Perşembe, Ekim 09, 2008

BİTLİS'TEN GELEN GÜL KOKUSU...

Üç günde bu iletiyi kaç kere okuduğumu bilmiyorum!
Bu iletinin sahibi yürek; korkutulamaz, tazyiklerle, hatta ölümüne saldırılarla incitilemez! Bu, milletleşmiş, milletlik muhabbetiyle bütün çevresini kucaklamış, bütünleşmiş yüreği, incitmek zor! Taaa ki; "İlle dostun gülü yaralar beni!" tarifini zorlamazsak!...
Gruplara düşen, bana da gelen bir ileti bu! Bir millet ferdi genç kızımızın; siyâsilere, kurnazlara, kan tacirlerine, iman tüccarlarına, siyâset harâmilerine, takîyyecilere, işbirlikçilere, "Berfin'in Kürtleri"ne, yarasalara, rüzgâr güllerine seslenişi bu!...
Bir Türk Kızın; sevgi dolu, sevdâ dolu, muhabbet fışkıran yüreğinin feverânı bu!...
Duyulması lâzım! Duyulup dinlenilmesi lâzım! Dinlenilip ne yapılabilirlerin, sür'atle düşünülmesi lâzım! İletiyi, aynen alıyorum. Noktasına, virgülüne müdâhil olmadan! Çünkü bu samimiyete, bu satırları yazarken ki hâlet-i rûhiyeye saygısızlık olur!...
"Ben, 22 yaşında bir genç kızım ve ben nenemden duyduklarımı sizlerle paylaşmak istiyorum. Nenem hep bana; " Kızım biz köydeyken gündüzleri yüzlerini görmediğimiz ama tahmin ettiğimiz geceleri de yüzlerini bize gösteren ve apaçık dağdan geldiklerini söyleyen adamlar basıyorlardı köyümüzü. Gündüz gelenler bizden ekmek istiyorlardı çok ta türkçeleri iyiydi. Gece gelenler ise bizden yine ekmek istiyorlardı ve onlar kürtçe konuşuyorlardı bunlara ekmek vermesek bizi öldürecektiler. Biz de korkumuzdan ekmek veriyorduk." diyordu. Şimdi bunların korkusundan kaçıp İstanbul'a gittiler. Biz babamın işi gereği Bitlis'te kaldık. Köyümüz yıkıldı. Dedemin mezarı bile yerle bir olmuştu.Ve ben hep dayı, amca, nene hasreti çektim. Daha fazla yazamayacağim. Ama inanın bana biz Şehit olan bu Askerler gibi kara toprağa gömülmesekte her gün ölüyoruz!Hiç bir şey ABD'den gördüğünüz gibi değil. Burdan savaş uçaklarının sesini duymak bile insana çok acı veriyor. Yorum sizlerin..."
Adı, Gül bu kızımızın. Gül adına inat gülemeyen yüzü ve bütün gülleri kıskandıracak muhabbet kokularını yayarak seslenmiş Türk'e, Türk Milleti'ne ve Türkçe...
Ne demiş, nasıl anlatmış Nenemiz Gül'e; "Gündüz türkçeleri çok iyi olanlar geliyor ekmek istiyorlardı. Gece kürtçe konuşanlar geliyor ekmek istiyorlardı yok desek, vermesek bizi öldürüyorlardı!" Kürt köyü diye tarif edilen millet adresine; kendilerini onların koruyucusu, kurtarıcısı diye zorla tarif edenler gelip öldürüyor; işbirlikçilerin, millet-devlet hainlerinin işgâlci diye tarif ettiği Ordumuz mensupları aynı adrese, gündüz gidip türkçe konuşuyorlar! Gündüz gidiyorlar ki köyün sakinleri korkmasın! Gündüz gidiyorlar ki köy sakinleri, kimlerle muhatap olduklarını anlasın!...
Davranış farkı bu kadar açık ve net. Biri mertçe, muhabbetle; diğeri kalleşçe, kaçakça, korkakça ve bu özelliklerini kapatabilmek için zalimce! Yani biri Devletçe, diğeri eşkiyaca, puştça!...
Gül Kızımızın duygularını yorumlayamayacağım! Aynı duyguları, milletliğimin her hücresinde hissederek yaşadığımı söyleyeceğim sadece...
"Sorma bana oymağımı boyumu,
Türk'üm. Bu ad her ünvandan üstündür.
Yoktur Türk, Kürt, Kırgız, Özbek, Kazanlı
Türk Milleti, bölünmez bir bütündür." diye şairin sözcükleriyle oynayarak millet tarifimizi bir daha yapmaya çalışacağım!...
Halk diyenlere, halkların kardeşliği diyenlere, halklara eşitlik-özgürlük diyenlere, bir daha; "Bölücülüğün gereği yok! Zararın neresinden dönülürse kârdır! İki el bir baş içindir! Halkların; aynı coğrafyayı, aynı tarihi, aynı kaderi, aynı Kıbleyi, aynı camiyi, aynı kabristanı ve aynı dili kullanmasından doğar Millet... Milletçilik güzel şeydir. Türk'e hastır ve bütünleyicidir, kucaklayıcıdır. Diğer ...cılık, ...ciliklerin tamamı, bölücülüğe gider... Millet hainlerine destek olur! Milletliğimizi hedef aldılar! Milletliğimizi muhafaza edemezsek, devletliğimiz tehlikeye düşer! Irak'ta ki Müslüman kadınlar gibi, tamamen tesettürlü olarak bir milyondan fazlatecâvüz sonucu çocuk doğurmanın; neresi medeniyet, neresi hürriyet, neresi demokrasi, neresi fazilet?" diye sorarım sadece...
Aklı kesenlerimiz; lütfen, Allah aşkına, artık "TÜRK MİLLETÇİLİĞİ" duruş ve tanımında buluşalım. Bundan başka hiç bir şeye ihtiyacımız yok! Lazı, Kürdü, Çerkezi, Boşnağı, Arabı, Türkü yüzlerce yıldır aynı vatan uğrunda milyonlarca kere birlikte ölerek ölümü öldürmedik mi? Bu ölümü öldürebilmemize mani ne var?
Bitlis'ten, gül kokusu ve gül zarâfetiyle seslenen Gül Kızımız'ı artık duyalım...
Selâm olsun sana Gül Kızım!...
Hep gül ve hep gülce, milletçe muhabbet kokularını yay olur mu hiç durmadan...
"TÜRK'ÜM. BU AD HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: