Dedim ya Kendim Firârım'da kayboldum! 
İdeolojik yükler(!)ini atarak merkez olmaya soyunmuş; "Ben MHP'yim, onlar MHP'li!" dediğim partimde yabancıyım! 
Partim de 45 seneden sonra bana yabancılaştı!
Ve bu yabancılıktan canım yanıyor! 

Kalbim ağrıyor! 
Sıkılıyorum, hazmedemiyorum!
"Ülkücüyüm" demekten; ülkücülükten geçinen "Yol arkadaşları" yüzünden, "Her türlü milliyetçiliğe karşıyım! BOP Eş Başkanı olarak bizim de bölgede görevlerimiz var!" diyen bir gayr-ı millî kişiye, "Millî meselelerde destek" vereceğini açıklayan, "Farklılıkların farkındalıkla ülke yönetimi" diyen, PKK'nın siyasallaşmışlarını Meclis'te görmeyi; "Demokrasi adına sevindirici" bulan, "Sosyal dayanışmanın siyasal iz düşümü" sloganlı MHP'liler yüzünden utanıyorum!...
Bu acayip utançla yaşamayı, kabullenemiyorum!
Kayboldum! Tûran hayallerimi kurduğum beynimde kayboldum! 

Ülküden başka yol, ülkücülükten başka bir davranış ta bilmiyorum!...
Türkiye'de, Türk Yurdu'nda; Türkçülüğümle, Türk Milliyetçiliğimle, Türk Milletçiliğimle garîbim!
Sesimi duyan bir Türk, sesimi duyup üzülen bir Türk Milliyetçisi, sesimi duyup üzülüp yol göstermeğe niyetli bir Ülkü Devi var mı?

Allah aşkına medet!

TÜRK TÜRK'Ü KORUMAZSA TANRI TÜRK'Ü KORUMAZ!
Selam, sevgi, dua...
Tokkalı Mustafa ASLAN

4 yorum:

Adsız dedi ki...

Sesini biz duymadık, yüreklerimizde yaşadık. Anlam veremediğim defalarca gruptan ayrılışınıza üzülerek mana veremedim.Allah haklı olduğunuz bu haykırışlarınızda yardımcınız olsun.Selam dua ile.Nidai SEVEN












mahmutemin dedi ki...

Ya Sâbır...


Eyvallah.

Katun dedi ki...

"Medet ey birin Bir 'i, ey birin Bir 'i medet!."

Unknown dedi ki...

Üstadım; Fitne zamanında yapılacak iş "pencerenin perdesini çekip Allah'a sığınarak sabredeceksin" çünkü şimdilik yapacağımız bir şey yok.