Pazartesi, Ocak 14, 2013

VAAH BENİM ÖKSÜZ DÂVÂM VAH!...

İlk günlerinde, adına"Arap Kürt Partisi" diye kitaplar yazılan, halk arasında daha net bir argo açılımı yapılan AKP'nin partileşme sürecinde Recep Tayyip Erdoğan ve "Yol Arkadaşları"na; "Deprem Çadırı"demiştik, "Korsan Tüp" demiştik, "Uzaktan Kumandalı Rüzgâr Gülü" demiştik, "Gınnapı Dışarda Siyâsi Topaç" demiştik! Daha neler neler demiştik te demiştik!
"Demiştik te ne olmuştu?"dan önce, bu kadar sıfatı hak edecek neler yaptıklarını, hatırlamaya çalışalım. 

Takîyyeyi, ilm-i siyaset etmelerine çok kızardık! Dini, siyasete malzeme etmelerine çok kızardık! Onlarca yıl sövüp saydıkları Haçlı ve Siyonistlerle işbirliği yaparken mütedeyyin Müslümanlara vaaz gibi nutuklarına kızardık! Sosyal devletin yapması gereken yardımları partizanca kullanmalarına kızardık!
Recep Tayyip Erdoğan, Kasımpaşalılaşır, kabadayılaşır ve bir söz söylerdi. Söz tam ya hoşa gidecek, ya da milleti kızdıracakken "Yol Arkadaşları"nın uyarısıyla hemen düzeltir, dönüş yapardı! Biz de öfkelenir, veryansın ederdik!
Henz kozmik odalara girilmemiş, "askeri vesayet" diye NATO Generalleri falakaya yatırılmamış, gazeteciler, madalyalı kahramanlar der-dest edilmemişlerdi!
Görevdeyken bize tenezzül etmeyen koca koca adamlar, emekli olduktan sonra vatan kurtarmaya soyunurlardı! Bizi de çağırırlardı, biz de; "Görevdeyken siz bize tenezzül etmiyordunuz, şimdi millet olarak biz size tenezzül etmiyoruz! Gidin mütekaitliğinizin tadını çıkarın!" diye reddediyor; "Emekli olduktan sonra vatan kurtarmaya soyunanlardan kurtulmadığımız sürece iki yakamız bir araya gelmez!" diye de yırtınıyorduk! 
O günlerde, Meclis dışında olmasına rağmen Türk Milliyetçiliğinin siyâseten tek adresi ve markası olarak bilinen, milletin millî muhalefet beklediği MHP Genel Başkanı, Recep Tayyip Erdoğan'a; "Bu yol ihanet yoludur! İhanet yolcularının mukadder akıbetinden kaçamayacaksınız! Bu hesaplaşmayı da ahirete bırakmayacağız!" derdi, bu da milletin ve bizim hoşumuza giderdi!
Yine o günlerde Yavuz Selim Demirağ; "Liderler-komutanlar sadece yaptıklarından değil, yapamadıklarından da sorumludur!" diye harika bir tesbit yapmıştı. Bu tesbitte, hatırladığımız davranış ve söylemlerin katkısı, unutulmamalıdır!
Siyaset gündeminin her saat-başı bir kaç gündem şeklinde hızla değiştirilmesi sonucu, 16 yıldır taraftarlarınca MHP Genel Başkanlığı'ndan Liderliğe çıkarılamayan, bazı kalemlerce "Müdür" de denilen Devlet Bahçeli, muhalefette geçirdiği her yılda Recep Tayyip Erdoğan'a benzemeğe başladı! Veya 10 yıldır girdiği bütün seçimleri ve referandumları kazanan Recep Tayyip Erdoğan'ı taklit etmeğe başladı! Artık takîyyeyi MHP Genel Merkez Yöneticileri de ilm-i siyasetten saymaya başladılar herhalde! 

AKP'de bu gün söylenen yarın inkâr edilirdi. MHP'de de dün söylenen, bugün inkâr edilmeğe başlandı! Veya dün söylenen, bugün hiç söylenmemişçesine unutturulmaya çalışıldı! "Bu yol ihanet yoludur! ... Bu hesaplaşmayı da ahirete bırakmayacağız!" sözü ile; "Millî meselelerde AKP'ye desteğimiz devam edecektir! Şu sıralar çatlar dağılırsa kaos olur! Anayasa çalışmaları tıkanırsa, Türkiye kaybeder!" sözlerinin bir benzerliği, birbiriyle alâkası var mıdır? Veya bu sözleri aynı kişinin söylemiş olmasını, kim, kime, nasıl izah edebilir?

Taktik AKP ile aynı gibi görünse de farkındaysanız büyük bir fark var! AKP'de Recep Tayyip Erdoğan söyler, "Yol Arkadaşları" inkâr eder veya düzeltirler. MHP'de "Yol Arkadaşları" söyletiyor, Devlet Bahçeli, bilmezden geliyor veya eline verilen metni okumuşluğun rahatlığıyla o sözleri hiç söylememiş gibi davranmaya devam ediyor!
Birileri, birilerine bir şeyler yaptırtıyor ama ne olduğunu; bilmemize, söylememize, yazmamıza rağmen anlayamadık, anlamazdan, görmezden gelmeğe devam ediyoruz!

Biz, bugünleri fazlasıyla hak ediyoruz! Hatta daha fazlasına müstehâkız!
Her yıl fethini kutlarken; "Başımızda kardinal külahı görmektense Osmanlı sarığı görmeyi tercih ederiz." diye hatırladığımız teslîmiyetçi zihniyeti teâmülleştirmiş, eski Bizans İstanbul'un beslediği "Dolma kalemler", "Karen Fogg Çocukları" ve işbirlikçi liberal vuvuzelaların da desteklediği; "Tanrım! Çalabım!" diyen Türk Milliyetçilerindense "God, Father, the Divinity, Le Créateur, la Providence, Gott" diyen Haçlı ile işbirliğini, ilm-i siyâset sayan Ilımlı İslamcıların işbirlikçi ittifaklarına muhatabız!
Biz, bugünlere adım adım, bilerek geldik! Dahasına, fazlasına müstehâkız!
MHP, Bahçeli'nin şahsî hatâları yüzünden Meclis dışındayken PKK'lılara karşı susuldu!  Sustuk, seyrettik!
Bayrağımıza saldırıldı, Ülkü Ocakları'na ev hapsi verildi!  Sustuk, seyrettik!
"Ülkücüler sokaklarda olmayacak" şeklinde bir dramatik demogoji ve bütün "Dolma Kalemler"den methiyeler alan bir uygulama yapıldı! Bölücülerin demokratik hakkı olan meydan mitingleri sadece MHP'ye yasakmış gibi davranıldı! Sustuk, seyrettik!
Söğüt'te, Recep Tayyip Erdoğan'la kişisel münakaşada, sokaklardan sakınılan Ülkü Ocaklılar meydandaydı! Ne oluyor diye sormadık!
MHP Genel Başkan adayları, engellenirken; şehirlerde yolları kesilirken Ülkü Ocaklı çocuklarımız sokaklardaydı! Ellerinde baltalar, silahlar vardı! Sustuk! Yutkunduk, sormadık!
Sonra seçim süreçleri...
Listelerde Ülkücülere değil, yeni "Yol Arkadaşları"na yer verildi! Üç Hilal ve MHP sevdalıları, listelere bile bakmadan yırtındılar! Genel Başkana ve listelerine rağmen Dâvâ'ya sâdık ülkücüler ve millet MHP'ye, AKP'nin işbirlikçi zihniyetine muhalefet görevi vererek bir şans daha tanıdı!

Ama daha mazbatalar alınmadan, Meclis'i çalıştırmak adına AKP'ye destek olunacağı açıklanarak, AKP'nin Meclisteki 367 sayısal engeli yok edildi, Köşk'ün yolu açıldı! GÜL'ün Çankaya yolu asfaltlandı! Sustuk, seyrettik!
Bu arada sayısız kere "Töre" diye töresizlikler yapıldı, seyrettik!
PKK'nın Seçim Yasalarını delerek Meclis'e gönderdiği ve Grup kurdurduğu siyasal ihanet odağının Meclis'te olmasını, "Demokrasi adına şans" olarak tarif ettiler! "Farklılıkların farkındalıkla ülke yönetimi" dediler; "Sosyal dayanışmanın demokratik iz düşümü" dediler, yutkunarak seyrettik!

Sonra tarihi tokalaşma sahnelerini seyrettirdiler millete! 
Sonra Genel Kurmay Başkanı'nın, "PKK mecliste!" sözlerine destekle; "Evet! Solumuzda oturuyorlar!" diye adres verip bütçe görüşmelerinden sonra tekrar tokalaştılar! Seyrettik, yutkunduk, sustuk! 
Sonra, DTP'lilerle aynı tavırla Genel Kurmay Başkanını istifaya çağırdılar! Seyrettik!
Sonra; "Gel Hasip! Gel Meclis'in rengini tamamlayalım!" tarihî vecîze ile demokratlık dersi verdiler! Sustuk, alkışlayanlara ses etmedik!
Bugün ise, silahlı terör örgütü kurmak suçlamasıyla cezaevine koyulan, Genelkurmay Başkanını ziyaret edeceklermiş!
İlm-i siyasete bakın, takîyyenin ihtişâmına, millîliğine bakın!
Genelkurmay Başkanını, yeminsiz sahtekâr bölücülerle birlikte istifaya çağıranlar, şimdi "Bir saatliğine de olsa kucaklaşmak" için cezaevine, ziyâretine gidiyorlar! Dalga mı geçiyorlar? Kaş mı alıyorlar? Yoksa kaş yapayım derken göz mü çıkarıyorlar bile bile?

"Liderler-komutanlar sadece yaptıklarından değil, yapamadıklarından da sorumludur!" diyen Yavuz Selim Demirağ, haksız mıydı? Haksız mı?
Biz de; "Bu kadar sorumluluk sahibi birileri var mı?" diye merakla sorarsak, hâin ilan edilmeden önce çok mu karamsar sayılırız?
Ah Milletim! Vah Devlet'im!
Ah Milliyetçi Hareket! Vah Ülkücü hareket!
Aaaaah Öksüz Dâvâ aah!...

Vaah Son yüzyılın Son Başbuğlarının emekleri vaah! 
Eyvâh ki eyvâh!
TÜRK TÜRK'Ü KORUMAZSA TANRI TÜRK'Ü KORUMAZ!Selam, sevgi, dua...
Tokkalı Mustafa ASLAN

1 yorum:

Katun dedi ki...

Pek ala, bir çoğunda haklısınız ...hal böyleyken eleştirinin ötesine gidin; söyleyin hangi safta yer tutalım, siyasete mi bulaşmayalım, davayı mı bırakalım(!)