Çarşamba, Ekim 22, 2008

YAP KÖPEYOĞLU!...

Yine canım yandı! Millî öfkem kabardı yine!...
Göz göre göre canımızla oynanıyor; kucağımıza oturttuklarımız, sakalımızı yoluyor!... Her sakal telimizin kopuşunda canımız yanıyor ama neredeyse sakalsız kalacak kadar tek-tek yolunduğundan acıya karşı tiryakilik kazandık!
Birilerini, bir yerleri uyarmak sadece uyarmakla da kalmayıp bir yerleri de tahrîk etmek istiyorum!...
Artık 2. Cumhuriyetçilerin; "Demokrasiyi güçlendiriyoruz! Devleti geliştiriyoruz!" diyerek yaptıklarıyla da şühedâ emâneti devlete zarar verdiğini, sorumlu bir yerlere hatırlatmak istiyorum!...
Bilinen bir kıssa:
Leylek, arazinin ortasında minare gibi uzanmış bir ağacın tepesine yuva yapar. Uçan yırtıcılara karşı çok emin bir yuvadır... Bir kaç mevsim bu huzurun keyfini yaşarken; yuva, bir çakalın dikkatini çeker. Çakal, ağacın altına gelir. Ağacın tepesindeki leylek yavrularını düşündükçe ağzı sulanmaktadır ama ağaca tırmanma şansı yoktur. Gücü yettiğince, öfkeyle ağacı sallamaya başlar. Sarsıntıyı merak ederek aşağı bakan Leylek, Çakalı görür.
- Heyyy! Ne yapıyorsun? diye sorar. Çakal;
- Ağacını keseceğim! der...
- Neden?
- Yavrularını yemek için!...
Leylek korkar. Uçan yırtıcılardan korunmak için mükemmel bir yer olan yuvası ve yavruları, tehlikededir...
- Yapma çakal kardeş... diye yalvararak inler. Çakal;
- Eğer yavrularından birini aşağı atarsan kesmem!.. Deyip homurdanarak ağacı sallamaya devam eder. Leylek düşünür. Zaten her sene yavrulardan birini zayıf olduğu için kardeşleri yuvadan atmaktadır. Bu sefer yavruyu kendisi atmaya karar verir. Ve yüreği kan ağlayarak diğer yavrularını ve yuvasını kurtarmak uğruna en zayıf yavrusundan vaz geçer;
- Al senin olsun!... diyerek zayıf yavruyu aşağı atar...
Çakal memnundur. Yuvada iki yavrunun daha olduğunu bilmektedir. Aşağı atılan yavruyu iştahla yedikten sonra ağacın gölgesinde uykuya dalar... Leylek huzursuzdur. Çakal gitmemiştir. Bu günü kurtarmıştır ama yarın ne yapacağını bilememektedir... Leylek kara kara yarını düşünürken Karga gelir. Leyleğin sıkıntısını merak ederek sorar ve öğrenir. Karganın canı sıkılır hem de öfkelenir.
- Sen hiç çakalların ağaç kestiğini duydun mu? diye sorar...
- Hayır!... Der Leylek'te hayretle hatırlayarak...
- O zaman neden korktun? Yarın ağacı salladığında; "Kes Köpeyoğlu!" de ve rahatla... Der, uçar gider... Ertesi gün Çakal, yine ağacı sallar.
- Heeey Leylek! Ya yavrulardan birini at, ya da ağacını keseceğim... Diye bağırmaya başlar. Öğüdü almış olan leylek, çakalın baltası ve testeresinin olmadığını ve ağacı kesemeyeceğini bilmektedir artık.
- Kes köpeyoğlu!.. Diyerek yavrularını sevmeye devam eder. Çakala çekip gitmekten başka yol kalmamıştır... Kıssadan hisse...
Onlarca yıldır Devletimiz'e, Milletimiz'e saf leylek muamelesi yapan, müttefik(!)imizden öğütlü, Haçlı'dan destekli çakallar, iş başında ve Devlet Ağacımız'ı sallayarak kesmekle tehdit ediyorlar! Bu, ilk denemeleri değil. Ama yöneticilerimiz bu sefer çakalları şımartıyor!...
Oysa biliniyor ki ne baltaları ne de testereleri var!... Bu ürkeklik, bu korkaklık bizim tavrımız değil!... Türk Milleti olarak biz, ne çakallar gördük! Kaç Haçlı Seferi göğüsledik!...
Çağ değişiyormuş! Dünyayla birlikte bizim Milli Görüşçülerimiz de gömlek değişiyormuş!... Devlet olarak Haçlı'ya uymak, AB'ye girmek, değişmek, gelişmek lazımmış!...
Yapacağımızın, sadece Ülkeyi yönetemeyen hükümeti yenilemekten başka bir şey olmadığını bizden iyi kimse bilemez... Hem de artık AB'lileşme, demokratlaşma yalanları uğruna, tek yavrumuzu da vermeden! Haçlı'ya, Avrupalı'ya uyarak Ordumuz'dan, Mehmetçiğimiz'den vaz geçmeden!... Kraldan fazla kralcılara, haçlı tâlimatıyla kelle isteyen kalkışmacılara tek sakalımızı feda etmeden!
Birileri, biryerlerden aldıkları emirle, bir şeyler yapacaklarmış!... Milletin helâl vergilerinden aldıkları maaşla, demokrat maskeli korkaklarımızın veya hainlerimizin ikrâm ettiği dokunulmazlık zırhıyla Devletimize kafa tutan hainlerin, PKK'ya verdikleri kalkışma desteğini görmeyerek biz de, demokratlaşacakmışız!...
Tek kelimeyle ve haykırarak; "Yap Köpeyoğlu! Kalkış bakalım bir daha!" diye şimdi demezsek ne zaman deriz?
Sevgili Sebahattin ÖNKİBAR'ın; "Diyarbakır'daki kalkışmada kedi, şehit cenazesinde kaplan!" tesbitine de harfiyyen katılarak...
"TÜRK'ÜN HER ŞEYİ GÜZELDİR VE HER ŞEYDEN GÜZELDİR."
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: