Cuma, Ekim 17, 2008

AĞIZ NEYE YARAR?!!!...

İşin tadı kaçtı iyice!...
Artık bu restleşmelerin, bu kutuplaşmaların ve bu taraflaşmaların şirâzesi bozuldu!...
Muhalefet-iktidar çekişmesine alışkındık, olması gereğine inanırdık ve inanmaktayız... Partilerin iç çekişmelerine, iç rekabetlere alışkındık, olması gereğine inanırdık, inanmaktayız!...
Kurumlar arasındaki çekişmelere de -nerdeyse- alışmıştık olmaması gereğine inanmamıza rağmen!...
Şimdi Ordu ile siviller arasında -ki bu sivillerin milli olmadıkları belli, zaten inkâr da etmezler- çekişme var gibi gösteriliyor! Bu siviller aktif siyasetçi de değiller!.. Bu sivillerin dışardan destekli oldukları, hatta ajan oldukları artık apaçık yazılıp çiziliyor!...
Bu sivillerden kadın olan hakkında ki; "Washington’da kimlerle düşüp kalktığı, Kandil Dağı’na gidip PKK başlarıyla neden yattıkları da sorgulanmadı!" şeklinde yazılanlardan da, millet haberdar!...
Taraf gösterilmeğe çalışılanlardan hangisine daha fazla kızmalıyız?!...
Birisi Türkiyenin bölünmez bütünlüğünün karşısında; taraf!
Atatürk ve cumhuriyet kazanımlarının karşısında; taraf!
Tam bağımsızlığımızı hedeflemiş BOP Eş Başkanlığı'nın yanında; taraf!
Müttefik(!)imiz desteğindeki terör taşeronu PKK'nın ve onun siyasal uzantısının yanında; taraf!
Tek Bayrağın, tek Vatanın, tek dilin karşısında; taraf!
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin karşısında; taraf!...
Adlarını da "taraf" koymuş bu karşı taraftakiler!...
Türk Silahlı Kuvvetleri ile, bu kimlerin piyonu oldukları bellisiz adamları karşı karşıya gelecek kadar şımartan siyasi erk, nerede?
Türk Silahlı Kuvvetleri, Ordumuz, avam ağızla Asker; şimdi bu meydan okur edâlarındaki densizlere ne yapmalı? Nasıl cevap vermeli? Cevap verilmezse tarif ne olur? Aradaki seviye, nasıl korunmalı?...
Demokrasi ve demokratlık adına, dağdaki bölücüleri düşman değil suçlu ilan edebilecek kadar "halkların hakları"na gönüllü Başbakan, nerede?
Bu haddini aşan, millî ve meşrû bütün seviyeleri alt-üst eden, bir yerlerin adamlarına karşı Ordumuzu korumak kimin işi?
Millî Savunma Bakanı, tam burada devreye girmeli değil mi?
Aklımızdan geçen ama söylemekten imtina ettiğimiz her şeyi, her kes bilmiyor mu?
Dinlenerek kaydedildiğinden emin olduğumuz ve artık kanıksadığımız telefon görüşmelerimizde, bu karşı taraftakilere ettiğimiz, bini bir paraya küfürlerimizden de bir mesaj çıkmıyor mu?
İçişleri Bakanı, hâlâ; 'Elma dersem çık, armut dersem çıkma!' mı oynayacak?
Adâlet Bakanı; Cumhuriyet tarihinde bir ilki yaparak, dilediği çok muhteşem özürüyle gönüllere su serpmiş bir siyâsi olarak, Cumhuriyet Savcıları'nı bu densizlerin üzerine yönlendirmeyecek mi?
Cumhuriyet Savcılarımız; bu yapılanların haberleri bile, birer suç duyurusu değil midir?
İşgalde değiliz! Sevr Antaşması maddelerine muhatap değiliz!
Dünyanın sayılı ve güçlü ordularından biri olan ve devletimizin ilelebet bekası için olmazsa olmaz olan Ordumuz'u koruyacak yasalarımız yok mudur?
2.Cumhuriyetçilik adıyla, demokratlık maskesiyle, insan hakları maskesiyle; Atatürk'le yapılan çekişmeler bitirilerek, Ordumuzla hesaplaşmaya mı oturuldu?
Genel Kurmay Başkanımız'ın; verdiği mesajın asıl muhatapları; "Biz doğru yandayız! Yanlış yanda olanlar düşünsün!..." deyip kenara çekilebilirler mi?
Milleti, Ordu'dan soğutarak, milletin ordusuna olan güvenini azaltarak ve kendi çocuklarını çürük raporuyla askerden saklamaya devam ederek ne yapılmak veya ne yapılmasına göz yumulmak istenmektedir?
Asker, elbette F16' larını, nereye göndereceğinin bilincindedir! Ama millet, size istemediğiniz, düşünemediğiniz bir tarzda, gönüllerinden havalanan nefret uçaklarıyla cevap veriyor, duyuyor musunuz?!...
Ya akıllı olun, ya da akıllı olun!...
Yoksa millet size taraf'lığınızı da, tarafsızlığınızı da gösterir emin olun!...
Başbakan'ın siyâsi literatüre yeni taşıdığı; "Ağzı olan konuşuyor." reklâmı, bu taraf'lara çok uydu ama -nezâketen yine adamlar diyeceğim- "Ağızlarından yellendiklerinin" farkında değiller! Her halde, kara turpu fazla yemişler, Washington-Harlem alışkanlıklarıyla ağızın neye yaradığını unutmuşlar!...
"BÜTÜN TÜRKLER BİR ORDU, KATILMAYAN KAÇAKTIR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: