Perşembe, Ocak 03, 2013

YEŞİLLE CEHENNEMLEŞTİRİLEN ÜLKEM!

Günlerdir iki olay arasında bir ilişki kurabilmeğe, becerebilirsem kafamı karıştıran bazı meselelere kendimce bir yorum getirmeğe çalışıyorum.
Önce bir olay nakledeyim.
MHP ve Ülkücülük tarihine "Kara Gün" olarak geçen 4 Nisan 1997'yi hatırlatacağım.
O günlerde Ülkü Ocakları genel merkezinde aktif görevde olan öz kardeşimden dinlediğim bir olayı paylaşacağım...
Türk Dünyası'nın Başbuğu Alparslan Türkeş'in ölüm haberi duyurulmuş! Hastanenin önünde mahşerî bir kalabalık... Ağlamalar, haykırışlar ve duâlar asumana sığmıyor! Parti Genel Sekreteri Koray Aydın, Ülkü Ocakları Genel Başkanı Azmi Karamahmutoğlu ve o günün teşkilat görevlileri panikteki yaslı kalabalığı teskîn ve teselliye uğraşıyorlar! Hastaneye ancak resmi protokol ve görevlilerin girmesine izin veriliyor!
Hastane koridorundan bir manzarayı, Kardeşim şöyle anlatmıştı: "Abi! Ben çok eşine ağlayan kadın, nişanlısına ağlayan genç kız, kardeşine ağlayan bacı, evladına ağlayan ana, sevdiklerine ağlayan nineler gördüm ama Tansu Çiller'in Başbuğ'a ağladığı gibi ağlayan bir kadın görmedim! Koca Başbakan, hastane koridorunda dağılmış bir vaziyette; "Devletin beli kırıldııı!" diye feryât ederek ağlıyordu!"
Yıllarca bu duyduğumu ve anlatılan sahneyi hafızamda canlandırarak diri tutmaya çalışmıştım! Başbuğum'a ağlayanların kimlikleri ve ağlayış şekilleriyle kendimi teselliye çalışmıştım!
Bir Başbakan'ın, Meclis'te olmayan bir Parti Genel Başkanı için; "Devletin beli kırıldı!" feryâdıyla ağlamasını, kendime teselli malzemesi olarak saklıyordum!
O günlerde, hayâli derinliklerde gezinmeyi mahâret zanneden hayalperest, sığ kişilerden çok şeyler duyuluyordu! Efsâneleşmeğe ve efsâneleştirmeğe çok müsait fısıltılar yayılıyordu Alparslan Türkeş'le ilgili! 
O günlerde Devlet'e kafa tutabilecek kadar pervasızlaşan bir mafya babasının, İstanbul'dan yatağından alınarak Ankara'da Başbuğ'un önüne pijamalarıyla atıldığından tutun da Başbuğ'un Apo'nun kellesini getirmeleri için özel adamlar görevlendirdiği şeklinde efsâneler anlatılıyordu da, anlatılıyordu!
O günlerde benim duyduklarımı, elbette Ankara'da olan herkes te duyuyordu ve her duyulan Anadolu'ya üzerine olumlu-olumsuz eklemeler-eksiltmeler yapılarak taşınıyordu! Alparslan Türkeş ve Ülkücüleri sevenlerin moralleri düzeliyor, sevmeyenler yıkılıyordu!
Nerdeyse tamamı gönüllü ülkücülerden oluşan Emniyet genel Müdürlüğü Özel Harekâtçıları ve Genel Kurmay Başkanlığı Özel Kuvvetleri de teröre karşı destanlar yazıyor, efsâneleşiyorlardı!
Sonradan tamamına dokunulan, tamamı itibarsızlaştırılmaya çalışılan efsâne Özel Harekâtçılar ve efsâne Özel Kuvvetler ve Komutanları vardı!
O günlerin fısıltı gazetelerinin manşetinden hiç düşmeyen, Genel Kurmay Başkanlığı'nın İrticaya karşı tedbir toplantıları ve bu toplantılarda Hilmi Özkök General'in bir emekli astsubay kadar bile itibarının olmadığı duyuluyordu!
O günlerin Genel Kurmay Başkanı İsmail Hakkı KARADAYI Paşa; Ergenekon, Poyrazköy, Sarıkız, Yakamoz, Eldiven, Balyoz, bilmem ne, bilmem ne kod adlarıyla başlatılan Türk Silahlı Kuvvetlerini iştibarsızlaştırma operasyonlarının sonuna yaklaşıldığı haberleri yayılıyorken, gözaltına alındı!
Niye bugün? 
Niye operasyonların başladığı günlerde değil, hatta İlker Başbuğ Paşa'nın gözaltına alındığı günlerde de değil de, niye şimdi?  
Neden bugün?
Durun! Daha bitmedi! Hemen dün; 2013 senesinin ikinci günü, devrin yine efsâne isimlerinden Yeşil'in 1995 yılında MİT' te verdiği iddia edilen ifadesinin metni, haber edilsin diye servis edildi! 
Neden şimdi?
Yeşil'in ifadesi diye servis edilen haberde bir cümle, çok dikkat çekici. Güya Yeşil, o ifâdesinde; "Türkeş benden PKK hakkında devlete istihbarat vermemi istemiyordu. 1989 yılında Elazığ Garajı'nın açılışında otele çağırdı. Bana, 'PKK'nın devletin işi olduğunu, bırakın ne yaparsa yapsın komünislerden fazla idam verdik. Görev bize verilirse hazır olun' diyerek uyardı" demişmiş!
BOP Eş Başkanı, Medeniyetler Arası İttifak Eş Başkanı Başbakan'ın külhanvâri ifâdelerine göre; AKP'lilerin asla, kat'a görüşmediği, görüşmeyeceği ama Devleti temsîlen, Başbakanı'nın atadığı, O'nun izni olmadan kimsenin hatta yargının bile dokunamayacağı MİT Müsteşarı'nın; iki gündür İmralı'da bebek katili câni ile görüşmeler yaptığı haber edilirken...
Meclis'te dokunulmaz edilmiş terör sözcüleri, ortalığı velveleye verirken...
Anayasa Çalışmalarına sonuna kadar destek vereceğini açıklayan MHP, Meclis'te PKK sözcülerince bölücülükle ithâm edilirken...
Devrin Başbakanı Tansu Çiller'in; "Devletin beli kırıldııı!" diye ağladığını bildiğimiz Alparslan Türkeş'in Yeşil'i çağırarak; "PKK Devlet'in işidir. Komunistlerden fazla idam edildik! Bırakın ne yaparlarsa yapsınlar! Görev bize verilirse hazır olun!" dediği rivayetinin haber olarak servis edilmesi!
Bunlar tesâdüf olabilir mi?
"Devletin derini olmaz! Devlet, ya vardır ya yoktur! Olursa milletin derini olur, o da benim!" diye yıllardır yırtınan bende de mi "Derin Devlet Sendromu" başladı? Ben de mi, komplo senaristlerine karıştım?
Yeşil renkli Haçlı parası dolar ve eurolarla cennet pazarlanırken Yeşil adlı Devletin Derini denen devlet ve milletsever görevlilerin adıyla dünyamız cehennemleştiriliyor!
Yüz yıl önceki Batı hayranı aşağılık kompleksli dindârların Haçlı ile elele dindaşlarına yaptıkları zûlüm ve katliamı; günümüzün kindar dindarları Haçlı ile elele dindaşlarına uyguluyorlar hem de; "Ya Allah! Bismillah!" nidâlarıyla!
Yine aynen yüz yıl önceki gibi; kaçan da Allah diyor, kovalayan da! Sanki -hâşâ- Allah(c.c.); Müslümanlara; "Tavşana kaç, tazıya tut!" oynatıp eğleniyormuş gibi!
Allah belânızı versin Haçlı Müslümanlar vesselâm...
TÜRK TÜRK'Ü KORUMAZSA TANRI TÜRK'Ü KORUMAZ!
Selâm, sevgi, duâ...
Tokkalı Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: