Çarşamba, Ekim 15, 2008

KEDİLERE KALAN DÜNYA...

Türkiye'nin devâsa meselelerine parmak basmakta mahir bir kadınımız, siyâset edebiyatımıza yeni bir söylem kazandırdı: kedi!...
Olgun yaşına rağmen "Avşar Kızımız"lıktan bir türlü kadınlığa bile terfi edemeyen, özel antenlerle özel seyredilen Hülya Avşar, Başbakan'la yaptığı söyleşiden sonra; "Karşımda ürkek bir kedi gibiydi!" diye tarif etti Kasımpaşa'nın bıçkın, kabadayı, topçu, öfkesi de siyâset olan, her kes gibi hatta her kesten fazla -usturuplu- küfredebilen Korku İmparatoru'nu!...
Aklıma Minik Serçe'nin, yıllara inat ülke insanlarına hediye bıraktığı, eskimez şarkısı geldi:
"Bir kedim bile yok! Anlıyor musun? Hadi, gülümse..." hatta mırıldanmaya bile başladım, ilgilendiğim müzik dalından olmamasına rağmen...
Kedisizliğime rağmen, Aktütün Köyündeki kedili-köpekli, öğretmenli-mektepli Çiçek Kızımız'a rağmen, tam gülümseyecekken, Deniz Baykal; "Suçlu kedi!" dedi bu kerre Kaşımpaşalı'ya!...
Heyyy gidinin "Kurda-kuşa" kalmayan dünyası!...
Kaldın mı "ürkek kedi"lerle, "suçlu kedi"lere?!...
Hay ağzına bağırdığımın dünyası! Bir kere de insana kalsan, kıyamet mi kopar be?!...
Bir kere de Milli -olmayan- Eğitim Bakanı'nı kızdıracak kadar doğru söyleyen Çiçek Kızımız'a kalsan; bir kere de Aktütün'de dünyalaşarak; "Atatürk olsaydı okulumuz kapanmazdı!" diye minicik gözleriyle kocaman dünyayı kavrayarak ağlayan, Çiçek Kızımız'a kalsan ne olurdu?
Kurdun-kuşun kıymetini bilmediğini söyleyebilirsin söylemesine de; nankörlüğün timsâli diye bildiğimiz "ürkek kedi" mi, "suçlu kedi" mi bilecek kıymetini?!...
Kurttan, kuştan, kediden, nasıl başardıysak Milli -olmayan- Eğitim Bakanlığı'na gelen söze devam etmek istiyorum...
On gündür gönderilmiş bir iletiyle, ileti sahibiyle, hem de eski bir Türkçe Öğretmeni olarak ilgilenmek için fırsat kolluyordum!
Bombalar; peşine mayın, peşine top, peşine mermi patlamalarından; bu patlamaların peşine, Irak'ın kuzeyine milyon milyon YTL'lik bombalarımızı, milyon milyon YTL'lik yakıt yakarak götüren ve dağı-taşı bombalayarak dönen; "Golf Ustası Paşa"mızın uçak sortilerinden fırsat bulamıyordum!...
Aktütün'de Çiçek Kızımız ve arkadaşları; kapısı kilitli okulun önünde "Öğretmenimiz yok!" diye feryâd ederken, o feryâttan 10 gün önce bir Türkçe Öğretmeni'nin feryâdı ulaşmıştı bize!
Diyor du ki;
"Sayın Mustafa Bey;Yeni Çağ Gazetesi'nden ülkemizdeki birçok sorun ile ilgilendiğinizi takip eden bir öğretmen adayı olarak Milli Eğitim Bakanlığı'nın öğretmen atamalarından haberdar oldugunuzu düşünüyorum. Sizce ülkemizin anadili olan Türkçe öğretimini yapan Türkçe Öğretmenliği bölümüne; toplam 28 bin kontenjandan bin kontenjan bile vermemek garip bir durum değil mi? Türkçe öğretmenleri ve Türkçe öğretmeni adayları olarak ilgili bakan Hüseyin Çelik'in bölümümüze karşı art niyetli davrandığını düşünmekteyiz. Bu konuyla alâkalı yapabileceğiniz bir şeylerin olduğunu düşünüyoruz. İlginiz için şimdiden teşekkürler. Size iyi çalışmalar dileriz..."
Türkçe düşünüp, Türkçe konuşup, Türkçe öğretmek için yetiştirilmiş on binlerce Türkçe Öğretmeni görev beklerken, Aktütün ve Aktütün'de Çiçek Kızımız öğretmensiz!...
Keşke okullar, öğretmenler, öğrenciler, Aktütün'ler olmasaydı! Ne kolay Milli -olmayan- Eğitim Bakanlığı yapılırdı!...
Hay anasını sattığımın "kurda, kuşa, kedilere" kalan dünyası!...
"TÜRK'ÜM. BU AD HER ÜNVANDAN SÜTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: