Çarşamba, Temmuz 15, 2009

"SUS!" MU DEDİLER?...

Sevilen ve korkulan insanların, dedikoduları yapılır. İkisine de güç yetmez çünkü! Birine korkulduğu, diğerine incitmekten korkulduğu için güç yetmez!
İkisi de korku aslında ama farklı! İnsanlık olarak birbirine çok yakın ve birbirinden tamamen farklı bu duygular arasında çırpınıp dururuz! Ta ki en korktuğumuz ölüme kadar.
Ölüm var! Ölüm gerçek... Ölüm kaçınılmaz ve kaçsak ta, kovalasak ta yakalanacağız ölüme... Kur'an'ın tarifiyle "tadacağız" ölümü!... Ölümü, düşünelim istedim!
Tat, lezzet, tadına bakmak, tadmak; bu kavramların içinde korku yok! Korkmak ve korkutmak yok ama korkulur ölümden! Öylesine korkulur ki, hatırlamamak adına dedikodusu bile yapılmaz!... Oysa Hz.Peygamberimiz(s.a.v)'in; " Ölümü sık hatırlayanın kabir âzâbı hafifler." dediğini duymuşuz.
Elbette hatırlayanın, hatırlatması da gerekir. Mesela ataların, "Ölmek, ölmek! Hırlamaya ne gerek?" şeklindeki muhteşem ve kafa tutan teslîmiyetini hatırlarım...
Yine bir ölüm şekli olan şehâdetin tarifinde; "Onlara ölü demeyiniz diridirler." İlâhi tarifini hatırlarım... Demek ki ölmek var, ölmek var!...
Birinde tadarak, lezzetini yaşayarak şehîd olmak, diğerinde korkulmasına rağmen yine tadarak yine acısını hissederek ölmek!... Tatlar birbirinin zıddı, acı-tatlı... Ölümün acı ve tatlı tadını tatmak kaçınılmazsa, bu tatlar arasında tercîh bizim diye inanırım... Peybamberimiz(s.a.v)'in; "Aguşunu açarak" beklediği ölümü yani ölümün tatlı tadını tatmak veya korkudan ödümüz patlayarak ölümün acı tadını tatmak elimizde midir diye çok düşünürüm...
Her ölümü hatırladığımda da Şehît Ülküdaşlarımı hatırlar ve Rabb'im'den beni de onlara yoldaş etmesini niyaz ederim... Aldığım, verdiğim her nefeste hızla yaklaştığım mukadder akıbetimden dolayı -tanımakla onurlandığım- şühedamızı kıskanırım!...
"Sen gurbette kalırsan ben ölürsem ne çıkar
Ruhlarımız buluşur elbet Tanrı Dağı'nda.." diye ölüm tarifini güzelleştiren, ölüme vuslat diyen Atsız Hoca'yı kıskanırım...
"Dönülmez akşamın ufkundayım vakit çok geç
Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç.." diye feryad eden Yahya Kemal'in, duygularını anlamaya, ötelemeye çalışırım!...
Ölüme iki farklı yaklaşım... Birinde ölüm vuslat, diğerinde dönüşü olmayan bir korkulu son!
Bu bir iç hesaplaşma Dostlar!
"Ülkücüyüm" diyen taraftarları incitmemek için kendimi hapsettiğim kendimde, kendimle başbaşa kalmışlığımın getirdiği bir iç savaş!... Mukadder son ölümü hep hatırlarım. Ama Haçlı'nın, Çinlinin gözlerimizin önünde, toplu katliamlarla gerçekleştirdiği zulüm adındaki ölümlere kafa tutmayışımızı da hazmedemem!
Entellerimiz, "Haçlı" adındaki kendi askerlerinin yaptıklarını kabullenmeyen ABD'lilerin protestolarını görmezden gelirler, isyan ederim!... Hristiyan Dünyası'nın hemen hemen her yerinde, İsrail adındaki en organize terör örgütünün yaptıklarını tel'in eden sivil başkaldırıları görmezden gelirler isyan ederim! Doğu Türkistan'daki soy kırımı, bizde ki bölücü harekete yapılanlara benzetmeye çalışırlar çıldırırım!
"Arap Kürt Partisi" şeklinde de açılımı yapılan "deprem çadırı" sakinlerinden oluşmuş Hükümetin, Doğu Türkistan'da ki soykırıma gösterdiği; "One minut!" benzeri yetersiz tepkiyi anlamakta sıkıntı çekerim!...
"Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın..." (Bakara-178) Allah iznini hatırlarım! Din ve dindarlık adıyla siyâset yapanların, gözler önünde yapılan bu zûlme, Allah(c.c.)'ın iznine rağmen seyirci kalışlarını, anlayamam! Uygurlar Türk diye mi bu bigânelik acaba?
Siyâsetini Türk Milliyetçiliği, Türk Birliği Turan üzerine inşa etmiş MHP niye miting alanlarına milyonları toplamaz? Gök kubbeyi patlatarak Çinliye niye seslenmez? "Sus!" mu dediler yoksa? Meraktan, öfkeden çatlarım!
Ölüm Allah emri ama tatlandıracak bir şeyler yapmak gerekmez mi? Allah'ın izin verdiği kısas içinde mi "Haçlı" birliği AB veya Haçlı silahşörü ABD'den izin beklenir?!...
Öööf be! "Ölmek, ölmek! Hırlamaya ne gerek?" diyeyim bâri neye yarayacaksa!...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: